Ayet-i kerimede geçen racife kavramının dünya olduğu
belirtilmiştir. Çünkü başka bir surede geçen bir
ayette şöyle denilmektedir: "Yer ve dağlar
sarsıldığı gün." (Müzzemmil 14)
Radife ise göktür, denilmiştir. Çünkü gök evrendeki alt
üst sırasında yeri izler ve onun peşinden gelir,
yarılır, yıldızları
dağılıp saçılır.
"Racife"nin yeri, dağları ve tüm canlıları
sarsan, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ın diledikleri
dışında herkesi bayıltıp öldüren
birinci çığlık olduğu, "Radife"nin
ise insanları tekrar dirilten ve bir araya toplayan ikinci çığlık
olduğu da söylenmiştir. (Nitekim Zümer suresinin 68.
ayeti bu konuda delil olmaktadır). ister bu ister diğeri
olsun, artık insanın kalbi sarsılmayı,
titremeyi, korku ve çalkantıyı hissetmiş
durumdadır. Korku, ürperti ve irkilme ile sarsılmıştır.
Sükunet ve rahattan tamamen uzak o günkü korkunun, kalbler
üzerinde ne kadar etkili olduğunu anlamaya hazır duruma
gelmiştir. "O gün kalpler titrer. Gözler korkudan aşağı
kayar." sözünün gerçekliğini kavramış
ve hissetmiştir.
Bu kalbler büyük sıkıntı içindedir. Apaçık
bir şaşkınlık içindedir. Korku ürperti,
irkiliş ve burukluk her yanlarını bütünü ile
kaplamıştır. İşte sarsacak olanın
sarstığı ve peşinden diğerinin
geldiği o günde meydana gelecek olan budur. İşte "Andolsun
söküp çıkaranlara. Hemen çekip alanlara. Yüzüp
gidenlere. Yarışıp geçenlere. Derken işi düzenleyenlere!"
ifadelerindeki yeminin asıl amacı da bu gerçeği
ortaya koymaktır. Bu sahnenin bıraktığı
etki girişin içeriği ile bütünlük sağlamaktadır.
Surenin bundan sonraki akışı, onların
kabirlerden kalktıkları zamanki
şaşkınlıklarından ve Hayretlerinden söz
etmektedir.
"Diyorlar ki: `Biz yine eski halimize döndürülecek
miyiz? Biz çürümüş kemikler olduktan sonra ha?"
Onlar birbirlerine soruyorlar: Biz tekrar hayata mı döndürülecek,
ilk yaşamama mı geri geleceğiz? Arap dilinde "recea
fi hafıretihi" denir. Yani geldiği yola tekrar döndü.
Onlar bu şaşkınlıkları ve Hayretleri içinde
soruyorlar Geldikleri yoldan hayata dönmelerini Hayretle karşılıyorlar.
Rüzgarın içinden geçebileceği kadar çürümüş,
delik deşik olmuş kemikler haline geldikten sonra. Bu
nasıl olabilir? diyerek korkularını ve
dehşetlerini dile getiriyorlar.
Herhalde onlar ayılıyorlar. Ya da basiretleri açılıyor.
Bunun tekrar hayata dönüş olduğunu, fakat bu
hayatın başka bir hayat olduğunu anlıyorlar.
Bu dönüşün kendileri için bir yıkım ve ceza
olduğunu hissediyorlar. Bu nedenle şöyle diyorlar:
"Öyle ise bu, ziyanlı bir dönüştür' dediler."
Bu onların hesaba katmadıkları bir
durumdur. Hiçbir azık hazırlamamışlardır.
Orada onların hiçbir payları olmaz.
Burada, bu sahnenin karşısında, Kur'an'ın
akışı var olan bir gerçeği dile getirerek
devam ediyor:
"Doğrusu bir tek çığlık yetecektir.
Hepsi hemen bir düzlüğe dökülecektir."
Ayet-i kerimede geçen "zecra" çığlık
demektir. Fakat surenin diğer sahneleri ile bu sahnenin
havası uyum sağlasın diye bu sert ve katı sözcükle
ifade edilmektedir. "Sahire" ise parlayan beyaz yer
demektir. Burası mahşer yeridir. Biz mahşerin
nerede kurulacağını bilemeyiz. Onunla ilgili
haberleri ancak inandığımız doğru
kaynaktan alabiliriz. Kesin sağlam olmayan ve garanti
edilmeyen şeyleri ona ilave etmeyiz.
Kur'an'ın diğer ayetlerine dayanarak buradaki tek çığlığın
kıyametteki ikinci çığlık, diriliş ve
mahşer çığlığı olduğunu söyleyebiliriz.
Bu ifade hızlıca geçilmiştir. Zaten onun kendisi
de hızlılığı çağrıştırmaktadır.
Çünkü surenin tamamı da bu türden bir hızlılığı
ve korkuyu telkin etmektedir. Korku dolu kalblerdeki bu
titreyiş, nabzın hızlı atışıyla
paralellik arzetmektedir. Akışın tüm
hareketlerinde , tüm işaretlerinde ve her mesajında bu
uyum göze çarpmaktadır.
Bundan sonra surenin akışı ve vurgusu yeni gelen
bölümdeki hikayelerin havası ile uyum sağlasın
diye biraz yumuşamaktadır. Burada Hz. Musa ile Firavun
arasında geçen olaylar ve bu zorba adamın
azdığında ne tür bir sona hazırlandığı,
nasıl bir sonla karşılaştığı
dile getirilmektedir.