17- Sonra da onlara: "İşte bu, yalanlayıp
durduğunuz şeydir" denilecek.
18- Fakat iyilerin yazısı
illiyyindedir.
19- İlliyyinin ne
olduğunu bilir misin sen.
20- Mühürlenmiş
bir kitaptır o.
21-
Yakınlaştırılmış olanlar onu görürler.
22- İyiler şüphesiz
cennette nimetler içindedirler.
23- Tahtlar üzerinde
kurulup etrafı seyrederler.
24- Yüzlerinde cennetin
aydınlığını görürsün.
25- Onlara mühür!ü saf
bir içecekten içirilir.
26- Sonu misktir, onun. işte
yarışanlar bunda yarışsınlar.
27-
Karışımı tesnimdendir.
28-Yakınlaştırılmış
olanların kendisinden içtiği kaynaktan.
Bu bölümün başındaki
kella edatı ondan önceki "Sonra da onlara `yalanlayıp
durduğunuz İşte budur' denecektir" ayetinde
sözü edilen yalanlamanın
karşılığıdır. Bu iddiayı red
etmektedir. Bu ayetten hemen sonra kella: hayır denilmektedir.
Ardından kesin ve vurgulu bir ifade ile iyilerden söz
edilmektedir.
Kötülerin kitabı
siccinde, iyilerin kitabı da yücelerdedir. iyiler Allah'a
itaat eden ve her iyiliği işleyen kimselerdir. Bunlar
her tür sınırı ve haddi aşan isyankar kötülerin
karşı kutubunu oluştururlar.
İlliyyin
kavramı, yüceliği ve üstünlüğü ifade
etmektedir. Buradan hareketle siccin kavramının da düşüşü
ve alçaklığı ifade ettiği çıkarılabilir.
Ardından bilinen korkutma ve bilmezliği ifade eden soru
yer almaktadır. "İlliyyinin ne olduğunu
bilir misin sen?" Bu bilgi ve kavrayışın
ötesinde bir şeydir. Bu etkileyici havadan hemen iyilerin
kitabının gerçek mahiyetini ortaya koymaya geçiyor. "O
mühürlenmiş bir kitaptır.
Yakınlaştırılmış olanlar onu görürler."
Ayet-i kerimede geçen ` merkum" kavramının
anlamını daha önce belirtmiştik. Şimdi buna
şunu da ilave edebiliriz.
Yakınlaştırılmış olan melekler bu
kitabı görüyor ve gözetiyorlar. Bu gerçeğin burada
dile getirilmesi iyilerin kitabı üzerine yüce, tertemiz
mutlu bir gölge düşürmektedir. Yani o yakınlaştırılmış
meleklerin gözetlediği bir yerdedir. içinde bulunan güzel
işler ve sıfatlar bu melekleri sevindirmektedir. Bu ise
gerçekten güzel ve parlak bir atmosferdir. Onurlandırma
amacı ile söz konusu edilmektedir.
Ardından bu iyilerin,
bu değerli kitabın sahibi olanların halleri
anlatılmaktadır. Bu büyük günde onların içinde
bulundukları nimetler dile getirilmektedir. "İyiler
cennet içindedirler." Bu kötülerin varacakları
cehennemi karşılamaktadır. Onlar tahtları
üzerinde kurulup etrafı seyrederler. Yani onlar
onurlandırılma konumundadırlar. Diledikleri gibi
bakıp seyrederler. Aşağılanma nedeniyle gözlerini
kapatmazlar. Sıkıntıdan bakamayacak durumda
değillerdir. Onlar tahtlar üzerindedirler. Bu taht
perdelerle örtülmüş yüksek sedirlerdir. Bunun bizdeki en
yakın örneği bizde namusiye veya kelle diye
adlandırılır. Bunun dünyadaki şekli kaba ve
basit bir hayat yaşayan Arapların katında
nimetlerin en üstünü ve en değerlisi sayılır.
Ahiretteki şekillerini ise sadece Allah bilir. Herhalde bu
insanın yeryüzündeki tüm deneyimlerini ve düşündüklerini
aşacak biçimdedir.
Onlar bu nimetler içinde
hem ruhları, hem de bedenleri ile yaşamaktadırlar.
Bunun sevinci onların yüzlerinde ve tüm hareketlerinde
gözlenmektedir. Her bakan onların bu hallerini görmektedir.
"Yüzlerinde nimetin sevincini görürsün: ' "Onlara
mühürlü saf bir içecekten içirilir. Sonu misktir onun.
Ayet-i kerimede geçen
"Rahik" kavramı tertemiz, arı, duru içecektir.
Bulanıklığı ve kirli bir yanı yoktur. Bu
içeceğin mühürlenmiş ve mührünün misk diye
nitelendirilmesi onun kapları içinde bulunduğunu ve bu
kaplarında kitli ve mühürlü olduğunu, içileceği
zaman açılacağı ifade etmiş olabilir. Bu da
onun korunduğunu ve onlara özen gösterildiğini ifade
ediyor. Damgasının misk olması da onun güzelliğini
ve zerafetini artırmaktadır. insanlar bu tabloyu ancak
yeryüzünde görebildikleri şeyler çerçevesinde
anlayabilirler. Ötesine geçemezler. insanlar oraya vardıklarında
oranın kendisine özgü zevkleri, kavramları ve
değerleri olduğunu ancak anlayabileceklerdir. Onlar yeryüzünün
sınırlı duygularından kurtuldukları zaman
özgürce düşünebileceklerdir.
Ardından gelen iki
ayette bu içeceğin vasfını özelliklerini dile
getirmektedir. "Karışımı tesnimdendir.
Yaklaştırılanların kendisinden içtiği
kaynaktan:' Yani mühürlenmiş olan bu rahikin
damgası sökülmekte ve tesnim denilen yakınlaştırılmış
bulunan meleklerin kendisinden içtiği pınardan
Alınan içecekle karıştırılmaktadır.
İşte bu içeceğin tüm vasıfları
verilmeden önce şu nokta vurgulanmakta ve şu direktif
verilmektedir. "İşte yarışanlar bunda
yarışsınlar." Bu ger-çekten derin etkisi
olan ve gayet açık anlamı olan bir vurgudur.
İnsanların
mallarını haksız yere ellerine geçirip yiyen,
ahiret gününün hesabını düşünmeyen, hesap ve
ceza gününü yalanlayan ve kalpleri günah ve isyanla
bürünerek kararmış olan, ölçü ve tartı
hainleri. İşte bu kimseler, mal konusunda veya dünyanın
değersiz nimetleri konusunda yarışırlar.
Herkes bir an önce onlara ulaşmak ister. Onun en büyük payını
almak için uğraşır. Bu nedenle geçici dünya
nimetlerinin birini elde etmek uğruna zulmeden, kötülük
yapar, günahlar ve büyük cinayetler işler.
Halbuki böyle basit ve
değersiz mallar uğruna mücadele etmeye çekişmeye
ve yarışmaya değmez bile. Asıl yarış
İşte bu nimeti, İşte bu ikramı elde etmek
için yapılmalıdır. "İşte
yarışanlar bunda yarışsınlar." Uğrunda
yarışılmaya değecek olan kazanç budur. En
önce ulaşmayı hak eden değerli hedef ve üstün
tutulmayı hak eden amaç budur.
Ne kadar büyük, yüksek
ve üstün olursa olsun, dünyanın malı ve
eşyası uğrunda yarışanlar ise
değersiz, basit, geçici ve kısa vadeli şeyler için
yarışmaktadırlar. Dünya Allah katında bir
sivrisinek kanadı kadar değer taşımaz. Ahiret
ise onun terazisinde ağırdır. Öyleyse bu, uğrunda
yarışma ve mücadele yapmaya değecek bir gerçektir.
Hayret verici ve
ilginçtir ki ahiret konusunda yarışmaya
katılanların tümünü ruhi yönden yüceltir. Bunun yanında
dünya konusunda yarışma ise onların tümünü,
ruhi yönden alçaltır. Ahiretin nimetleri için çalışıp
çaba sarf etmek insanların tümü için yeryüzünü
ıslah eder, onarır ve arındırır. Dünyaya
tamah etme ve onun için mücadele ise yeryüzünü, içinde
kurtçukların birbirini yediği bir çirkefe ve bataklığa
dönüştürür. Veya böceklerin ve zehirli hayvanların
tertemiz, masum insanların derilerini kemirip parçaladığı
bir ortama dönüştürür.
Ahiret nimetleri
konusunda yarışma bazı saptırıcı
kimselerin düşündükleri gibi yeryüzünü harap olmuş
bir ülkeye dönüştürmez. islam dünyayı ahiretin
tarlası kılmıştır. Yeryüzünü imar
edilmesi konusunda insanın halifelik görevini yerine
getirmesini iyilik, güzellik ve takva ile bütünleşmesini
gerçek müminin başlıca görevleri arasında sayar.
insan bu halifeliği Allah'a yönelmek, bundan kendine bir
ibadet mükafatı çıkarmak ve böylece varlığının
amacını gerçekleştirmek durumundadır. Nitekim
yüce Allah buyuruyor ki: "Ben insanları ve cinleri
ancak bana ibadet etsinler diye yarattım: ' (Zariyat
Suresi, 56)
"İşte
yarışanlar bunda yarışsınlar" sözünün
önemli bir direktifi bulunmaktadır. Yeryüzünde yaşayanların
gözlerini ve kalplerini küçük ve değersiz kara parçasının
ötesine yöneltmektedir. Onlar yeryüzünde dünyayı imarla
ve orada halifelik görevini yerine getirmekle uğraşırken
ayrıca daha yüce ve daha değerli ufuklara doğru yönlendirilmektedirler.
Bir taraftan çirkefi temizleme ve arındırma ile görevlendirilirken,
öbür taraftan alışageldikleri bu çirkef ortamından
daha yüce ufuklara yöneltmektedir.
İnsanın bu dünyadaki
ömrü sınırlıdır. Ahiret hayatındaki
ömrünün sonunu ise Allah'tan başka kimse bilemez. Bu yeryüzündeki
nimetlerin tümü ise özü itibarıyla
sınırlıdır. Cennet nimetleri ise
sınırsızdır. insan düşüncesi onu
kavrayamaz. Bu dünyadaki nimetlerin düzeyi bilinmektedir.
Ahiretteki nimetler ise sonsuzluğa yakışacak düzeydedir.
Bu geçicilik nerede, o sonsuzluk nerede? Bu gaye nerede, o gaye
nerede! insanların Alışageldikleri kriterlere
vurularak kâr ve zarar hesabı
yapıldığında bile bu iki dünya arasındaki
korkunç fark rahatlıkla görülebilmektedir. Öyle ise yarış
orası için olmalıdır. "İşte
yarışanlar bunda yarışsınlar."
İyileri bekleyen
nimetlerin tasvirine genişçe yer verilmesi, yeryüzünde
kendilerine eziyet eden, alaya alan ve büyüklük taslayan
kötülerin durumunun ayrıntılı biçimde anlatılmasına
zemin hazırlamıştır. Kötülerin bu kötü
eylemleri de uzunca sergilenmişti ki onlar iyilerin mazhar
oldukları nimetleri seyrederken Kafirlerle alay edilmesi ile
noktalansın.