ve
idare edenin (yönetenin) bulunduğuna, yaratmaya ve yeniden
diriltmeye gücü yeten bir güçlü ilahın bulunduğuna,
yaratıkları hesaba çekilmeksizin ve yaptıklarına
karşılık vermeksizin başıboş
bırakmayacak bir hikmetin olduğuna işaret eden
yığın yığın olgulara ve
yaratıklara çeviriyor. Ve İşte bu noktada
yapılan gezinti onların üzerinde görüş
ayrılığına düştükleri büyük haberle
kucaklaşıyor.
Bu gezintide ilk dikkat çekilen nokta, yeryüzü ve dağlardır.
"Yeryüzünü bir beşik, dağları da onun için
birer direk kıldık."
Ayet metninde geçen "Mihad" sözcüğü, "üzerinde
yürümeye elverişli düz ve alçak arazi" demektir.
Toprağı yumuşak düz arazi tıpkı
beşik gibidir. Bu iki sözcük birbirine yakın
anlamlıdır. Bu gerçek, insan için hangi bilgi ve
medeniyet aşamasında olursa olsun gözle görülür ve
elle tutulur bir gerçektir. Yeryüzünü bu bulunduğu biçimi
ile kavrayabilmek için derin bir bilgiye ihtiyaç yoktur. Dağların
yere çakılmış birer kazık gibi oluşan,
ilkel insandan bu yana herkesin çıplak gözle gördüğü
bir olgudur. İnsan gerek buna gerekse yeryüzü olgusuna
dikkatle eğildiği zaman duygulara etki eden
olgulardır bunlar...
Ne var ki bu gerçek, ilkel insanın çıplak duyu
organları ile ilk anda duyduklarından çok daha büyük
ve çok daha geniş boyutlu bir gerçektir. insanlığın
bilgi seviyesi yükselip bu kainatın yapısı ve geçirdiği
aşamalar hakkında bilgisi arttıkça, bu gerçek
insanın ruhunda daha da büyür. Ve insan, bu gerçeğin
arkasında gizli olan büyük ve ilahi planlamayı,
hikmetli ve hassas yönetimi, şu varlık alemindeki
canlılar arasında yaratılan koordinasyonu ve
onların ihtiyaçlarım, bu yeryüzünün insanın
yaşamasına ve hayata beşiklik etmeye elverişli
olarak hazırlandığı, insanın çevre ile
uyumlu ve onlarla anlaşabilecek yetenekte
yaratılmasını kavrar.
Yeryüzünün yaşamaya -özellikle insanın
yaşamasına- elverişli kılınması,
şu görülen varlık aleminin gerisinde herşeyi yöneten
bir mantalite'nin olduğuna sağlam bir delildir. Yeryüzünün
yapısında var olan ve bu biçimi ile ve tüm
şartları ile görülen oranlardan herhangi birinde
meydana gelecek en ufak bir dengesizlik veya yeryüzünde sürmesi
için yaratılan hayatın yapısında var olan
oranlardan birisinin bozulması... Kısacası, yeryüzünde
ya da orda süren hayatta meydana gelecek en büyük dengesizlik,
yeryüzünü yaşamaya elverişli olmaktan çıkarır
ve herkesin kendi bilgisine ve kapasitesine göre kavraması için
Kur'an'ın kısaca değinmiş olduğu bu gerçekten
ortada hiçbir eser kalmaz.
Dağların kazıklar kılınması da
insanın çıplak gözle görüp biçimsel olarak
kavrayabileceği bir olgudur. Dağlar bu biçimleri ile
çadırların bağlandığı
kazıklara en çok benzeyen nesnelerdirler. Ama işin içyüzüne
gelince dağların gerçek fonksiyonlarını
bizler Kur'an'dan alıyoruz. Ve dağların yeryüzünü
sallanmaktan koruduklarını ve oranın dengesini
sağladıklarını Kur'an'dan anlıyoruz...
Dağların böyle fonksiyonlarının olması
akla uzak bir ihtimal değildir. Çünkü dağların
zirveleri denizlerin dibindeki derin çukurları dengeliyor
olabilir. Evet bu fonksiyonun olması akla uzak değildir,
çünkü yeryüzünün derinliklerinde oluşan çekilmeler,
büzülmeler ve sarsıntılarla, yer yüzeyindeki sarsıntılar
arasında bir denge olması uzak bir ihtimal değildir.
Çünkü yeryüzü belirli noktalarda dağlar nedeni ile
ağır basıyor ve depremlerden, yanardağlardan
ya da iç tabaka sarsıntılarından bu sayede
etkilenip de sarsılmıyor olabilir. Dağların
yeryüzünü sarsıntı dan kurtarması ve yeryüzünün
dengesini sağlaması henüz keşfedilmemiş bir
başka nedene de dayalı olabilir. Çünkü Kur'an'ın
işaret etmiş olduğu ve insanlığın yüzlerce
yıl sonra ancak bir kısmını öğrendiği
nice nice gerçekler ve fizik kanunları vardır.
Yapılan bu gezintide ilk dikkat çekilen nokta yeryüzü
ve dağlardı. ikinci değinilen nokta da
değişik yönleri ve çeşitli gerçekleri ile
nefislerin bizzat kendileridir.
"Ve sizi çift çift yarattık."
Bu olgu da her insanın kolayca ve güçlük çekmeden
kavrayabileceği bir olgudur. Yüce Allah, insanı erkek
ve dişi olarak yaratmış, bu türün hayatını
ve tür olarak devamını iki ayrı cinsin
farklılığına ve birbirleri ile
birleşmelerine bağlamıştır. Bu olguyu her
insan kavrar ve bunun gerisinde, rahatlığın,
lezzetin, doyumun ve yenilenmenin olduğunu derin bir bilgiye
ihtiyaç duymadan hisseder. Dolayısı ile Kur'an-ı
Kerim bu olgu ile hangi toplumda olursa olsun insana seslenir ve
insan da bunu kavrar, düşüncesini bu gerçeğe çevirip
yoğunlaştırdığı zaman bundan
etkilenir ve bu gerçeğin içindeki saklı olan iradeyi,
koordinasyonu ve yönetmeyi hisseder.
Bu gerçeğin değerinin ve derinliğinin belli
belirsiz hissedilmesinin gerisinde insanın bilgi ve duygu
basamaklarında yükseldiğinde hissedeceği
başka değerlendirmeler de vardır. iki sperm
arasında gözle görülür bir fark olmamasına
rağmen, bir spermden erkek, bir diğerinden dişi
meydana getiren planlayıcı güç ve kudret düşünülmeye
değerdir. Çünkü bu kudret, bir spermi sonunda erkek olsun
diye yola koyarken bir diğerini de dişi olsun diye yönlendirmektedir.
Bütün bunları, yaratıcı kudretin iradesine, gizli
yönetimine ve latif yönlendirmesine bağlamak gerekir. Ve
yine bütün bunlar, o yaratıcı kudretin bir sperm için
erkeklik, bir diğeri için dişilik özelliklerini
istemesi ve vermesinden başka bir şey değildir.
Çünkü yaratıcı kudret onlardan hayatın kendileri
ile geliştiği ve yükseldiği iki çift yaratmayı
hedeflemiştir.
"Uykunuzu dinlenme vakti yaptık. Geceyi bir örtü
yaptık. Gündüzü geçiminiz için çalışıp
kazanma zamanı yaptık."
Uykunun insanoğlunun başına gelen bir
alıkoyucu olması, insanı belirli bir süre zihinsel
ve bedensel etkinliklerden alıkor. İnsanların vücutlarını
ve sinirlerini dinlendirir. Uyanıkken çalışıp
didinirken ve hayatın problemleri ile
uğraşırken vücutlarının ve sinirlerinin
harcadığı gücü onlara yeniden kazandırır.
Ölüme ve hayata benzemeyen bir konuma yani uyku durumuna
sokulmaları yüce Allah'ın planlamasının
ürünüdür. Ve bütün bunlar insanın gerçek yüzünü
kavrayamadığı, kendisinin iradesinin zerre kadar
rol oynamadığı ve kendi benliğinde nasıl
olup da meydana geldiğini gözlemlemesinin imkansız
olduğu Hayret verici bir olgudur. insan uyanıkken uyku
halinde nasıl olduğunu bilmez. Uykuda iken de, uykuda
olduğunu kavrayamaz ve uyku durumunu gözlemleyemez. Bu durum,
canlının oluşum sırlarından birisidir ve
bu sırrı ancak bu canlıyı yoktan var eden,
kendisine bu sırrı veren ve hayatın ı bu
sırra dayalı kılan yaratıcı bilebilir.
Belirli bir süre hariç hiçbir canlı uykusuz kalmaya
dayanamaz. uyanık kalsın diye dıştan gelen
baskıları bunalan canlı uykusuz kalmaya dayanamaz
ve kesinlikle ölür.
Uykuda vücudun ve sinirlerin ihtiyaçlarım
karşılamaktan başka sırlar da vardır.
Uyku ruhun girmiş olduğu şiddetli hayat mücadelesinde,
yapmış olduğu ateş-kestir. Öyle bir ateşkes
ki, insanın başına gelir gelmez ruh, ister-istemez
silahını ve kalkanını bir yana
bırakır, kendini güvenli bir esenliğin, su ve
ekmek gibi muhtaç olduğu esenliğin kucağına
bir süre atar. Bazı durumlarda bu olay mucizeye benzer
şekilde gerçekleşir. Şöyle ki, ruh yorgundur,
sinirler yıpranmıştır, ruh huzursuzdur, gönül
korku içindedir. İşte tam bu esnada gözlere uyku
çöker. Bazen birkaç dakikayı aşmayan bu uyku, bu
kişinin benliğinde tam bir değişim meydana
getirir ve sadece gücünü değil, hatta tüm benliğini
yeniler. Öyle bir yenilenme ki insan uykudan uyandığında
adeta yeni bir canlıdır. Bu mucize açık olarak
Bedir ve Uhut savaşlarında yorgun düşen Müslümanların
başına gelmiştir. Yüce Allah, onlara bu mucizeyi
anlatarak kendilerine verdiği nimeti
hatırlatmaktadır:
"Hani Allah korkunuzu gidermek için sizi hafif bir uykuya
daldırmıştı." "Sonra o kederin
ardından Allah, üzerinize içinizden bir grubu saran bir
güven duygusu bir uyuklama indirdi." (Ali İmran
154) Birçok kimse buna benzer olaylarda bu durumu yaşamıştır.
Ayetin deyimi ile bu "sübat" yani uyku ile zihinsel
ve bedensel etkinliklere ara verme, canlı
varlıkların oluşumları için gerekli
elemanlardan birisi, yaratıcı kudretin
sırlarından bir sır ve ancak Allah'ın
verebileceği nimetlerden bir nimettir. Kur'an'ın
uyguladığı bu metod ile bakışların
bu nimete çevrilmesi, insanın dikkatini kendi
varlığının özelliklerine, bu özellikleri
kendi benliğine yerleştiren kudret eline çekmekte ve
insanda düşünce, tefekkür ve etkilenme uyandıracak
bir dokunuşla ona dokunmakta ve etkilemektedir.
Kainatın hareketinin canlıların hareketlerine
uygun olarak yaratılmış olması da yüce Allah'ın
planlamasının ürünüdür. Yüce Allah nasıl
insana çalışıp çabaladıktan sonra uyku ve
çalışmaya ara verme sırrını
bahşetmiş ise, kainata da içinde uyuyup dinlenmenin ve
bir köşeye çekilmenin oluştuğu, insanı
örten bir elbise gibi olması için gece olgusunu ve içinde
hareket ve çalışmanın meydana geldiği kazanç
sağlama zamanı olsun diye de gündüz olgusunu bahşetmiştir.
Allah'ın yaratıkları İşte böylece
birbirlerine uyum sağlar ve ahenkli olurlar. Bu alem
canlılara verilen özelliklere cevap verecek uygun bir ortamdır.
Buna karşın canlılara da hareketleri ve ihtiyaçları
kainata bahşedilmiş özelliklerle ve şartlarla uyum
gösteren bir yapı bahşedilmiştir. Canlılar ve
kainat; benzersiz yaratan, yöneten ve yönetimi en hassas bir
ahenk içinde olan, kudret elinden çıkmıştır.
Baştan beri yapılan bu gezintide üzerinde durulan
üçüncü nokta gökyüzünün yeryüzü ile ve canlılar ile
ahenkli bir biçimde yaratılmasıdır.
"Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik. Oraya
parlak kandiller astık. Sıkışan bulutlardan
şarıl şarıl su indirdik ki, onunla taneler,
bitkiler ve birbirine sarmaş dolaş olmuş ağaçlı
bahçeler çıkaralım."
Ayet metninde geçen ve Allah'ın yeryüzündeki canlılar
üstüne kurduğu "yedi sağlam"dan maksat ,
yedi kat gökyüzüdür. Başka bir yere göre, yedi tabakadır.
Tam olarak neyin kastedildiğini ancak yüce Allah bilir.
Ayette geçen "yedi sağlam" yedi galaksi grubu
olabilir. Bir galaksi yüz milyon yıldızın bir
araya geldiği yıldız topluluğudur. Bu durumda
bu yedi galaksi kümesi bizim yeryüzümüzle ve güneş
sistemimizle ilişkisi olan kümedir. Belki de kastedilen yedi
kat gökten ve yedi galaksi kümesinden başka, bu
kainatın yapısını oluşturan nesnelerden
birisi olan ve ancak yüce Allah'ın bildiği
insanoğlunun ise pek azını bilebildiği bir
şeydir.
Ayetin kesin olarak işaret ettiği birşey varsa o
da, bu "Yedi sağlam"m yapısının,
çok sağlam, kuruluşunun çok güçlü olduğu,
kendisini dağılmaktan ve eğilmekten koruyan bir güçle
birbirine bağlı bulunduğudur. Bizler gökyüzü
sözcüğünü kullandığımız zaman
herkesin anladığı manada yıldızların
ve yörüngelerin yapısı üstüne bildiğimiz ve gördüğümüz
budur. işaret edilen bir başka nokta da bu " edi sa
lam"ın yeryüzü ve insan dünyası ile uyumlu
olduğudur. Yüce Allah'ın insan n ve yeryüzünün hayatını
planladığı ve yönettiği sunulurken "yedi
sağlam"dan da söz edilmesi İşte bundan
dolayıdır. Bu yargımızın
doğruluğuna ayetin devamı tanıklık
etmektedir. Çünkü ayetin devamında: