91- Ey Muhammed de ki; "Bana sırf bu şehrin
Rabb'ine kulluk etmem emredildi. O bu şehri dokunulmaz
kıldı. Her şey O'nundur. Bana O'nun buyruğuna
boyun eğenlerin ilki olmam emredildi.
92- "Bana bir de Kur'an okumam emredildi. Kim doğru
yola gelirse kendi iyiliği için doğru yola gelmiş
olur. Kim eğri yola saparsa de ki; ben sadece bir
uyarıcıyım. "
93- "De ki; Hamd Allah'a mahsustur. O ilerde size
ayetlerini gösterecek, siz de onları
tanıyacaksınız. " Rabb'in onların
yaptıkları işlerden kesinlikle habersiz
değildir.
Araplar'ın müşrikleri de Mekke'nin kutsal bir
şehir olduğuna, Kabe'nin Kutsal bir ev olduğuna
inanıyorlardı. Zaten onlar Araplar'a karşı
üstünlüklerini Kabe'nin kutsallığından
alıyorlardı. Buna rağmen bu evi kutsal kılan
ve bütün bir hayatlarını bunun üzerine kuran Allah'ın
birliğini kabul etmiyorlardı. Hz. Peygamber -salât ve
selâm üzerine olsun- inanç sisteminin temellerini sağlamlaştırılması
gerektiği gibi sağlamlaştırıyor. Bu
şehri kutsal kılan Allah'a kulluk yapmak!a görevli olduğunu
açıklıyor. Ona asla ortak
koşamayacağını belirtiyor. İslam Düşüncesindeki
Tek İlahlık Gerçeği'ni bütünü ile ortaya
koyuyor. Bu Şehrin Rabb'i evrende yer alan her
şeyin Rabb'idir "Her şey O'nundur" Yine
açıkça müslümanlardan olmakla emredildiğini ilan
ediyor. Öyle müslümanlar ki, onların her şeyi
Allah'ındır. Başkasının onlarda bir
payı ortaklığı yoktur. Bu zaman içinde uzayıp
gelen muvahhidlerin, teslim o:muşların
kervanıdır.
İşte Hz. Peygamberin mesajının özü budur.
Bu mesaj vasıtası ile, Kur'an'ın
okunmasıdır.
"Bana bir de Kur'an okumam emredildi.
Kur'an bu davanın hem kitabı, hem ana yasası ve
hem de vasıtasıdır. Peygamber bu silahla kafirlere
karşı mücadele etmekle görevlendirilmiştir. Ruhlara
ve akıllara mücadelede o tek başına yeterlidir.
Onda insanın iç alemini bütünü ile kuşatıcı,
duyguların tüm kapılarını zorlayıcı,
katı kalbleri sarsıcı, artık rahat edemeyecek
biçimde yerinden oynatıcı bir özellik vardır.
Bunun ötesinde savaşın farz
kılınışı ise mü'minleri belalardan, sıkıntılardan
korumak ve bu Kur'an ile özgür bir ortamda çağrının
yapılmasını garantiye almak içindir. Otoritenin
gücü ise Allah'ın yasalarını uygulamak içindir.
Çağrıya gelince Kur'an onu yeter:
"Bana bir de Kur'an okumam emredildi."
"Kim doğru yola gelirse kendi iyiliği için doğru
yola gelmiş olur. Kim eğri yola saparsa de ki; Ben
sadece bir uyarıcıyım."
İşte burada Allah'ın terazisinde
sapıklık ve doğru yol ile ilgili konularda bireysel
sorumluluk esastır. Bu bireysel sorumlulukta insanın
onuru ve şerefi de ortaya çıkmaktadır. Zaten
İslam bunu garantiye almaktadır. İnsanları
hayvan sürüleri gibi imana sürüklemez. Sadece onlara Kur'an
okur. Sonra onları kendi hallerine bırakır.
Kur'anın onların iç alemlerindeki görevlerini yapmasını
bekler. Kur'an kendine has, derin nüfuz sahibi metoduna uygun
biçimde onlara yönelir. Fıtrata, Kur'an'ın metoduna
uygun düşen değişmez yasalarına uygun biçimde
ve derinlerine inerek hitab eder.
De ki; "Hamd Allah'a mahsustur."
Bu kendisinden söz edeceği Allah'ın eylemine bir
giriştir.
"O ilerde size ayetlerini gösterecek, siz de onları
tanıyacaksınız."
Yüce Allah gerçekten doğru söylüyor. Yüce Allah her
gün kendi kullarına onların iç alemlerine ve dış
alemlerine yerleştirdiği ayetlerinden
bazılarını gösteriyor. Sırlarla dolup
taşan bu evrenin sırlarından
bazılarını onlara açıp gösteriyor.
"Rabb'in onların yaptıkları işlerden
kesinlikle habersiz değildir."
İşte bu şekilde surenin sonunda onlara sanki
dokunuşta bulunuyor. Hem de bu kapalı, güzel,
ürpertici ifade ile... Sonra onları kendi hallerine
bırakıyor. Dilediklerini yapsınlar diye. Her
şeye rağmen onların iç alemlerinde bu derin,
etkili dokunuşun izleri silinmez.
"Rabb'in onların yaptıkları işlerden
kesinlikle habersiz değildir."
NEML SURESİNİN SONU