Hemen
çekip alanlara.
3- Yüzüp gidenlere.
4- Yarışıp, geçenlere.
5- Derken işi düzenliyenlere!
Ayet-i kerimelerin bu ifadelerinin yorumu hakkında
denmiştir ki: Naziat ruhları sert bir şekilde
çekip alan meleklerdir. "Naşitat" hareketlerinde
serbest olan melekler, "sabihat" yüceler aleminde
yüzen melekler, "sabikat" ise herkesten önce imana
veya Rabblerinin emrine itaata koşan melekler, "müdebbirat"
ise kendilerine havale edilen işleri düzenleyen, idare eden
meleklerdir. Yine denmiştir ki, bunlar yörüngelerinde giden,
hareket eden, bir konaktan diğerine geçip giden, Allah'ın
uzay boşluğunda ona bağlı olarak yüzüp giden
koşuşunda ve dönüşünde bir yarış içinde
bulunanlar ve Allah'ın kendilerine yüklediği görevi
yerine getiren yıldızlardır. Ve sonuçlarını
en güzel şekilde dünyadaki hayat ve onunla ilgili olaylar
üzerinde etkilerini mükemmel idare eden yıldızlardır.
Yine denmiştir ki; Naziat, naşitat, sabihat ve
sabikat yıldızdırlar. Müdebbirat ise meleklerdir.
Şöyle de denmiştir: Naziat, naşitat ve sabihat
yıldızlar; sabikat ve müdebbirat ise meleklerdir.
Bu kelimelerin anlamları ne olursa olsun Kur'an'ın
atmosferdeki hayattan ve onların bu şekilde
sergilenişinden birtakım hislere kapılıyoruz.
Bunlar her şeyden önce duygularda bir sarsıntı
meydana getirmektedir. Vicdanlarda bir ürperti, ürküten ve
korkutan bir şeyin tesirini ve etkisini meydana getirmektedir.
Bu nedenle bunlar surenin girişi ile güçlü bir bütünlüğe
ulaşmaktadır. Böylece sonda gelmekte olan ürpertici, yıldırıcı
büyük tehlikenin oluşturduğu korku ve dehşeti
karşılamaya duyguyu hazırlamaktadır.
Biz de bu duyarlılıkla beraber olmak için onları
olduğu gibi anlamlarının
ayrıntılarına girip tartışmaya gerek
duymadan, bırakmayı tercih ediyoruz ki Kur'an'ın
mesajına, direktiflerine açık bir hayat
yaşayalım. Kur'an'ı bütün mesajları ve
direktifleri ile kendi yapısı içinde tanışıp
etkilerini içimizde hissedelim. Asıl hedef kalbin
sarsılarak uyarılmasıdır. Kur'an bunu
değişik yöntemler kullanarak elde etmeye çalışır.
Sonra Hz. Ömer bu konuda bizim için güzel bir örnektir. Hz.
Ömer Abese suresini okumuş "ve fakiheten ve ebben"
ayetine geldiğinde şöyle demişti: Fakihe meyvedir,
anladık bunu. Ebben nedir acaba? Ardından sözlerine
hemen şu cümleyi ilave etmişti: Ey Hattabın
oğlu Ömer, Allah'a yemin olsun ki bu tekellüftür, işi
yokuşa sürmektir. Yüce Allah'ın kitabından bir
kelimeyi bilmemen sana ne zarar verir ki? Başka bir rivayete
göre ise O "bunların hepsini biliyoruz, fakat ebben
nedir" demiş, hemen ardından kendi kendine
kızarak elindeki değneği kırıp yere
atarak şöyle demiştir: "Bu Allah'a yemin olsun ki
yokuşa sürmektir. Ey ümmü Ömer'in oğlu sen Ebb'in ne
olduğunu bilmesen ne olur ki Sonra şöyle demiştir.
Bu kitabın açık hükümlerine uyun, açık
olmayanlarını ise öyle bırakın". Bunlar
Allah'ın yüce sözlerine karşı edepten
kaynaklanmış davranış örnekleridir. Kulun
Rabbin sözleri karşısındaki edebinin ifadesidir.
Zira bu sözlerin bir kısmının özü itibarı
ile kapalı kalması hedeflenmiş ve böylece bu kapalılık
bir amacın gerçekleşmesine yol açmış
olabilir.
Surenin "yemin edilme" havasındaki bu
girişinden sonra gelen ayetler, bu önemli gerçeği
tasvir etmektedir:.