Bu ilkeler inancın temel ilkeleridir. Ayrıca bunlar
islamın yeniden kurduğu sosyal hayatın temel
direkleridir. Bunlar kesin bir şekilde Allah'a ortak
koşmamaktır. Allah'ın kesin yasaklarına
yanaşmamaktır. Hırsızlık ve zinadan uzak
durmaktır. Çocukları hiçbir gerekçeyle
öldürmemektir. Burada cahiliye döneminde egemen olan kız
çocuklarının toprağa gömülmesi geleneğine
işaret edilmektedir. Bu ilke herhangi bir sebeple
kadının rahmindeki cenini öldürmesini de kapsamaktadır.
Çünkü kadınlar rahimlerindekini korumakla görevlendirilmişlerdir.
'
" "Elleri ile ayakları arasında bir iftira
uydurup getirmemek...
İbni Abbas der ki; Bu kadınların kocalarına
başkalarından olan çocuklarını nisbet
etmesinler demektir. Mukatil de aynı şeyi söylemiştir.
Zina etmeyeceklerine ilişkin onlardan söz alındıktan
sonra bu noktaya da dikkat çekilmesi herhalde cahiliye döneminde
yürürlükte olan bir geleneğe işaret etmektedir. Bu dönemde
kadın birçok erkekle beraber olur. Bir çocuğu
olduğunda ise hangisine daha çok benziyorsa onun çocuğu
olduğunu söylerdi. Bazen en güzel erkeği seçer ve
çocuğunu ona nisbet ederdi. Aslında çocuğunun
babasının o olmadığını bile bile!
Ayet-i kerimenin ifadesi hem bu tür hallerdeki iftiraları
hem de yalana dayalı her tür uydurma iftirayı
kapsamaktadır. Herhalde İbni Abbas ve Mukatil ayeti bu
şekilde yorumlamakla o zaman meydana gelen bir olayla ilgi
kurmak istemişlerdir. Son şart ise şudur:
"İyi bir işte sana karşı
gelmeyeceklerine."
Bu onların peygamberin kendilerine emrettiği her
işte kendisine itaat edeceklerine söz vermeleri anlamındadır.
Peygamber zaten iyilikten başkasını emretmez. Fakat
bu, islam yasasının temel ilkelerinden biridir. Bu
anayasa devlet başkanı olsun, idareci olsun, hiç
kimseye yönetilenlerin iyiliğin dışında itaat
etmemeleri gerektiğini ifade etmektedir. Allah'ın dini
ve Allah'ın yasasıyla uyum içindeki iyilik. Bu yasaya
göre yetki sahiplerine her işte sınırsız
itaat edilmez. İşte bu ilke yasama ve yürütme
gücünü doğrudan Allah'ın yasasına
bağlamaktadır. Devlet başkanına ve millet
iradesine bırakmamak gerekir. Allah'ın yasaları ile
çeliştiğinde bunlara itaat yoktur. Devlet
başkanı da ümmet de Allah'ın yasasına
bağlıdır. Her ikisi de gücünü Allah'ın
şeriatinden alır.
Hicret eden kadınlar bu kapsamlı ilkelere
bağlı kalacaklarına söz verdiklerinde onların
verdikleri bu söz beyat olarak kabul edilir. Hz. Peygamber onların
daha önce işlemiş oldukları günahlarının
bağışlanması için dua eder:
"Çünkü yüce Allah çok bağışlayan, çok
merhamet edendir." Bağışlar, merhamet eder ve
tökezleyenleri ayağa kaldırır.
GAZABA UĞRAYANLARI DOST EDİNMEYİN
Surenin sonunda şu genel direktif yer alıyor:
13- Ey iman edenler, Allah'ın gazabına uğrayan
bir topluluğu dost edinmeyin. Çünkü bunlar kafirlerin
mezardakilerden ümitlerini kestikleri gibi ahiretten ümitlerini
kesmişlerdir.
Bu çağrı inananlara iman adıyla yöneltilen bir
çağrıdır. Onları diğer topluluklardan
ayıran sıfatlarıyla kendilerine seslenmektedir.
Çünkü onları Allah'a bağlayan ve Allah'ın düşmanlarından
ayıran onların bu sıfatlarıdır.
Bazı rivayetlerde Allah'ın gazabına uğrayan
topluluğun yahudiler olduğu ifade edilmiştir.
Çünkü Kur'an-ı Kerim'de birçok yerde bu sıfat onlar
için kullanılmıştır. Ne varki, bu hükmün
genelliğine hem yahudiler hem de bu surede sözü edilen müşrikleri
ve Allah'ın tüm düşmanlarını kapsamına
almaktadır. Onların hepsi Allah'ın düşmanıdır.
Ve hepsi Allah'ın gazabına
uğramıştır. Hepsi ahiretten ümitlerini kesmiştir.
Ahirete ilişkin hiçbir umutları yoktur. Kafirler
ölülerden, mezardakilerden umutlarını kestikleri gibi
ahiretten hiçbir şey beklemezler. Çünkü kafirler ölümle
herşeyin bittiğine inanırlar. Ölümden sonra
dirilmeye ve hesaba çekilmeye inanmazlar.
Bu son sesleniş surenin tüm direktiflerini ve
yönlendirmelerini içinde toplamaktadır. Bu nedenle sure
onunla başladığı gibi yine onunla sona
ermektedir. Bu surenin son direktifi olmaktadır. Böylece
surenin yankıları insanların kalplerinde
dalgalanıp gitmektedir...
MÜMTEHİNE SURESİNİN SONU