O

Naziat

O

   

15- Musa'nın haberi sana geldi mi?

16- Tiva'da, kutsal bir vadide, Rabbi ona şöyle hitab etmişti:

17- "Firavuna git çünkü o azdı.

18- Ona de ki: `Arınmağa niyetin var mı?

19- Rabbine giden yolu göstereyim ki O'na saygı duyup korkasın."

20- Bunun üzerine ona en büyük mucizeyi gösterdi.

21- Fakat o Musa'yı yalanladı, karşı geldi.

22- Sonra sırtını döndü; çalışmağa koyuldu.

23- Adamların: toplayıp seslendi:

24- "Sizin en yüce Rabbiniz benim" dedi.

25- Allah bunun üzerine onu dünya ve ahiret azabına uğrattı.

26- Doğrusu bunda .Allah'tan korkan kimseye ders vardır.

Hz. Musa'nın kıssası Kur'an'da en çok ve en detaylı biçimde geçen bir kıssadır. Daha önce birçok surede geçmiştir. Çeşitli halkalar yer almış ve bunlar çeşitli üsluplarla ortaya konmuştur. Bu halkaların ve üslupların herbiri içinde yer aldıkları surelerin akışı ile uyum sağlamış ve Kur'an'ın kıssaları sergileme ve aktarma metoduna bağlı olarak anlatım içindeki amaca ve hedefe doğrudan katkıda bulunmuşlardır.

Burada Hz. Musa'nın kıssası özlü bir şekilde ve hızlı bir anlatımla verilmektedir. Hz. Musa'ya kutsal vadide seslenilmesinden Firavun'un cezalandırılmasına kadar geçen olaylara kısaca yer verilmektedir. Bu dünyadaki cezalandırılmasının yanında ahiretteki cezalandırılmasından da söz edilmektedir. Böylece surenin asıl konusu ile yani ahiret gerçeği ile bütünleşmektedir. Hikayenin bu uzun zaman dilimi içinde gerçekleşen bölümü birkaç kısa ayette hızlı bir anlatımla verilmektedir ki surenin yapısına ve ana konusuna uyum sağlasın.

Hızlı bir anlatımla geçilen bu kısa ayetler hikayenin değişik yönlerini ve sahnelerini içermektedir.

Bölüm Hz. Peygambere yöneltilen bir soru ile başlamaktadır:

"Musa'nın haberi sana geldi mi?"

Bu kalpleri ve algıları uyanık tutarak hikayeyi dinlemeye hazırlamak için sorulmuş bir sorudur.

Ayrıca belirttiği hikayeyi ana hatlarıyla sergilemeye başlamaktadır. Böylece onun gerçekliğini telkin ederek onun yaşanmış gerçek bir olay olduğuna işaret etmektedir. Önce seslenme ve çağırma sahnesiyle başlamaktadır: "Hani Rabbi ona kutsal bir vadi olan Tuva'da şöyle seslenmişti." Tuva tercih edilen görüşe göre vadinin adıdır. Burası Hicaz'ın kuzeyindeki, Medyen bölgesine göre Tur dağının sağ tarafıdır.

Seslenme anı gerçekten dehşet verici, yüce bir andır. Ayrıca insanı Hayretler içinde bırakmaktadır. Yüce Allah'ın bizzat kendisinin kullarından birine seslenmesi gerçekten dehşet vericidir. insanların kullandıkları sözcüklerle anlatılamaz. Bu yüce ilahlığın sırlarından olduğu gibi Allah'ın bu insana yerleştirdiği oluşumun sırlarından biridir de. İnsan bu sır ile o yüce çağrıyı algılayabilmektedir. Bu konuda söyleyebileceğimiz en son söz budur. İnsanın kavrayış ve akli donanımı bu konuda kendi başına bilgi elde etmek imkanına sahip değildir. Belirlenen çizgide durmalıdır. Allah bunu açıklayana kadar... İnsan Allah'ın bildirmesi ile bu sırlardan zevk alacaktır.

Başka yerlerde kıssanın bu bölümünde Hz. Musa ile Rabbi arasında geçen bu diyalog hayli geniş anlatılmıştır. Buradâ ise olaylara kısaca değinilmekte ve hızlı dokunuşlara yer verilmektedir. Bu nedenle kutsal bir vadi olan Tuva'da seslenme sözkonusu edildikten hemen sonra yüce Allah'ın Hz. Musa'ya yönelik ilahi teklifine geçilmektedir:

"Firavuna git çünkü o azdı. Ona de ki: Arınmağa niyetin var mı?"

Azgınlık, olmaması ve devam etmemesi gereken kötü bir haldir. Tiksindirici bir iştir. Yeryüzünün düzenini bozar. Allah'ın rızasına aykırıdır. O'nun hoşnutsuzluğuna yol açar. Bu azgınlığı önlemek için yüce Allah seçkin kullarından birini seçip görevlendirerek devreye sokmaktadır. Amaç bu kötülüğü durdurmak, bu bozgunculuğu engellemek ve bu azgınlığı durdurmaktır. Bu gerçekten çok tiksindirici bir iştir. Bu nedenle yüce Allah bizzat kendisi kullarından birine hitap ederek bu azgın adama gitmesini, onu bu İşten vazgeçirmesini istemektedir. Böylece hem dünya hem ahiret cezasına çarptırılmadan Allah onun tüm mazeretlerini de ortadan kaldırmaktadır.

"Firavuna git. Çünkü o azdı."

Sonra yüce Allah elçisine, bu azgın adama sevimli bir üslup ve gönülleri etkisi altına alan bir hitapla nasıl sesleneceğini öğretmektedir. Olur ki vazgeçer. Allah'ın gazabından ve cezasından korunur:

"Ona de ki: Arınmağa niyetin var mı? Rabbine giden yolu göstereyim ki O'na saygı duyup korkasın."

Sana Rabbinin yolunu göstereyim mi? Eğer sen Rabbini tanırsan O'nun korkusunu kalbinde hissedersin. insan Rabbinden uzaklaşmadığı sürece kesinlikle azgınlaşamaz, isyana kalkışamaz, Rabbine götüren yolu şaşırmadığı sürece kalbi katılaşmaz ve bozulmaz. Orada azgınlık ve inat barınmaz.

Sesleniş ve davet sahnesinde bunlar vardı. Bunun hemen ardından yüzleşme ve mesajı iletme sahnesi yer almaktadır. Surenin akışı mesajı iletme sahnesinde bunları tekrar dile getirmez. Çünkü bunlar sergilenmiştir. Bu sebepten sesleniş sahnesinden sonrasını atlayarak yüzleşme sahnesinde mesajın metnini kısa tutmaktadır. Ardından perde kapanarak görüşmeden sonra açılmaktadır.

"Bunun üzerine ona en büyük mucizeyi gösterdi. fakat o Musa'yı yalanladı, karşı geldi."

Hz. Musa iletmekle yükümlü olduğu mesajı Rabbinin kendisine telkin edip öğrettiği üslupla tebliğ etti. Fakat bu güzel, sevimli üslup dahi Rabbinin bilgisinden, marifetinden tamamen uzaklaşmış azgının kalbini yumuşatamadı. Bunun üzerine Hz. Musa ona büyük mucizeyi gösterdi. Kur'an'ın başka yerlerinde geçtiği gibi ona yılana dönüşen asa ve bembeyaz el mucizelerini gösterdi: "Fakat o yalanladı ve karşı geldi." Böylece yalanlama ve karşı gelme eylemi ile görüşme ve mesajı iletme sahnesi kısa ve özlü bir şekilde sona erdi.

Şimdi başka bir sahneye geçilmektedir. Bu sahne de Firavun Hz. Musa'ya tavır koymakta ve büyü ile gerçek arasında bir mücadeleye girişmeleri için büyücüleri toplamakla uğraşmaktadır. Çünkü burada o Hakka ve doğru yola teslim olmayı kendine yedirememektedir.

"Sonra sırtını döndü, çalışmaya koyuldu. Adamlarını toplayıp seslendi: `Sizin en yüce Rabbiniz benim' dedi.

Surenin akışı içinde bu azgın ve inkarcı adamın sözü hemen verilmektedir. Çalışması, büyücüleri toplaması ve bunların detaylarına ilişkin çabası kısaca geçilmektedir. Dönüp gitmiş, tuzağa ve çalışmaya koyulmuştur. Sihirbazları ve kitleleri toplamış, ardından gurur ve cahillik dolu, azgınlık ve taşkınlıkla yoğrulmuş sözünü söyleyivermiştir:

"Ben sizin en yüce Rabbinizim."

Bu azgın iktidar sahibi, halkının cahilliğinden, kendisine boyun eğişinden ve bağlanışından destek olarak bu sözü söyleyebilmiştir. Zalim iktidar sahiplerini, kitlelerin cahilliği, zilleti, itaati ve bağlılığı kadar hiçbir şey aldatamaz. Aslında bunlar bir kişiden başka birşey değildir. Gerçekte ne bir güçleri, ne de bir otoriteleri vardır. Ancak cahil ve itaatkâr kitleler eğilirse onlar da sırtlarına binerler. Onlar boyunlarını uzatır zalimler de onların yularından tutarlar. Kitleler başlarını eğer, tağutlar da onların üzerlerine çıkarlar. izzet ve onura ilişkin haklarından vazgeçerler. Sonuçta bu azınlığı azdırırlar.

Kitleler bunu bir taraftan aldandıkları için bir taraftan da korktukları için böyle yaparlar. Bu korku ise kuruntudan başka kaynağı olmayan bir korkudur. Sadece bir tek şahıstan ibaret olan zalim iktidar sahibinin binlerce, milyonlarca insandan daha güçlü olması mümkün değildir. Yeter ki bu binler ve milyonlar, insanlıklarının, onurlarının, şereflerinin ve özgürlüklerinin bilincinde olsunlar. Aslında bu binlerin içindeki tek bir fert, kuvvet açısından azgın iktidar sahibine denktir. Fakat zalim iktidar sahibi onu aldatır. Kendisine sahip olduğu imajını verir. Onurlu bir toplulukta herhangi bir ferdin azgınlaşması mümkün değildir. Rabbini tanıyan, O'na iman eden, bilinçli, iyi bir topluluğun içinde bir ferdin zorbalık yapması asla mümkün değildir. Ayrıca kendilerine zarar verme ve yol gösterme imkanına sahip olmayan, Allah'ın yarattıklarından birine kulluk yapmayı reddeden bir topluluk içinde bir kişinin azgınlaşması mümkün değildir.

Firavun, toplumunun cahilliğinden, zilletinden, kalplerinin imandan uzaklaşmasından cesaret alarak bu çirkinliğin ve kafirliğin sembolü olan sözü söyleme cesaretini bulmuştur. "Ben sizin en yüce Rabbinizim." O, hiçbir şeye gücü yetmiyen zayıf bir yaratık olduğunu bilen, küçücük bir sineğin aldığına bile engel olamıyacağını gören, inanmış, bilinçli ve onurlu bir toplum karşısında olsaydı asla böyle diyemezdi.

Bu hayasızca büyüklük taslama ve küstahca azgınlaşmadan sonra karşı konulmaz kuvvet harekete geçmiştir.

"Allah bunun üzerine onu dünya ve ahiret azabına uğrattı."

Burada ahiret cezası dünya cezasından önce yer almaktadır. Zira ahiretin cezası daha şiddetli ve daha süreklidir. Azgın iktidar sahiplerini ve isyan edenleri bütün şiddeti ve sonsuzluğu ile yakalayacak olan gerçek ceza budur çünkü. Ayrıca burada surenin akışı içinde en uygun gelecek ceza da budur. Çünkü burada surenin kendisinden söz ettiği ve ana konusu haline getirdiği mesele ahirettir. Ayrıca ahiret cezası manevi yönden ana konu ve temel gerçekle uyum sağlamasının yanında söz dizimi açısından kafiyedeki musiki tonuna da en uygun düşen ifadedir.

Dünyanın cezası da şiddetli ve acımasız olmuştur. Ondan daha şiddetli ve daha katı olan ahiretin cezası nasıl olurdu acabâ? Firavun atalarından gelen köklü bir şerefe, güç ve otoriteye sahipti ve o buna rağmen böyle cezalandırılmıştı. Öyle ise mesajı yalanlayan diğerlerinin hali nice olacaktı. islamın mesajına karşı duran bu müşriklerin durumu ne olacaktı?

"Doğrusu bunda Allah'tan korkan kimseye ders vardır."

Rabbini tanıyan ve O'ndan korkan müminler, Firavun olayında anlatılmak istenen ibretleri kavrayabilir. Kalbi takva ile tanışmayan insana gelince onunla ibret arasında bir engel vardır. Onunla öğüt arasında bir perde vardır. Bu hali akıbetiyle yüzyüze gelene kadar devam eder. Allah onu hem ahirèt, hem dünya cezasına çarptırıncaya kadar sürer. Herkesin kolaylaştırılmış bir yolu, kolaylaştırılmış bir akıbeti vardır. İbret almak ise Allah'tan korkanlara mahsustur.

Kendi güçlerine güvenerek azgınlaşan bu zalimlerin akıbetlerine ilişkin açıklamadan sonra tıpkı onlar gibi kendi güçleri ile böbürlenen müşriklere dönmektedir. Onları büyük yaratılış mucizeleri ile karşı karşıya getiriyor. Evrende yer alan bu olağanüstü manzaralar insanların gücü ile kıyaslandığında gerçekten insan gücünün bir hiç olduğu ortaya çıkmaktadır.

 

 

O

 

O