82- insanlara yönelttiğimiz o tehdidin gerçekleşme
günü yaklaşınca karşılarına yerden
bitme bir hayvan çıkarırız. Bu hayvan dile gelerek
insanların ayetlerimize inanmadıklarını açıklar.
Burada sözü edilen hayvanın ortaya çıkışını
anlatan pek çok hadisler de vardır. Bu hadislerin bir
kısmı sahihdir. Yalnız bu sahih hadislerde
hayvanın sıfatlarına ilişkin bir açıklama
yoktur. Bu hayvanın sıfatlarına açıklık
getiren rivayetler "sahihlik" derecesine
ulaşmamışlardır. Bu nedenle biz de onun
vasıflarına ilişkin her açıklamayı bir
kenara itiyoruz. Bu hayvanın uzunluğunun 60
arşın olması, hem tüyleri hem kılları,
hem de kanadının bulunması, üstelik sakallarının
olması ne anlam ifade edebilir! Başının öküz
başı gözlerinin domuz gözü, kulağının
fil kulağı, boynuzunun geyik boynuzu, boynunun deve
kuşu boynu, göğsünün aslan göğsü, renginin
kaplan rengi, böğrünün kedi böğrü, kuyruğunun
koç kuyruğu, ayaklarının deve ayakları...
olması ne i,e yarar! Aslında Tefsir bilginleri bu
sıfatları belirlemede boşuna
yorulmuşlardır!
Kur'an'ın ve sahih hadislerin yaptığı açıklama
ile yetinmek gerekir. Bunlara göre bu hayvanın çıkması
kıyamet alametlerinden biridir. Tevbeden artık yarar
sağlama süresinin sona erdiği geride kalanların
cezayı hak edip bundan sonra tövbelerinin kabul edilmediği,
o anda üzerinde bulundukları hal ile durumlarına hükmedildiği
sırada... İşte tam bu sırada yüce Allah bir
hayvan çıkaracak, bu hayvan onlarla konuşacaktır.
Halbuki hayvanlar konuşmazlar veya insanlar onların
dilinden anlamazlar. Fakat onlar o gün anlayacaklar. Ve onun kıyametin
yaklaştığını haber veren harika mucize
olduğunu öğrenecekler. Halbuki onlar, bu zamana kadar
Allah'ın ayetlerine inanmıyorlar ve kendilerine söz
verilen günü doğrulamıyor, bu güne inanmıyorlardı.
Göz önünde bulundurulması gereken bir nokta da şudur.
Neml Suresindeki sahneler, genellikle cinler, kuşlar ve böcekler
ile Hz. Süleyman -selâm üzerine olsun- arasında geçen
diyalogun ve konuşmaların sahnelerindedir. Burada bu
"Hayvan"ın ve insanlarla
konuşmasının verilmesi surenin sahneleri ve
havası ile tam bir uyum sağlamaktadır. Böylece
Kur'an'ın tasvirdeki ahengi de sağlanmış,
genel sahnenin kendisinde oluştuğu birimler de bütünleşmiş
olmaktadır.
Surenin akışı kıyametin
yaklaştığını gösteren alametten sonra
mahşer sahnesine geçmektedir!
83- O gün her ümmetten ayetlerimizi yalanlayanları grup
grup bir yere topladıktan sonra saf düzeninde yürüyüşe
geçiririz.
İnsanların hepsi mahşerde toplanacaktır.
Yalnız burada özellikle mesajı yalan sayanların
durumu ortaya konmak istenmiştir. "Saf düzeninde yürüyüşe
geçiririz." Başları sonlarına
katılır. Orada ne iradeleri ne belli bir yönleri ne de
seçme imkanları vardır.
84- Hesaplaşma yerine geldiklerinde Allah, onlara der ki;
"Ayetlerimi anlamadığınız halde
yalanladınız, değil mi? Yoksa
yaptığınız, başka neydi ki?"
Birinci soru utandırma ve azarlama içindir. Çünkü
onların yüce Allah'ın ayetlerini yalan
saydıkları bilinen bir olgudur. İkinci soru da bütünü
ile aşağılayıcı bir içeriğe
sahiptir. Bunun konuşma dilinde de benzer ifadeleri
vardır. Yalanladınız mı? Yoksa sizin
bildiğiniz başka bir şey mi var? Sizin önemli bir
işiniz yoktu ki, siz hayatınızı bu işle
uğraşarak geçirdiniz denilsin. Tüm yaptığınız,
bu olmaması gereken çirkin yalanlamadır. Bu tür
sorulara cevap verilemez. Ancak sessiz geçilir. Susulur. Sanki bu
soru ile karşıdaki insanın üzerine ağzını
gemleyen ve kalbini frenleyen bir şey
bırakılmış olur.
85- Zalimliklerinden ötürü haklarındaki hüküm kesinleşmiştir.
Bu yüzden artık konuşamaz olurlar.
Dünyadaki haksızlıkları nedeniyle cezayı
hak ettiler. Bu hükme karşı sessiz ve suskun halde
durdular! Bu günün arifesinde "hayvan" bile konuşmaya
başlarken işte onlar şimdi konuşamıyorlar!
Bu ise, Kur'an ifadesinde ve Kur'an'ın kendisinden söz ettiği
Allah'ın ayetlerinde karşılıklı
yerleştirme sanatının harika biçimde sergilendiğini
belgeleyen örneklerden biridir.
Bu turda, sunuştaki uygunluk özel bir nitelik taşıyor.
Bu özel nitelik, dünya sahneleri ile ahiret sahnelerinin içiçe
verilmesi, daha etkili olması ve ders alınması için
uygun olan yerlerde birinden diğerine geçilmesidir. Burada
Allah'ın ayetlerini yalan sayanların mahşer
alanında apışıp kalmalarını tasvir
eden sahne ortaya konduktan sonra dünya sahnelerinden birine
geçilmektedir. Bu sahnenin, onların vicdanını
uyarması, evrenin düzenini ve olaylarını düşünmelerine
yol açması ve onların yüreklerine kendilerini koruyan,
hayatları ve rahatlıkları için gereken
şartları oluşturan, evreni, onların
hayatlarına karşı direnen, savaş açan,
hayatlarının varlığına ve
varlığını devam ettirmesine aykırı düşen
bir varlık olarak değil de hayatlarına uygun biçimde
yaratan bir ilahın varlığını
aşılaması gerekirdi.
86- Geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve gündüzü de
çalışasınız diye aydınlık olarak
yarattığımızı onlar görmüyorlar mı?
Bu olgulardan mü'minlerin alacakları birçok dersler vardır.
Sakin olan gece sahnesi, aydınlık olan gündüz
sahnesi insanda dini bir vicdanı harekete geçiren, geceyi ve
gündüzü evirip-çeviren Allah ile bağını
kurmasına doğru yönlendiren iki harika olaydır.
Bunlar kendisini imana hazırlayanlar için iki evrensel
mucizedir. Fakat anlar her şeye rağmen inanmazlar.
Eğer gece olmasaydı ve her zaman gündüz olsaydı
yeryüzünde hayat sona ererdi. Sürekli gece olduğunda durum
aynı olacaktı. Buna bile gerek yok; eğer gece veya
gündüz şimdi olduğunun on katı daha uzun
olsaydı Güneş gündüzleyin bütün bitkileri yakardı.
Geceleyin de her şey donardı. O zaman da hayat
imkansız olurdu. Öyleyse gece ile gündüzün hayata uygun
biçimde ayarlanmasında pek çok mucizeler vardır. Fakat
onlar yine de inanmazlar.
Yeryüzündeki gece ile gündüz mucizelerinden, bu evrenin
şaşmayan düzeni içinde garantiye ve güvene alanın
hayatlarından bir çırpıda onları Sur'a
üfürüldüğü güne geçiriyor. O günde, yeri ve gökleri
titreten, Allah'ın koruduğu kullar
dışında orada bulunan herkesi ürperten korkudan
söz ediyor. İstikrarın ve
sağlamlığın alameti olan yüksek dağların
yürütülmesinden bahsediliyor. Bu günün sevap yönünden
iyilik ve güvene, ceza yönünden, korku ve ateşe
atılma gibi sonuçlar doğuracağından söz
ediliyor.