22- Hudhud çok geçmeden çıkagelerek dedi ki: "Senin
bilmediğin bir şeyi öğrendim, sana Saba'dan çok
önemli bir haber getirdim. "
23- "Ben o yörenin halkını yöneten bir kadınla
karşılaştım. Allah ona her şeyi
vermiş, görkemli bir tahtı var. "
24- "Onun ve soydaşlarının Allah'ı bir
yana bırakarak güneşe secde ettiklerini gördüm.
Şeytan, yaptıkları yanlış işleri
onlara güzel göstererek kendilerine doğru
saptırmış, bu yüzden doğru yolu
bulamıyorlar. "
25- Şeytanın amacı, onları göklerdeki ve
yeryüzündeki gizli şeyleri meydana çıkaran gerek
saklı tuttukları ve gerekse açığa
vurdukları tüm duygularını bilen Allah'a secde
etmelerini engellemektir.
26- O Allah ki, kendisinden başka ilah yoktur ve yüce Arş'ın
Rabb'idir.
Hudhud hükümdarın kesin
kararlılığını ve disiplinini biliyor. Bu
nedenle ortadan kayboluşunu açıklayacak ve hükümdarın
dinlemesini sağlayacak sürpriz bir haberle sözlerine başlıyor:
Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim, sana
Saba'dan çok önemli doğru bir haber getirdim. Halkından
biri "senin bilmediğin bir şey biliyorum"
dediği halde, hangi hükümdar bu adamı dinlemez ki? "Senin
bilmediğin bir şeyi öğrendim."
Bu şok etkiyle hükümdarın kendisini dinlemesini
sağladıktan sonra sebe tarafından getirdiği
kesin haberi ayrıntılarıyla anlatmaya
başlıyor. Sebe ülkesi arap yarımadasının
güneyinde bulunan Yemen'in bir bölgesidir. Orada bu ülkeyi bir
kadının idare ettiğini bildiriyor. "Allah
ona her şeyi vermiş, görkemli bir tahtı var.
Bu ifade kraliçenin hükmünün ve servetinin kuvvet ve güzel
yaşam şartlarını en mükemmel biçimde
gerçekleştirdiğini ifade ediyor: "Görkemli bir
tahtı var."Zenginliği, refahı, teknolojik
gelişmeyi gösteren ihtişamlı debdebeli bir hükümdarlık
tahtı olduğu belirtiliyor kraliçenin. Kraliçe ve
milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde
ettiklerini belirtiyor. Burada onların
sapıklığa düşüşlerini,
şeytanın onlara yaptıklarını güzel
göstermesine bağlanıyor. Bu nedenle onlar her şeyi
bilen ve her şeyden haberi olan Allah'a kulluk etmeye
fırsat bulamadıklarını açıklıyor. Onun
ve soydaşlarının Allah'ı bir yana
bırakarak güneşe secde ettiklerini gördüm.
Şeytan yaptıkları yanlış işleri
onlara güzel göstererek kendilerine doğru
saptırmış, bu yüzden doğru yolu
bulamıyorlar.
Ayeti kerimede geçen "Hab'e" kavramı özlü bir
ifade ile gizlenmiş şey demektir. İster gökten
inen yağmur ve yerdeki bitkiler olsun, isterse yerin ve göklerin
sırları olsun fark etmez. Bu sözcük; uçsuz-bucaksız
evrende gayp perdesinin ötesinde gizlenmiş bulunan her
şeyi içeren kinayeli bir sözdür. "Gerek saklı
tuttukları ve gerekse açığa vurdukları tüm
duyguları bilen Allah'a" Bu da göklerde ve
yerde gizlenmiş olan sırların insanın iç
aleminden gizlenmiş olan sırlar ile
karşılaştırılmasıdır.
Psikolojik dünyasının, gizli-açık her şeyini
kuşatmaktadır bu ifade.
Şu ana kadar hudhud, henüz hakkında kralın hüküm
vermediği bir sanık konumundadır. Hudhud burada,
anlattığı hikâyenin ardından her şeye gücü
yeten, herkesin Rabb'i olan, yüce Arş'ın sahibi,
tahtı ile hiçbir insan tahtının
karşılaştırılamayacağı Allah'a
işaret etmektedir. Böylece hükümdarın insani gücünü,
Allah'ın büyüklüğü karşısında
bastırmak, gölgede bırakmak istemektedir.
"O Allah ki, kendisinden başka ilah yoktur ve yüce
Arş'ın Rabb'idir. Kraliçenin ve milletinin yaptıklarının
yorumu ile birlikte bu gizli işaret ile Hz. Süleyman'ın
kalbine tesir etmektedir!
Biz şimdi kendimizi ilginç bir kuşla karşı
karşıya buluyoruz. Bu, anlayış, zeka ve inanç
sahibi bir hudhud'dur. Haberi ustalıkla anlatmakta, konumunun
özelliğini bilmektedir. Mabirane işaretlerde,
değinmelerde bulunmaktadır. Secdenin ancak yerin ve göklerin
gizliliklerini açığa çıkaran, yüce tahtın
sahibi olan Allah'a yapılabileceğini kestirebilmektedir.
Ama normalde hudhud kuşları anlayamazlar. Bu özel bir
hudhuddur. Kendisine bu özel yetenek verilmiştir. Bu ise
alışılan şeylere ters düşen, mucizevi
bir olgudur! Hz. Süleyman, hemen onu tasdik etmeye veya
yalanlamaya kalkınıyor. Getirdiği büyük haberi
hafife almıyor. Hemen araştırmaya geçiyor. Haberin
sağlık derecesini belirlemeye çalışıyor.
Zaten adil bir peygambere, işini sağlam yapan bir hükümdara
yakışan