7- Hayır.
Allah'ın buyruğundan dışarı çıkanların
yazısı muhakkak siccindedir.
8- Siccin'in ne
olduğunu bilir misin sen?.
9- O, mühürlenmiş
bir kitabdır.
10- Vay haline o gün
yalanlayanların.
11- Kıyamet gününü
yalanlamış olanların.
12- Oysa onu azgın.
günahkardan başkası yalanlamaz.
13- Ayetlerimiz kendisine
okunduğu zaman ' eskilerin masalları' der.
14- Hayır, aksine
kazandıkları, kalplerini karatmıştı.
15-Hayır. şüphesiz
onlar o gün, Rabblerinden mahrum kalacaklardır.
16- Sonra onlar, şüphesiz
cehenneme sürükleneceklerdir.
Onlar büyük bir gün
için dirileceklerini sanmıyorlar. Kur'an onların bu
anlayışlarını yadırgıyor,
onları azarlıyor ve tüm yaptıklarını içinde
toplayan bir kitapları olduğunu pekiştiriyor. Daha
da pekiştirmek için yerini de belirliyor. Kendileri için
numaralanan kitaplarının kendilerine
sorulacağı gündeki yıkım ve helak la tehdit
ediyor.
"Hayır.
Allah'ın buyruğundan dışarı çıkanların
yazısı muhakkak siccindedir. Siccinin ne olduğunu
bilir misin sen? O mühürlenmiş bir kitaptır. O günü
yalanlayanların vay haline."
Ayet-i kerimede geçen
"Fuccar" kavramı isyan ve günahkarlıkta haddi
aşanlardır. Zaten kelimenin kendisi de bu anlamı
çağrıştırmaktadır. Kitapları ise
amel defterleridir. Bu defterin nasıl olduğunu
bilemiyoruz. Zaten bilmek zorunda da değiliz. Bu gayb
konularından biridir. Bu konuda gaybın sahibinin bize
bildirdiklerinin dışında herhangi bir bilgimiz
yoktur. Bu da kötülerin yaptıklarını kaybeden
sicil defterleri vardır. Kur an bunların siccinde
olduğunu söylüyor. Ardın-dan Kur'an ifadesinde
Alışılmış bir ürpertme sorusu geliyor. "Siccinin
ne olduğunu bilir misin sen?" Böylece dehşetin
gölgeleri etrafa yayılmış ve bu meselenin
muhatabın anlayış kapasitesinin üstünde olduğu
ve bilgisinin onu kuşatamayacağı kadar geniş
kapsamlı olmadığını hissettirmektedir. "Hayır.
Allah'ın buyruğundan dışarı çıkanların
yazısı muhakkak siccindedir." sözü onun
yerini belirlemiş olmaktadır. Bu yer istediği kadar
insanların bilmediği bir yer olsun farketmez. Bu
sınırlama sözkonusu kitabın
varlığını telkin etme açısından
muhatabın inancını pekiştirmektedir.
İşte bu gerçeğe sadece bu kadar değinilip
artık bilgi verilmemesi ile hedeflenen mesaja
ulaşılmıştır.
Sonra ardından kötülerin
oradaki kitabını tekrar nitelemeye dönerek diyor ki: "O
mühürlenmiş bir kitaptır,
damgalanmıştır." Yani
tamamlanmıştır. Artık ne ona birşey ilave
edilebilir, ne de içinden birşey çıkarılabilir.
Ta o dehşet verici günde getirilip teslim edilene kadar.
Durum bu olunca "Vay
haline o günü yalanlayanların." gerçeği
de kesinleşiyor.
Yalanlamanın konusu
ve yalanlayanların gerçek yapıları da belirleniyor.
"Kıyamet gününü
yalanlamış olanların. Oysa onu azgın, günahkardan
başkası yalanlamaz."
Demek ki onları sözkonusu
günü inkara götüren azgınlık ve günahkarlıktır.
Bu yüzden onlar, Kur an-ı Kerim'e karşı
saygısızlık yapmakta ve ayetler kendilerine
okunduğunda "eskilerin masallarıdır" demektedir.
Gerekçe olarak ta Kur'an-ı kerimin öğüt ve ibret
için aktardığı öncekilerin kıssalarının
ve Allah'ın değişmeyen yasasının tüm
insanlara sürekli olarak hükmeden ve asla şaşmayan
yasayı açıklamasını göstermektedirler.
Bu inkarın ve
aldırışsızlığın hemen
ardından bir azar ve paylama yer almak-tadır: "Hayır!"
Dediğiniz gibi değil. Ardından bu dil
uzatmanın ve yalanlamanın, apaçık gerçekten
habersiz oluşu ve inkar edenlerin kalplerindeki
kararmanın sebebini açıklıyor. "Hayır,
aksine kazandıkları kalplerini
karartmıştır."
İsyankarlıkta
direnen kalb kararır ve körelir. Üzerini kalın bir
perde örter. Aydınlığın oraya girmesine engel
olur. Onu aydınlıktan mahrum eder. Yavaş yavaş
duyarlılığını kaybettirir.
Zayıflamasına ve ölümüne yol açar.
İbni Cerir, Tirmizi,
Nesei ve İbni Mace değişik kanallarla Muhammed
İbni Allan'dan, Ka'ka' İbni Hakim'den, Ebu Salih'ten Ebu
Hureyre'den Hz. Peygamber'in şöyle dediğini rivayet
etmişlerdir: "Kul bir günah işlediğinde
kalbinde siyah bir leke oluşur. Eğer tövbe ederse kalbi
temizlenir. Devam ederse kara leke büyür." Tirmizi bu hadis
için hasendir, sahihtir demiştir. Nesei'nin ifadesi ise
şöyle: İnsan bir günah işlediğinde kalbinde
siyah bir leke meydana gelir. Eğer insan dönüş yapar,
bağışlanma diler, tövbe ederse kalbi temizlenir.
Tekrar günah işlerse leke büyümeye başlar. Kalbinin
tamamını kuşatır. Kur'an-ı kerim'in "Hayır!
Aksine kazandıkları kalplerini
karartmıştır." ayetinde geçen karartma
budur İşte.
Hasan Basri diyor ki: Bu
üst üste günah işleyip kalbin körelmesine ve ölmesine
kadar bu hareketi sürdürmek demektir.
İşte kötü
inkarcıların durumları budur. Kötülüğün ve
yalanlamanın sebebi de budur. Ardından o dehşet
verici gündeki akıbetlerinden bir parça söz edilmektedir.
Bu da kötülüğün ve yalanlamanın sebebi ile uyum içindedir.
"Hayır! Şüphesiz
onlar o gün Rabblerinden mahrum kalacaklardır. Sonra onlar,
şüphesiz cehenneme sürüklenecektir. Sonra da onlara `yalanlayıp
durduğunuz İşte budur.' denecektir."
İsyanları ve günahları
kalplerini perdelemiştir. Dünyada Rabblerini hissetmekten
perdelemiş ve hayatta kararıp körelinceye kadar
üzerlerine çökmüştür. Dolayısıyla onların
en uygun cezaları ve doğal sonları Allah'ın yüce
yüzüne bakmaktan mahrum olmalarıdır. Onlar ile bu büyük
mutluluğun arasına perde gerilmesidir. Zira bu büyük
saadete ancak ruhları şeffaflaşmış,
incelmiş, arınmış ve kendileri ile Rabbleri
arasındaki perdelerin açılmasını hak
etmiş erdemli kişiler ulaşabilir. Bunlar
hakkında Rabbimiz Kıyamet suresinde buyuruyor ki:
"O gün birtakım
yüzler apaydınlıktır. Rabblerine
bakmaktadırlar."
Onların Rabblerinden
mahrum bırakılmaları tüm azabların üstünde
bir azaptır. Tüm mahrumiyetlerin ötesinde bir mahrumiyettir.
İnsan için gerçekten çok kötü bir sondur. Çünkü insan
tüm özelliğini tek kaynaktan Alır. Bu da onun yüce
Rabbinin ruhu ile irtibata geçmesi O'na bağlanmasıdır.
İnsan bu kaynaktan koptuğu zaman onurlu bir insanın
özelliklerini yitirir. Cehenneme girmeyi hak eden bir konuma düşer.
"Sonra onlar şüphesiz cehenneme sürüleceklerdir."
Bu cehennemle birlikte cehennemden daha acı bir azar da
yer almaktadır: "Sonra da onlara yalanlayıp
durduğunuz İşte budur." denecektir.
Ardından diğer
tarafa geçilmektedir. İyilerin tarafına, Kur'an
genellikle bu iki sayfayı karşılıklı
olarak yerleştirir. iki gerçek, iki durum ve iki son
böylece karşılaştırılır.
Kur"an genellikle bu metodu kullanır.