57- Lût'u ve eşi dışındaki
yakınlarını kurtardık. Eşinin ise geride
kalarak yok olmasını kararlaştırdık.
58- Onların başlarına müthiş bir
yağmur yağdırdık. Uyarıları
umursamayanların başlarına yağan yağmur
ne fenadır!
Burada, başka sureler de detaylarıyla verilen yok
edici yağmura daha fazla değinilmiyor. Biz de surenin
anlatım üslubuna paralel olarak bu kadarcık bir yorumla
yetiniyoruz.
Fakat şu da var ki, Lût toplumunun yok edilişinde
diriltici, yeşertici bir etken olan yağmurun
sevilmesinde bir hikmet olduğunu düşünüyoruz. Bu düşünce,
yüce Allah'ın bu planına ilişkin bir tahminden
öteye geçmese de, biz burada, Lût kavminin hayatın özü
ve bereketi olan hayat suyunu -erkeğin özsuyunu yerinde
kullanmamaları ile onları yok eden bu yağmur
arasında bir ilişki olduğunu düşünüyoruz...
Yüce Allah sözünü ve onunla neyi ifade etmek istediğini,
yasalarını ve planlarını en iyi bilendir.
Hz. Musa, Hz. Davut, Hz. Süleyman, Hz. Salih ve Hz. Lût'un
-selâm hepsinin üzerine olsun- kıssalarından seçilen
bölümlerin sergilenmesinden sonra bu önümüzdeki ders ile Neml
suresi sona eriyor. Bu son, konusu açısından, surenin
girişi ile ilgilidir. Onunla sağlam bağları
vardır. Surenin başlangıcı ile sonu
arasında yer alan hikâyelerde tam bir uyum içindedir. Her kıssa
surenin bir bütün olarak ortaya koyduğu amacın belli
bir kesitini ele almaktadır.
Bu ders, Allah'a övgülerde bulunarak, O'nun Nebiler ve
Resuller gibi seçkin kullarını selamlayarak
başlıyor. Nitekim daha önce hikâyeleri anlatılan
peygamberler de Allah'ın bu seçkin kulları
arasında yer almaktadırlar. Bu övgü ve bu selam ile
inanç temellerine ilişkin bir gezintiye geçilmektedir.
Evrenin sahnelerinde, insanın iç aleminin derinliklerinde
gayb olaylarının kuytu köşelerinde, kıyamet
alametlerinde, kıyamet sahnelerinde, yüce Allah'ın
korudukları dışında yerde ve gökte bulunan
herkesi ürperten mahşer ahvalinde gerçekleşen bir
gezintidir bu.
Bu gezinti esnasında onları kainat sayfasında ve
insanın iç aleminde bulunan sahneler önünde durdurur.
Onlar da bu apaçık gerçeklerin ne varlığını
inkar edebilirler ne de onları başka biçimde
yorumlayabilirler. Üstün güç ve idare sahibi tek yaratıcının
varlığına teslim olmaktan başka çareleri
kalmaz.
Bu sahnelerin sergilenişi etkili vurgular içinde
birbirini izler. Bütün deliller aleyhlerine döner, bütün
duygular onları kuşatır. Onlara ard arda sorular
sor-mayà devam eder. "Gökleri ve yeri kim yaratmıştır?
Kim gökten yağmur indirip onunla şen bahçeler yetiştirmenizi
sağlamıştır? Kim yeryüzünü bir yerleşim
bölgesi kılmış, arasına nehirler
serpiştirmiş, dağlar yerleştirmiş ve iki
deniz arasına perde koymuştur? Sıkıntıya
düşenin niyazda bulunduğu sırada
yardımına koşan, kötü şartları bertaraf
eden kimdir? Sizi yeryüzünün halifesi kılan kimdir?
Karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren
kimdir? Rahmetinin (yağmurun, yağışın)
önünden bir müjdeleyici olarak rüzgârları gönderen
kimdir? İlk yaratan ve sonra yeniden diriltecek olan kimdir?
Gökten ve yerden size rızk gönderen kimdir? Her defasında
onların beyinlerine vuruyor. "Allah ile beraber
başka bir ilah mı var? Onlar böyle bir iddiada
bulunma imkanına sahip değiller. Allah ile birlikte bütün
bu işlerde az da olsa etkili olan başka bir ilah var
diyemiyorlar. Ama yine de Allah'ın dışında
başka ilahlara tapıyorlar!
Yürekleri ağızlara getiren bu güçlü dokunuşlardan
sonra onların ahireti yalanlamaları, bu konuda ulu orta
tartışmaları anlatılıyor. Bundan sonra da
onların kalplerini daha önceleri kendileri gibi ilahi mesajı
yalan sayan ve ulu orta tartışanların
sonlarına yöneltip dikkatlerini çeken bir yorum yer alıyor.
Bu dokunuşlar, onların etrafını kuşatan
varlık alemini dolduran evrensel veya kalplerinde
hissettikleri vicdani dokunuşlar oldukları için
kalplerini titretmektedir.
Bunlar özetlendikten sonra mahşer sahnesine, oradaki
korku ve ürpertiye geçilmektedir. Tekrar bir çırpıda
onları yeryüzüne getiriyor. Sonra yine onları
Mahşer sahnesine döndürüyor. Sanki onların kalplerini
tutup sarsıyor, tir tir titretiyor.
Gezintinin sonunda sonuç bölümü yer alıyor. Bu etkisi
ve ürkütücülüğü açısından son dokunuşa
benziyor... Hz. Peygamber ahireti yalanlayan, Allah'ın
cezasını alaya alan müşriklerin işinden elini
eteğini çekiyor. Çünkü onların kalpleri evrenin
sahnelerine, mahşerin korkunç hallerine, Allah'ın
mesajını dinleyenler ile O'na karşı gelenlerin
sonlarına yöneltilmiş bulunmaktadır. Onları
tercih ettikleri yolun akıbetleri ile başbaşa
bırakıyor. Programını, yolunu ve yöntemlerini
sunuyor. Artık dileyen tercihini yapar:
"Ey Muhammed de ki; `Bana sırf bu şehrin
Rabb'ine kulluk etmem emredildi. O bu şehri dokunulmaz
kıldı. Her şey O'nundur. Bana O'nun buyruğuna
boyun eğenlerin ilki olmam emredildi."
"Bana bir de Kur'an okumam emredildi. Kim doğru yola
gelirse kendi iyiliği için doğru yola gelmiş olur.
Kim eğri yola saparsa de ki: Ben sadece bir
uyarıcıyım." (Neml Suresi, 91-92)
Bu gezinti başladığı gibi Allah'a övgüde
bulunarak noktalanıyor. Zaten övgüye layık olan da
sadece O'dur. Onları Allah'a havale ediyor, ayetlerini gösteren
ve gizli açık tüm işlerden haberi olan Allah'a
"De ki; "Hamd Allah'a mahsustur. O ilerde size
ayetlerini gösterecek siz de onları
tanıyacaksınız. Rabb'in onların
yaptıkları işlerden kesinlikle habersiz
değildir." (Neml Suresi, 93)