18- Ordu karınca vadisine vardığında
ordudaki karıncalardan biri "Ey karıncalar
yuvalarınıza giriniz ki, Süleyman ve ordusu farkında
olmadan sizi çiğnemesin" dedi.
19- Süleyman, karıncanın dediklerini işitince gülümseyerek
dedi ki; "Ya Rabbi gerek bana ve gerekse ana babama bağışladığın
nimetlere olanca gücümle şükretmemi ve hoşnut
olacağın iyi işler yapmamı nasip eyle,
rahmetinle beni iyi kullarının arasına kat.
Ordu yürüdü. Hz. Süleyman'ın kuşlardan ve
cinlerden oluşan ordusu. Göz alıcı bir düzen ve
disiplin içinde. Önü arkası bir bütün içinde. Safları
sık. Adımlar birbiriyle uyum içinde. Böylece karıncaları
bol olan bir vadiye geliyorlar. Bu öyle karıncası bol
bir vadidir ki, Kur'an oraya karınca vadisi adını
veriyor. "Karınca vadisi" Vadiye
yayılan karıncaların başında bulunan
onların disiplininden ve korunmasından sorunlu olan bir
karınca diğer karıncalara, özel iletişim ve
haberleşme yoluyla aralarında geçerli olan dille diğer
karıncalara seslendi. "Ey karıncalar
yuvalarınıza giriniz ki, Hz. Süleyman ve orduları
farkında olmadan sizi çiğnemesinler." Ayakları
altında ezmesinler. Karınca yuvaları
arının yuvaları gibi ince hesaplara göre
düzenlenir. Oradâ herkesin görevi bellidir. Üstün bir akıl,
üstün bir anlayış verilmesine rağmen insanlar çoğu
zaman bu iş bölümünün bir benzerini yapmaktan aciz kalırlar.
Hz. Süleyman karıncanın söylediklerini anladı.
Tebessüm etti. Söylediği sözlerin anlamına sevinip içi
açıldı. Cezayı geciktirmeyen büyük bir adamın,
cezasından kurtulmaya çalışan küçük birinin
çabasına sevindiği gibi o da sevindi. Bu sözleri
aracısız anladığı içinde çok huzurluydu.
Çünkü bu Allah'ın kendisine verdiği bir nimetti. Bu
nimet sayesinde insanlara kapalı olan, aralarına
engeller konan, dünyalarla iletişim kesikliği nedeniyle
bundan yoksundu. Ayrıca bir karıncanın böyle bir
anlayışa sahip olması ve diğer
karıncaların onun sözünü dinleyip itaat etmeleri de
Hz. Süleyman'ın gönlünü ferahlatmıştı.
Zira bu hayret verici, ilginç bir olaydı.
Hz. Süleyman "Karıncanın dediklerini
işitince gülümseyerek" Bu tablolar kendisini hemen
harekete geçirdi. Kalbini, bu olağanüstü bilgi nimetini
kendisine bahşeden Rabb'ine yöneltti. İnsanlara
kapalı olan gizli dünyalarla kendi arasındaki engelleri
kaldırdı. İçtenlikle Rabb'ine yönelerek O'na
niyazda bulundu "Ya Rabbi, gerek bana ve gerekse ana
babama bağışladığın nimetlere olanca
gücümle şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi
işler yapmamı nasip eyle.
"Rabb'im" Böyle candan, doğrudan, içten
bir niyaz ile... "Olanca gücümle" Beni tüm
parçalarıyla bir bütün haline getir. Bütün organlarımı,
hislerimi, dilimi, düşüncelerimi, duygularımı, sözlerimi,
ifadelerimi, işlerimi ve yönelişlerimi derli toplu
kıl. Bütün enerjimi toplamayı nasip eyle.
Başını sonuna, sonunu başına
ulaştır. (Zaten "Evziğni" kelimesinin dil
bilgisi yönünden anlamı da budur) Ki bana ve babama
verdiğin nimetlere karşı şükredebileyim.
Bu ifade o sırada Hz. Süleyman'ın kalbine dokunan
Allah'ın nimetini ortaya koyuyor. Ondan nasıl
etkilendiğini, yönelişinin gücünü, vicdanının
ürperişini tasvir ediyor. Allah'ın bu geniş lütfunu
hissettiriyor. Allah'ın kendisi ve babası üzerindeki
rahmet elini somutlaştırıyor. Korku ve ürperti
içinde rahmetin ve nimetin dokunuşunu hissettiriyor.
"Ya Rabbi, gerek bana ve gerekse ana babama
bağışladığın nimetlere olanca gücümle
şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi işler
yapmamı nasib eyle"
Güzel amel işlemek de ayrıca Allah'ın bir lütfudur.
Yüce Allah verdiği nimetlere şükreden kullarını
bu güzel amelleri nasip eder. Tüm varlığı ile yönelmesi,
verdiği nimetlere şükretmesi için Rabb'inden yardım
dileyen Süleyman da Rabb'ine yakarıyor ki razı
olacağı işler yapması için kendisini başarıya
ulaştırsın. O da çok iyi biliyor ki, iyi işler
yapmak yüce Allah'ın eşsiz bir nimeti ve
yardımıdır.
"Rahmetinle beni iyi kullarının arasına kat."
Beni rahmetine kat. Çünkü o salih kullar arasına
girmenin Allah'ın bir rahmeti olduğunu biliyor. Kulun
imdadına yetişen ve onu iyi işler yapmaya muvaffak
eden, böylece iyi insanların arasına katan rahmeti... O
bunu biliyor. Merhamet olunanlardan başarıya
ulaşanlardan olması ve salihler kafilesine
katılması için Rabb'ine yalvarıyor.
Allah'ın azabından emin değil, endişe
ediyor... Peygamber seçildikten sonra bile az olmasından ve
şükrünün noksan kalmasından korkuyor. Allah'a
karşı takva bilinci ve korkuyla hareket eden, O'nun
rızasını ve rahmetini gönülden arzu eden bir
duyarlılık ile O'nun nimeti olduğu gibi ortaya çıkıyor.
Burada karınca söylüyor. Hz. Süleyman, Allah'ın lütfu
ve öğretmesiyle onun dediklerini anlıyor.
Burada sadece bir değil iki mucizeyle
karşılaşıyoruz. Birincisi Hz. Süleyman'ın
karıncanın kendi topluluğunu
sakındırmasını anlaması. İkincisi
ise, karıncanın bu gelenin Hz. Süleyman ve askerleri
olduğunu anlamasıdır. Birincisi yüce Allah'ın
Hz. Süleyman'a öğrettiği ilimden kaynaklanan bir
mucizedir. Hz. Süleyman ise hem bir insan, hem bir peygamberdir.
Bu mucize vadideki karıncalar yüce Allah'ın
hayatlarını korumaları için bünyelerine yerleştirdiği
içgüdülerin etkisiyle tehlikeden kaçabilirler. Ama bu karaltıların,
Hz. Süleyman ve orduları olduğunu anlaması ise gerçekten
insanların şimdiye kadar eşine
rastlamadıkları bir mucizedir. Bu tür durumlarda konuyu
mucizelerden saymaktan başka çare yoktur.
Şimdi Hz. Süleyman'ın Hudhud ve Sebe kraliçesi ile
ilgili kıssasına geliyoruz. Bu bölüm altı
sahneden oluşuyor. Sahne aralarında edebi boşluklar
vardır. Ve bu boşluklar sunulan sahnelerle bir uyum
oluşturup onlarla anlam kazanmaktadır. Sahneler edebi
sunuş güzelliğiyle tamamlanıyor. hikâyede bazı
sahnelerden sonra verilen bir takım yorumlarda yer
alıyor. Bunlarla da kıssada sahnelerin ne amaçla
sergilendikleri ortaya konuyor. Ve Kur'an'daki genel özellik uyarınca
hikâyelerden çıkarılması gereken ibret ve
derslerde belirtiliyor. Bu yorumlar, sahneler ve boşluklarla
mükemmel bir uyum içine giriyor. Hem edebi güzellik yönü hem
de vicdani yönü ile tam bir ahenk sergiliyor.
Kıssada Hz. Süleyman'dan söz açıldığı
için onun emri altındaki cinlere , insanlara ve kuşlara
değinmek gerektiği gibi ilim nimetine de işaret
gerekiyor. Zira cinlerin, insanların ve kuşların
ilim konusundaki fonksiyonları üzerinde duruluyor. Ve ilmin
fonksiyonu özellikle ön plana çıkarılıyor. Sanki
bu giriş ile kıssada önemli rol alan herkese bir işarette
bulunuyor. Bu ise Kur`an kıssalarında gerçekten önemli
bir edebi özelliği oluşturuyor.
Aynı şekilde bu girişte kişilerin özel
karakterleri ve bu karakterlerin en belirgin özellikleri de açıklık
kazanıyor. Hz. Süleyman'ın kişiliği, kraliçenin
kişiliği, hudhud'un kişiliği ve kraliçenin
yakın çevresinin kişiliği bu arada netlik
kazanıyor. Bunun yanında değişik tablolarda ve
durumlarda bu şahsiyetlerin psikolojik durumları ve
tepkileri de ortaya çıkıyor.
HZ. SÜLEYMAN VE HUDHUD KUŞU
Birinci sahne Hz. Süleyman'ın ve ordusunun askeri
durumunu sergilemektedir. Ayrıca karınca vadisine
geldikten ve onun sözlerini duyup anladıktan, şükür,
dua ve niyaz ile Rabb'ine yöneldikten sonraki o'nun durumunu
sergiliyor.