3- Onlar namaz kılarlar, zekâtı verirler ve ahirete
kesinlikle inanırlar.
Namazı kılarlar! Onu gerçekten kılmaları
gerektiği biçimde kılarlar. Kalpleri, Allah'ın
huzurunda durduklarını hisseder. Duygular
aydınlık ufuklara doğru yükselir. Zihinleri Allah'ın
yüce huzurun da O'na yönelme, niyazda bulunma ve kurtuluş
dileme ile meşguldür.
"Zekatı verirler" İç dünyalarını,
cimriliğin rezilliğinden arındırırlar.
Ruhlarını mala olan tutkunluktan kurtarıp erdemli
kılarlar. Yüce Allah'ın kendilerine verdiklerinin bir
kısmı ile, O'nun rızası için kardeşlerine
iyilikte bulunurlar. Üyesi bulundukları müslüman toplumun
hakkını ödemeye çalışırlar "ahirete
kesin biçimde inanırlar" Bu sebeple ahirette hesap
verme düşüncesi anların zihinlerini diri tutar.
Onların azgın ihtiraslarını firenler.
Onların ruhlarını, Allah'dan sakınma, O'nun
cezasından korkma, O'nun huzurunda isyankâr bir konuma düşmekten
utanma duyguları ile doldurur.
Allah'ı zikreden, O'nun emirlerini yerine getiren, O'nun
hesaba çekişinden ve azabından sakınan,
rızasını ve sevabını arzulayan mü'minler...
İşte bu mü'minlerin kalpleri Kur'an'a açılır.
Kur'an onlara müjdeleyici ve doğruluk rehberi olur. Bir de
bakarsın ki, Kur'an onların ruhlarında bir
meşaleye, kanlarında bir canlılığa,
hayatlarında bir harekete dönüşmüştür.
Kur'an, ahiretten bahsederken bu gerçek üzerine duruyor ve
onu pekiştiriyor. Bunu, ona inanmayanlara karşı bir
korku ve tehdit unsuru olarak kullanıyor. Onlar dehşet
verici sonlarıyla karşılaşıncaya kadar
sapıklıklarında debelenip duruyorlar.
4- ahirete inanmayanlara gelince onlara yaptıkları kötü
işleri güzel gösteririz de sapıklıkları içinde
bilinçsizce debelenirler.
5- Onlar azapların en kötüsüne çarpılacaklardır
ve yine onlar ahirette en ağır zarara uğrayanlar
olacaklardır.
Ahirete iman ihtirasları ve şehevi istekleri
frenleyen bir dizgin niteliğindedir. Dünya hayatında
orta yolu ve ölçülü olmayı garanti eder. ahirete
inanmayan kimse ise, nefsinin şehevi isteklerine veya
ihtiraslarına karşı koyamaz. O nimetlerden
yararlanması için kendisine verilen biricik fırsatın
bu gezegen üzerindeki hayatla sınırlı
olduğunu zanneder. Bu dünya hayatı ne kadar uzun bir
ömür olsa da yine kısadır. Bu dünya hayatı
insanın özlem duyduğu beklentilerin
şekillendiği bir şeye cevap veremeyecek kadar
kısadır. Sonra eğer insan Allah'ın huzurunda
hesap vermeyi düşünüyor, şahitlerin
konuşturulacağı bir mükafat ve ceza gününü
beklemiyorsa, kabaran şehevi arzularını ve
ihtiraslarını tatmin etmesine, zevklerine ve isteklerine
engel olmasına ne sağlayabilir?
Bu nedenle ahirete inanmayan insan için bütün ihtirasları
ve zevkleri yaşamak güzeldir. Bu arzu ve zevklere, takva
veya haya gibi hiç bir engelle karşılaşmadan dalar.
Nefis yaradılış gereği zevk
aldığı şeyleri sever; onları hoş ve
güzel görür. Allah'ın ayetleri ve mesajları (risalet)
ile bu fani dünyadan sonra başka bir dünyanın
olacağına inanmadığı sürece olayları
böyle değerlendirecektir. Başka bir hayata
inandığı andan itibaren artık nefis başka
eylemlerden ve arzulardan zevk almaya başlar. Bunların
yanında midelerin ve bedensel zevklerin tamamı
değersizleşip basitleşir.
Yüce Allah insanın nefsini bu şekilde
yaratmıştır. İnsan gönlünü doğru yol
işaretlerine açtığında hidayeti bulabilecek,
anlama yeteneğini hidayet ışıklarına
kapadığı zamanda körelebilecek şekilde
yaratmıştır. Allah'ın iradesi ve dilemesi hem
doğru yolu bulma hem de ona karşı körleşme
halinde geçerlidir. Bu irade, insan nefsinin yaratıldığı
yasaya uygun biçimde gerçekleşir.
Bu nedenle yüce Allah ahirete inanmayanlardan şöyle
bahsediyor: "Onlara yaptıkları kötü işleri
güzel gösteririz de sapıklıkları içinde
bilinçsizce debelenirler." Onlar ahirete inanmadıkları
için Allah'ın yasası da yaptıkları
işlerin arzu ve isteklerinin onlara süslü ve iyi
gösterilmesi şekliyle gerçekleşmiştir. Burada süslü
göstermekten amaç da budur. Onlar körü körüne giderler.
Ondaki iyiliği ve kötülüğü görmezler. Yada
şaşırmışlardır. Bu konuda
doğruya ulaşamazlar.
Kötülüğün ve fesadın kendisine güzel
gösterilmesinin akibeti bellidir. "Onlar azapların
en kötüsüne çarpılacaklardır ve yine onlar ahirette
en ağır zarara uğrayanlar olacaklardır." İster
dünyada, ister ahirette olsun azabın en şiddetlisi
onları bulacaktır. ahirete ise onlar mutlak hüsrana uğrayacaklardır.
Kötü işler çevirmenin uygun bir cezası olarak
onlar böyle hüsrana uğrayacaklardır.
Surenin giriş kısmı, Hz. Peygambere bu
Kur'an'ın gönderildiği ilahi kaynağın
sağlamlığı pekiştirilerek sona eriyor.