Kur'an-ı Kerim'de, müslüman toplum ve müslüman
önderlikten uzak, geceleyin herhangi bir şey
kararlaştırmak üzere toplanmak şeklindeki
fısıldaşmaya ilişkin yasak, sık sık
tekrarlanmaktadır. İslâmî eğitim, aynı
şekilde İslâm düzeni; her insanın problemini ya
da derdini getirip peygambere açmasını öngörmektedir.
Ancak şayet, insanlar arasında
yayılmasını istemediği özel bir işse,
bunu gizlice açacaktır. Yok eğer bu, kişiye özgü
bir durum olmayıp genel konulara ilişkin olursa o zaman
da açıkça soracaktır.
Bu prensibin hikmeti; müslüman toplumda "hizipleşmenin"
oluşmaması ve çeşitli grupların, düşünce
ve problemleriyle ya da fikir ve amaçlarıyla bütünden ayrılmamalarıdır.
Müslüman toplumda bir grubun geceleri herhangi bir şey
kararlaştırmaması, dolayısıyla toplumun
önceden kararlaştırılmış bir şeyle
karşılaşmaması, ya da gizlice bir şey
kararlaştırıp onu toplumdan saklamamaları içindir
bu prensip. Çünkü ne yaparlarsa yapsınlar onu Allah'tan
saklayamazlar. O'nun hoşuna gitmeyen sözü geceleyin kararlaştırırken
de onların yanındaydı.
Bu konu, müslüman toplumdan ve onun önderliğinden
ayrı, fısıldaşmayı ve geceleri bir
şeyler kararlaştırmak üzere buluşmayı
yasaklayan konulardan biridir.
Kuşkusuz müslüman toplumun meclisi mescitti. Orada buluşur,
namaz kılmak ve hayat sorunlarını görüşmek için
orada toplanırlardı. Müslüman toplum bütünüyle açık
bir toplumdu; savaş ve diğer dönemlerdeki askeri sırlar
ve sahibinin dillerde dolaşmasını istemediği
çok özel sorunlar dışında, tüm problemler genele
sunulurdu. Bu yüzden bu açık toplum, son derecè temiz ve
serbest bir atmosfere sahipti. Toplumun ya da prensiplerinden
birinin aleyhinde komplolar hazırlamak isteyen genellikle münafıkların
dışında hiç kimse, toplumdan habersiz geceleri bir
şeyler kararlaştırmak için bir kenara çekilemez.
Bu yüzden çoğu yerlerde fısıldaşma, münafıklığa
yakın bir davranış kabul edilmiştir.
Bu gerçek bizim için son derece yararlıdır. Buna göre
müslüman toplum, böyle bir görünümden uzak bulunmalıdır.
Her ferd, düşüncesini ya da karşısına çıkan
bir plan, bir hedef veya bir problemi, topluma ve onun genel
liderliğine açmalıdır.
Kur'an ayeti, burada bir çeşit
fısıldaşmayı bu hükmün dışında
tutmaktadır. Görünüm itibariyle fısıldaşmaya
benzese bile aslında ayrı bir şeydir bu:
"Meğerki bu fısıltılı
toplantıların amacı sadaka vermeyi, iyiliği ve
insanlar arasında dirliği emretmek olsun."
Bunun anlamı; iyilik sever bir insanın diğer bir
iyilik sever insana, "Gel falancaya yardım edelim,
kimsenin bilmediği bir ihtiyacının farkına
vardım." Ya da "Gel şu iyiliği
yapalım veya insanları iyilik yapmaya teşvik edelim."
Ya da "Gel falanca ile falancayı
barıştıralım, ikisinin dargın
olduğunu biliyorum" demesidir. İyiliksever
kişilerden oluşan bir grubun, yukarda
saydığımız işlerden birini yerine
getirmek için bir araya gelmesi ve gizlice bir işi yapmak
üzere anlaşmaları, fısıldaşma ve gizli
buluşma değildir. İyiliksever bir insanın,
kendisi gibi iyiliksever insanlara gizlice bildiği ya da düşündüğü
bir iyiliği yapmalarını emretmesi, görünürde
gizli fısıldaşmaya benzemesine rağmen, "emr"
olarak isimlendirilmesi bu yüzdendir.
Ancak bir tek şartla; o da Allah'ın
rızasını gözetmek olmalıdır.
"Kim bunları Allah'ın rızasını
kazanmak amacı ile yaparsa ilerde kendisine büyük bir
mükafat vereceğiz."
Bu gizli fısıldaşma, falana yardım etmek ve
falanca ile falancayı barıştırmak konusunda
nefsin arzularına alet olmamalıdır. Kişinin,
-vallahi çok iyi adamdır- yardım etmeyi ve iyiliği
teşvik ediyor, insanları barıştırmak için
didiniyor diye ün salması amacına yönelik olmamalıdır.
Bu iyilikle, Allah'a yapılan içten yöneliş, hiç bir
leke ile bulaşmamalıdır. İşte burası,
bir iş yapan ve bununla Allah'ın hoşnutluğunu
kazanan O'nun sevabını hak eden bir adamla, aynı
işi yapmasına rağmen Allah'ın
gazabını hakkeden ve bu işi kötülükler hanesine
kaydedilen diğer bir adam arasındaki yol
ayrımıdır.