O |
Müzzemmil
|
O |
|
1-Ey örtüye bürünerek saklanan Muhammed,
2- Geceleyin biraz uyuduktan sonra kalk
3- Gecenin yarısında uyanık ol, ya bu
miktarı biraz eksilt
4- Ya da artır da ağır ağır Kur'an oku.
5- Çünkü biz sana sorumluluğu ağır bir söz
indireceğiz.
6- Kuşkusuz gece ibadeti, gündüze göre daha zor, fakat
sözü daha etkilidir.
7 Çünkü gündüzleri, seni uzun uzun uğraştıracak
işlerin vardır.
8- Rabbinin adını an, bütün varlığında
O'na yönel
9- O doğunun da, batının da Rabbidir, O'ndan
başka ilah yoktur. O halde tek dayanağın O olsun.
Evet, "Ey örtüye bürünerek saklanan Muhammed,
kalk..." Bu göğün seslenişi, yüceler yücesi
Allah'ın komutudur. Kalk, seni bekleyen büyük görev için,
senin tarafından sırtlanmak üzere hazırlanan
ağır yükün altına girmek için ayağa kalk.
çalışmak, yorulmak, sıkıntı çekmek ve
eziyetlere katlanmak için ayağa kalk. Kalk, uyku ve
istirahat zamanı geride kaldı. Kalk, bu görev için hazırlan,
onun gerektirdiği eğitimden geç.
Bu komut Peygamberimizi sakin evinin, ılık
yuvasının yumuşak yatağından çekip çıkararak
coşkun ve kurşun gibi ağır
dalgalarının ortasına, vicdanlardaki ve pratik
hayattaki çékici ve itici boğuşmaların
arasına atan büyük ve ürpertici bir buyruktur.
Sırf kendisi için yaşayan kimse huzur içinde yaşayabilir.
Fakat küçük olarak yaşar ve küçük olarak ölür.
Böylesine ağır bir yükü sırtlanan büyük adama
gelince uyku, rahatlık, ılık yatak, sakin hayat ve
gönül okşayan konfor onun neyine. Peygamberimiz işin iç
yüzünü anlamış, gerçeği farketmişti. Bu yüzden
eşi Hatice'nin heyecanını
yatıştırması ve uyuması yolundaki
önerisine "Ey Hatice, uyku zamanı geride kaldı"
diye karşılık verdi. Evet, uyku dönemi bir daha
geri gelmemek üzere gerçekten geçmişti. O günden itibaren
Peygamberimizi sadece uykusuz geceler, yorgunluklar, uzun ve
zorluklarla dolu bir cihad görevi bekliyordu. Evet;
"Ey örtüye bürünerek saklanan Muhammed,
Geceleyin biraz uyuduktan sonra kalk
Gecenin yarısında uyanık ol, ya bu miktarı
biraz eksilt, ya da artır da ağır ağır
Kur'an oku."
Burada büyük göreve hazırlayıcı, araçları
ilahi kaynaklı ve garantili sonuç verecek bir eğitim
proğramı ile karşı karşıyayız.
Bu programın ana maddesi gece uykusunu bölerek kalkmaktır.
Üst sınırı gecenin yarısından çok ve
üçte ikisinden az bir süredir. Alt sınırı ise
gecenin üçte birlik bölümüdür. Gecenin bu saatlerinde namaz
kılınacak ve ağır ağır Kur'an
okunacaktır. Ayetin orjinalinde kullanılan "tertil"
sözcüğü tok sesle, "tecvid" kuralları
uyarınca her harfi doğru biçimde seslendirecek, bu
arada şarkı söyler gibi yapmayarak, sözcükleri ağız
boşluğunda dalgalandırmaktan kaçınarak Kur'an
okumaktır.
Peygamberimizin geceleri kıldığı "vitir"
namazlarının on bir rekatı geçmediği yolunda
elimizde kesin bilgiler vardır. Fakat Peygamberimiz gecenin
üçte birinden biraz eksik bölümünü bu rekatlarla geçirirdi.
Çünkü Kur'an'ı ağır ağır, tane tane
okurdu.
İmam-ı Ahmed'in Yahya b. Said (ibn-i Ebu Arub),
Katade ve Zarare b. Evfa kanalı ile "Müsned" adlı
eserinde verdiği bilgiye göre Said b. Hişam bir gün
Abdullah b. Abbas'a gelerek kendisine Peygamberimizin nasıl
bir vitir namazı kıldığını sordu.
Abdullah ibni Abbas da ona "Peygamberimizin
kıldığı vitir namazı hakkında en
geniş bilgisi olan kimsenin kim olduğunu sana söyleyeyim
mi?" diye sordu. Said b. Hişam'ın "evet, söyle"
demesi üzerine Abdullah b. Abbas "Hz. Ayşe'ye git ve bu
soruyu ona sor, sonra da gel, verdiği cevabı bana anlat"
dedi. Hikayenin bundan sonrasını Said b. Hişam
şöyle anlatıyor:
Hz. Ayşe'ye "Ey müminlerin annesi, Peygamberimizin
ahlâkı hakkında bana bilgi ver" dedim. Hz.
Ayşe bana "Sen Kur'an okumuyor musun?" diye sordu.
"Evet" demem üzerine "Peygamberimizin ahlâkı
Kur'an'ın kendisi idi:' dedi. Bu cevabın arkasından
kalkmayı düşünmüştüm ki, birden aklıma
Peygamberimizin gece ibadeti konusu geldi. Hz. Ayşe'ye "Ey
müminlerin annesi, Peygamberimizin gece nasıl ibadet
ettiği konusunda banâ bilgi ver" dedim. Hz. Ayşe
bana "Sen Müzzemmil suresini okumadın mı?"
diye sordu. "Evet, okudum" demem üzerine Hz. Ayşe
şùnları söyledi; "Yüce Allah bu surenin baş
kısmında geceleri ibadet etmeyi farz kıldı.
Bunun üzerine Peygamberimiz ile yakın arkadaşları
bir yıl boyunca geceleri ayakları şişesiye
kadar namaz kılmaya koyuldular. Yüce Allah bu surenin son
ayetini on iki ay gökte tuttu. Bir yıl sonra inen son ayetle
bu yük hafifletildi ve gece ibadeti farz olmaktan çıkarak
nafileye dönüştü.
Bu cevabın arkasından yine kalkmayı düşünmüştüm
ki, birden aklıma Peygamberimizin nasıl bir vitir
namazı kıldığı konusu geldi. Hz.
Ayşe'ye "Ey müminlerin annesi, Peygamberimizin nasıl
bir vitir namazı kıldığı hakkında
bana bir bilgi ver" dedim. Hz. Ayşe bana
şunları söyledi; "Biz O'nun abdest suyunu ve
misvakını hazırladık. Allah O'nu gecenin
dilediği saatinde uyandırırdı. Kalkınca
ağzını misvaklar, abdest alır ve namaza
dururdu, hiç oturmadan sekiz rekat kılardı. Sekizinci
rekatta oturunca Allah'ın adını anar, O'na dua
ederdi. Sonra selâm vermeden kalkar, dokuzuncu rekatı
kılardı. Sonra oturup tek olan Allah'ın
adını anar, dua eder, arkasından
işitebileceğimiz bir ses tonu ile selam verirdi. Bu
selamın arkasından oturduğu yerde iki rekat daha
kılardı. Yavrum, böylece kıldığı
vitir namazı on bir rekat olurdu. Sonraları
yaşlanıp da vücudu ağırlaşınca
ayakta kıldığı dokuz rekatlık vitri yedi
rekata indirdi. Selam verdikten sonra da oturarak iki rekat daha
kılıyordu. Yavrum, böylece kıldığı
toplam vitir namazı dokuz rekat oluyordu. Peygamberimiz
kıldığı namazları sürekli olarak kılmayı
severdi. Bu yüzden geceleri uyanamayınca yahut bir
sancısı, bir hastalığı olunca kaçırdığı
bu gece namazı yerine gündüzleri on iki rekat kılardı.
Peygamberimizin gece sabaha kadar Kur'an okudu~unu ve Ramazan
dışında bir ay boyunca oruç tuttuğunu hiç
hatırlamıyorum.
Bu eğitim proğramı, indirilecek olan "ağır
söz"e Peygamberimizi hazırlamak içindi. Okuyoruz:
"Çünkü biz sana sorumluluğu ağır bir söz
indireceğiz."
"Ağır söz"den maksat bu Kur'an ve içerdiği
yükümlülüklerdir. Kur'an aslında "ağır"
değildir, okunması ve anlaşılması kolay
bir kitaptır. Fakat o "hak" terazisindeki
tartısı ve kalplere yönelik etkisi açısından
"ağır"dır. Nitekim yüce Allah başka
bir ayette "Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa
indirmiş olsaydık, sen onun Allah korkusu ile parça
parça olduğunu görürdün" buyuruyor. (Haşr
Suresi, 21) Ama yüce Allah Kur'an'ı bir dağa değil
de onu algılamaya yetenekli ve dağdan daha sağlam,
daha sarsılmaz bir kalbe indirdi.
Bu nur ve bilgi feyzini algılayıp özümlemek,
gerçekten uzun hazırlığı gerektiren
ağır bir işti.
Büyük ve soyut evrensel gerçeklerle iletişim kurmak,
gerçekten uzun hazırlığı gerektiren
ağır bir işti.
Yüceler alemi ile, evrenin özü ile, canlı-cansız tüm
yaratıkların ruhları ile Peygamberimizin
kurduğu gibi bir ilişki kurmak, gerçekten uzun varlığı
gerektiren ağır bir işti. Tereddütsüz ve kuşkusuz
bir kararlılıkla bu yola koyulmak, bu görevi
yürütürken içgüdülerin fısıltılarına,
dışardaki çekim odaklarına ve engellere
kapılmaksızın, sağa-sola bakmaksızın
ilerleyebilmek, gerçekten uzun hazırlık gerektiren
ağır bir işti.
Geceleyin herkes uyurken ayakta olup ibadet etmeyi, gündelik
hayatın dağdağasından ve
karmaşasından uzaklaşarak yüce Allah ile ilişki
kurmayı,,O'nun feyzini ve nurunu algılamayı, O'nun
birliğinin beraberliğinde coşup O'nunda
başbaşa kalmanın masum yaşamayı, sanki yüceler
aleminden yeni iniyormuş gibi ve varlık aleminin her
yanından sözsüz ve sözcüksüz bir yankı yükseliyormuş
gibi bir heyecanla evrenin sessizliği ortasında
ağır ağır Kur'an okumayı, gecenin
karanlığı içinde Kur'an'ın
ışınlarını, mesajlarını ve yüksek
frekanslı titreşimlerini düşünelim. Bütün
bunlar bu "ağır sözü" yüklenmeye, bu değerli
yükümlülüğü sırtlanmaya, bu ağır
sıkıntıyı göğüslemeye hazırlanan
Peygamberimiz için son derece gerekli birer azık
niteliğindedirler. Aynı zamanda bu çağrının
savunuculuğunu üstlenen her kuşaktan dava adamları
için bu böyledir. Bu saydıklarımız, uzun ve
meşakkatli yolları boyunca dava adamlarının
kalplerini aydınlatır, onları şeytanın
vesveselerinden ve bu aydınlık yolu saran
karanlıkların çöllerinde şaşırmaktan
korur. Okumaya devam edelim:
"Kuşkusuz gece ibadeti, gündüze göre daha zor,
fakat sözü daha etkilidir." Ayetin orjinalinde geçen
"naşietelleyli" tamlaması "gecenin
yatsıdan sonraki gelişmeleri" anlamına gelir.
Ayette "gece faaliyetleri gündüze göre daha zor
yani vücut için
daha yorucu, fakat "sözü daha etkilidir". Tefsir
bilgini Mücahid'in açıklamasına göre "yararı
daha kalıcıdır" deniyor. Gerçekten gündüz
yorgunluğu arkasından uykunun çağrısı
çok güçlü olur, yatağın çekiciliği
dayanılmaz boyutlara ulaşır, bu çağrıya
ve bu çekiciliğe karşı koyup bir şeyler
yapmak, mesela ibadet etmek insan vücuduna son derece yorucu
gelir. Fakat vücudun bu isteğini yenerek uyanık
kalabilmeyi başarmak ruhun özgürlüğünü ilan etmek,
Yüce Allah'ın çağrısına olumlu cevap
vermek, O'nunla başbaşa kalma uğruna özveride
bulunmaktır. Bu yüzden gecenin sözü "daha
etkili"dir. Geceleyin Allah'ı anmanın ayrı bir
hazzı, gece kılınan namazın ayrı
ürperticiliği, geceleyin Allah'a yalvarmanın ayrı
bir coşkusu vardır. Gece zikirleri, gece namazları,
gece duaları kalbe öylesine büyük bir huzur ve Allah'a yakınlık
duygusu doldurur ki, kalpleri öylesine duyarlı ve
ışıklı hale getirir ki, bu durum gündüz
namazlarında ve zikirlerinde görülmeyebilir. Kalplerin
yaratıcısı olan yüce Allah onların giriş
kanallarını, bam tellerini, onlara hangi mesajların
gideceğini ve etkili olabileceğini; onların günün
hangi saatlerinde daha açık mesaj almaya daha
hazırlıklı ve yetenekli olacaklarını,
hangi uyarıcıların onlarda daha canlı ve güçlü
etki uyandırabileceğini herkesten iyi bilir.
Kulu ve elçisi Hz. Muhammed'i bu "ağır söz"ü
algılamaya ve bu koca yükü sırtlanmaya hazırlayan
yüce Allah, O'nun için gece ibadetini uygun gördü. Çünkü
gece faaliyetleri, gündüze göre daha zor ve daha yorucu olmakla
birlikte geceleyin söylenen sözler daha etkilidir. Bunun yanısıra
O'nun gündüzleri yoğun işleri ve
uğraşmaları vardır, bunlar O'nun enerjisinin
ve ilgisinin çoğunu tüketmektedir. Okuyalım:
"Çünkü gündüzleri, seni uzun uzun uğraştıracak
işlerin vardır."
Öyleyse Peygamberimiz gündüzlerini bu yoğun işlere
ve uğraşmalara ayır
malı, geceleri ise Rabbi ile başbaşa kalarak
namaz kılmalı, Allah'ı anmalıdır.
Okuyoruz:
"Rabbinin adını an, bütün varlığınla
O'na yönel."
"Allah'ın adını anmak" demek
sadece yüzlük ya da binlik "zikir" tesbihleri
ile O'nun yüce adını tekrarlamak demek değildir.
Gerçek anlamda "Allah'ın adını anmak"
dille yapılacak zikir ile birlikte uyanık bir kalbin
O'nu anmasıdır; bunun yanısıra aynı kalp
duyarlılığı ile namaz kılmak ve Kur'an
okumaktır. Ayetin orjinalinde geçen "tebettül"
sözcüğü de insanın yüce Allah dışındaki
herşeyle ilgisini tamamen kesmesi, tüm varlığı
ile Allah'a yönelerek ibadete ve zikre dalması, her türlü
oyalayıcı ve gönül karıştırıcı
yabancı duygudan arınması, tam bir duygusal
duyarlılıkla Allah ile başbaşa kalması
demektir.
Yüce Allah dışındaki herşeyle
ilişkiyi kesme anlamına gelen "tebettül"ün
gereği vurgulandıktan sonra zaten gerçekte Allah dışında
hiçbir şeyin varolmadığı, isteyenin O'na yönelebileceği
vurgulanıyor. Okuyoruz:
"O doğunun da, batının da Rabbidir, O'ndan
başka ilah yoktur. O halde tek dayanağın O olsun."
O bütün yönlerin Rabbidir. O doğunun da,
batının da Rabbidir. O kendisinden başka ilah
olmayan "tek" ve "bir"dir. Her şeyden
soyutlanıp sırf O'na bağlânmak, aslında
şu evrendeki tek gerçeğe bağlanmaktır. O'na
dayanmak, aslında şu evrendeki tek güce dayanmaktır.
Tek olan Allah'a dayanmak, O'nun birliğine, doğuyu ve
batıyı, başka bir deyimle tüm evreni kapsayan
egemenliğine inanmanın dolaysız ürünü ve
sonucudur. .
"Kalk" komutu ile bu ağır yükü sırtlanmaya
çağrılan Peygamberimizin her şeyden önce tüm
varlığı ile Allah'a yönelmeye, diğer
herşeyi bir yana bırakarak sırf O'na dayanmaya
ihtiyacı vardır. Çünkü ağır bir yük altında
çıkacağı uzun yolculuğu sırasında
gerekli gücü ve azığı bu kaynaktan alacaktır.
MÜŞRİKLER VE CEHENNEM
Sonraki ayetlerde Peygamberimize sabırlı olması;
hemşehrilerinden gelen suçlamalara, yüz çevirmelere,
engellemelere ve baltalama girişimlerine karşı
geniş gönüllü olması, mesajını
yalanlayanlarla arasına mesafe koyması, onlara mühlet
tanıması direktifi veriliyor. Yalanlayıcılara
mühlet tanımalıdır, çünkü yüce Allah onlar
için ağır zincirler ve acı bir azap
hazırlamıştır. Okuyoruz:
|
|
O |
|
O |
|