Ayet, dikkat çekici bir inceliğe ve özenle seçilmiş
bir ifade biçimine sahiptir. Çünkü ayet-i kerime münafıkların
sözlerini yalanlamadan önce Hz. Peygamberin Allah'ın elçisi
olduğu gerçeğini dile getiriyor. Şayet bu
vurgulama olmasaydı, ayetin zahiri açısından münafıkların
yalanlanlamalarının şahitliklerinin konusu ile yani
Hz. Peygamberin Allah'ın elçisi olduğu gerçeği
ile ilgili olduğu düşüncesi zihinlerde uyanacaktı.
Oysa bu ifade ile güdülen amaç münafıkların
şahitlik ettikleri konuyu yalanlamak değildir. Asıl
amaç onların sözlerini yalanlamaktır. Çünkü onlar
gerçekten Hz. Peygamberin Allah'ın elçisi olduğu gerçeğini
onaylamıyorlardı ve içtenlikle şahitlik
etmiyorlardı.
"Onlar yeminlerini kalkan yaptılar...
Öyle anlaşılıyor ki, münafıklar,
durumlarının ortaya çıktığı,
herhangi bir komplo ya da yıkıcı bir plan
peşinde koştukları öğrenildiği veya Müslümanlar
için kötü bir söz söyledikleri duyulduğu her seferinde
yemine başvuruyorlardı. iğrenç davranışlarının
gerektirdiği yaptırımlardan korunmak için yemin
ediyorlardı. Böylece yeminlerini arkasına
sığındıkları koruyucu bir kalkan haline
getirmişlerdi. Bu sayede kendilerine kananlara yönelik
komploları, yıkıcı planları sonuçlandırmak
istiyorlardı.
"İnsanları Allah'ın yolundan alı
korlar."
Yalan yere söyledikleri yeminler aracılığı
ile hem kendilerini hem de başkalarını
Allah'ın yolundan alı korlar: "Onların
yaptıkları ne kötüdür." insanları
aldatmak ve saptırmak için yalan söylemekten daha iğrenç
bir davranış var mıdır?
Ayet-i kerime münafıkların yalancı
şahitliklerini, kandırma amaçlı asılsız
yeminlerini, insanları Allah'ın yolundan
alıkoyuşlarını ve yıkıcı
faaliyetlerde bulunmalarını, iman ettikten sonra kafir
oluşlarına, İslam'ı tanıdıktan sonra
küfrü tercih edişlerine bağlıyor.