25- Biz yeryüzünü barınak yapmadık mı?
26- Ölüler için de diriler için de.
27- Orada yüksek dağlar yaratmadık ve size
tatlı sular içirmedik mi?
28- O gün inkarcıların vay haline!
Bu yeryüzünü ölü-diri bütün yavrularını
bağrına basan bir ana kucağı yapmadık
mı? "Orada yüksek dağlar yaratmadık
mı?" Dorukları bulutlu ve
yaşamlarında tatlı su dereleri akıtan,
yerlerinden oynamaz, yalçın dağlardır bunlar. Bu
işler hiç plânsız, ön-tasarısız olur mu?
Hikmetsiz ve amaçsız olarak meydana gelir,
varlıklarını sürdürebilir mi? Bütün bunlardan
sonra inkarcılar, gerçekleri nasıl yalanlayabiliyorlar?
"O gün inkârcıların vay haline!"
İNKARCILARIN KORKUNÇ SONU
Bu sahnelerin sunuluşundan ve duygulara
aşıladıkları etkilerin
algılanışından sonra surenin
akışı birdenbire yön değiştirerek o son
hesaplaşma ve davranışlara karşılık
belirleme duruşmasına dönüyor. Bu sırada
inkarcı günahlara yöneltilen bir emrin korkunç sesi
kulaklarımıza doluyor. Acı bir paylama ve sert bir
azar içeren bu emirde günahkârlar dünya hayatında yok
saydıkları azaba doğru yol almaya çağrılıyorlar.