64- (Bu düzmece ilahlar mı daha iyi) yoksa
canlıları ilk kez yaratan ve ölüleri yeniden
diriltecek olan, gökten ve yerden size besin kaynakları '
sağlayan Allah mı? Allah'ın yanı sıra
başka bir ilah mı var? De ki; "Eğer doğru
söylüyorsanız, açık delilinizi getiriniz. "
Yaratılışın varlığı hiç
kimsenin inkâr edemeyeceği gözler önündeki bir gerçektir.
Allah'ın varlığı ve birliği ile ilgi
kurmadan bu meseleyi açıklamak mümkün değildir.
Allah'ın varlığı ile ilintilidir. Çünkü bu
evrenin varlığı, O'nun
varlığını kabul etmeyi zorunlu
kılmaktadır. Her şeyin amaçlı ve planlı
bir biçimde gerçekleştiği bu evrenin
varlığını, Allah'ın
varlığını ve birliğini kabul etmeye
yanaşmadan izah etmeye çalışan bütün çabalar
mantıksal açıdan iflas etmiştir. Zira
sanatının eserleri onun birliğini kabul etmeyi
zorunlu kılmaktadır. Bu eserlerin üzerinde planlama
birliğinin, idare birliğinin izleri apaçık görünmektedir.
Aralarında sınırsız bir ahenk vardır. Bu
da değişmez yasayı belirleyen bir iradeyi kabul
etmemizi zorunlu kılmaktadır.
YARATILIŞ VE DİRİLİŞ MESELESİ
İnsanların öldükten sonra tekrar dirilişleri
meselesine gelince, en fazla tepkiyle karşılanan ve
tartışmalara yol açan konulardan biri de buydu. Fakat
yaradılışın bu kadar planlı, amaçlı,
uyumlu ve düzenli bir şekilde idare edilişini kabul
etmek dahi insanların öldükten sonra tekrar
diriltileceklerini doğrulamalarını zorunlu
kılmaktadır. Ancak bu şekilde insanlar şu fani
dünyada işlemiş oldukları eylemlerinin gerçek karşılığını
bulabilirler. Çünkü bu dünyada insanlar birtakım
eylemlerinin karşılıklarını bulsalar da tüm
yaptıklarının gerçek karşılığını
görememektedirler. Evrenin yaratılışında gözlemlenen
apaçık denge, yapılan iş ile
karşılığı arasında
sınırsız bir dengenin gerçekleşmesi
gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu gerçek denge ise,
dünya hayatında gerçekleşmemektedir. Öyleyse dengenin
ve her şeyin karşılığının
verildiği başka bir hayatın
varlığını kabul etmek gerekmektedir. Bu yeryüzünde
eylem ile karşılığı arasında
sınırsız bir dengenin neden gerçekleşmediği
meselesine gelince, bu konuda yaratan ve idare eden yüce Allah'ın
hikmeti böyle olmasını gerektirmiştir demek, en
doğrusudur. Böyle bir soruya takılmak doğru da
değildir. Zira sanatkâr sanatını daha iyi bilir.
Sanatın sırrı sanatkârın yanındadır.
Bu ise, hiç kimsenin haberdar olmadığı gayb
konularından biridir!
Hayatın başlangıcını kabul etme ile
onun tekrar diriliş yolu ile gerçekleşeni kabul etme
arasındaki zorunlu bağ nedeniyle şu soru onlara yöneltiliyor.
"(Bu düzmece ilahlar mı daha iyi) yoksa
canlıları ilk kez yaratan ve ölüleri yeniden
diriltecek olan, gökten ve yerden size besin kaynakları
sağlayan Allah mı?" "Allah'ın yanı
sıra başka bir ilah mı var?"
Gökten ve yerden rızkların gönderilişi de hem
ilk hayat, hem de dirilişten sonraki hayatla ilgilidir.
Kullarının rızklarının yerden gönderilişi
değişik şekillerde ortaya çıkar. En
başta göze çarpanları bitkiler, hayvanlar, hava ve
sudur. Bunlar yeme, içme ve koku alma içindir. Maden ve maden
filizi gibi yeraltı kaynakları ve süs eşyası
olarak kullanılan deniz ürünleri, mıknatıs ve
elektrik gibi hayret verici güçleri ve henüz insanlar tarafından
keşfedilmeyen araştırıcıların
peyderpey keşfetmeye çalıştıkları ve henüz
Allah'dan başka kimsenin bilmediği nice kuvvetleri de bu
yerden çıkarılan rızklar kategorisinde
değerlendirebiliriz.
Rızkların gökten gönderilişi ise, bu dünya
hayatında ışık, sıcaklık,
yağmur ve yüce Allah'ın kendi emirlerine verdiği
diğer kuvvetler ve enerjilerdir. ahiret hayatında
ise, Allah'ın aralarındâ paylaştırdığı
bağışıdır. Zira Allah'ın bu
bağışı manevi anlamı ile gökten
gelecektir. Kur'an ve sünnette bu manevi anlam çok yerde
geçmekte, bu da yüksekliği ve yüceliği ifade
etmektedir. Ayeti kerimede onların yerden ve gökten rızıklandırılmaları,
ilk yaratılış ve dirilişten söz edildikten
sonra yer almaktadır. İlk yaratılış ile
yerdeki rızkın ilgisi açıktır. Zira insanlar
ona dayalı olarak burada yaşamaktadırlar. Yerdeki
rızkın dirilişle ilgisi ise bellidir. Çünkü
insanlar, dünyada kendilerine verilen bu rızkı
nasıl kullandıkları, nasıl hareket ettikleri
esas alınarak ahirette bir karşılık
bulacaklardır. Gökten rızıklandırılmalarının
yaradılışla ilgisi de açıktır. Gökten
gelen bu rızk dünyada yaşamak içindir. ahirette ise
yaptıklarına karşılık içindir...
Böylece Kur'an'ın hayret verici akışı içindeki
uyumun inceliği de ortaya çıkıyor.
İlk yaradılış ve öldükten sonraki diriliş
bir gerçektir. Gökten ve yerden rızkın gelmesi de
başka bir gerçektir. Ne var ki, onlar bu gerçeklerden
habersizdirler. Kur'an meydan okuyarak ve delillerini çürüterek
onları bu gerçeklere yöneltmektedir:
"Allah'ın yanı sıra başka bir ilah
mı var? De ki: Eğer doğru söylüyorsanız açık
delilinizi getiriniz."
Onlar şimdiye kadar bu işe
kalkışanların hepsinin aciz kaldıkları
gibi delil getirmekten de acizdirler. İşte Kur'an-ı
Kerim'in inanç sistemini savunmada kullandığı
metod budur. Bu konuda evrenin sahnelerini ve insanın iç
aleminin gerçeklerini kullanır. Böylece bütün bir evreni,
kalpleri etkisi altına salar, fıtratı
uyandırıp arındıran mantığı için
bir çerçeveye dönüştürür. Apaçık, net, etkili,
rahat anlaşılan mantığını
fıtratı arındırma yolunu egemen kılar.
Duyguları ve vicdanları onunla harekete geçirir. Zaten
duyguların ve vicdanların içinde temel gerçekler yer
almış bulunmaktadır. Yalnız unutkanlık ve
habersizlik bu gerçeklerin üzerini örtmüş, inkâr ve
nankörlük yüzlerine bir perde indirmiştir... Bu
mantık ile evrenin özünde ve insanın iç aleminin
derinliklerinde, engin ve sarsılmaz biçimde yerleştirilen
gerçeklere ulaşmaya çalışır. Bunlar salt
zihinsel mantıkla ortaya konan ve her zaman
tartışma götüren gerçekler değildir. Zaten
zihinsel mantık bize Yunan mantığından
bulaşmıştır. Tevhid ilmi veya Kelam ilmi diye
adlandırılan çalışmalarla İslâm dünyasında
yayılmıştır!
Çevrelerine ve iç alemlerine doğru yapılan bu
gezinti ile Allah'ın birliği ispat edilip ortaklık
düşüncesi reddedildikten sonra, onlarla başka bir
gezintiye başlanıyor. Yaratan ve idare eden
yaratıcıdan başkasının bilmediği
kapalı gayb alemine doğru yola çıkıyor.
Allah'a mahsus gayb konularından biri olan ahirete yöneliyor.
Zaten mantık, fıtrat ve apaçık gerçekler gaybın
zorunlu olduğuna tanıklık etmektedir. Yalnız
insanlığın bilgisi ve anlama kapasitesi onun
sınırlarını ve zamanını
belirlemekten acizdir.
Dirilişe ve biraraya toplanmaya, hesaba çekilip yaptıklarının
karşılığını bulmaya ilişkin
iman, inanç sistemi içinde temel konulardan biridir. İnanç
sisteminin programı, ahiret inancı olmadan düzenlenemez.
Öyleyse bundan sonra gelmesi gereken bir dünya daha var.
Ancak orada her şeyin karşılığı
verilir. Orada çalışma ile
karşılığı arasındaki denge kurulur.
Kalp O'na bağlanır. İnsanın ruhu kendisini
O'na göre hazırlar. İnsanlar bu yeryüzündeki çalışmalarını
kendilerini bekleyen ahirete göre ayarlarlar.
İnsanlık, tarih boyunca gelip-geçen değişik
kuşaklara ve birbirini izleyen ilahi mesajlara rağmen
diriliş ve ahiret yurdu konusunda hayret edilecek tutumlar içine
girmiştir. Halbuki bu meseleler alabildiğine rahat
anlaşılabilecek ve temel meselelerdir.
İnsanlık bu nedenle bir peygamberin ölümden sonra
dirilişten, toprak olduktan sonra hayattan söz edip böyle
bir haber vermesine hayret etmiş ve dehşete
kapılmıştır. İnkârı mümkün
olmayan bir gerçek olarak yaşanan hayat, insanlığa
öteki hayatın daha basit ve daha kolay olduğunu
kavratamamıştır. Bu nedenle insanlık ahiret
uyarısında bulunan elçiden yüz çevirmiş, inkâra
ve isyana karşı bir eğilim duymuş, küfür ve
yalanlamada diretmiştir.
ABİRET İNANCI VE GAYB
Ahiret, gayb konuları arasında yer alır.
Gaybı ise Allah'dan başkası bilemez. Onlar ise
kıyametin zamanının belirlenmesini
istiyorlardı veya uyarıcıları
yalanlıyorlardı. ahiret inancını masal olarak
değerlendiriyorlardı. Eski dönemlerde halk arasında
sık sık tekrarlandığını, ancak gerçekleşemeyeceğini
düşünüyorlardı!
Bu sırada gaybın Allah'a ait olduğu
aşılanıyor. ahirete ilişkin bilgilerinin
sınırlı ve belli bir noktaya kadar gittikten sonra
tükeneceği bildiriliyor: