O |
Mümtehine
|
O |
|
4- İbrahim'den ve onunla beraber olanlarda, sizin için
gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine
demişlerdi ki, "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka
taptıklarınızdan uzağız. Sizi
tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar
sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve
nefret belirmiştir"demişlerdi. Yalnız,
İbrahim'in babasına: "Andolsun ki, senin için mağfiret
dileyeceğim, fakat sana Allah'tan gelecek herhangi
birşeyi savmaya gücüm yetmez"sözü bu örneğin
dışındadır. Ey inananlar deyin ki: "Rabbimiz,
sana güvendik, sana yöneldik, dönüşümüz sanadır."
5- Rabbimiz! Bizi, inkar edenlerle imtihan etme; bizi
bağışla, doğrusu sen, güçlü olan, Hakim
olansın.
6- Andolsun, Allah'ı ve ahiret gününü arzu edenler
için, bunlarda güzel örnekler vardır. Kim yüz çevirirse
şüphesiz Allah, zengindir, övülmeye lâyık
olandır.
Müslüman baktığında tarihin derinliklerinden
kaynaklanan bir soyu, uzun bir geçmişi, zamanın
derinliklerine doğru uzanan örnek şahsiyetleri
olduğunu görmektedir. Bağının Hz.
İbrahim'e kadar uzandığını görmektedir.
Sırf inancı açısından değil.
Karşılaştığı deneyimleriyle O'na
kadar uzandığını hissetmektedir. Kendi
kişisel deneyimlerinden, içinde yaşadığı
neslin tecrübelerinden daha büyük ve zengin bir deneyimler
hazinesine sahip olduğunu anlamaktadır. Zaman süreci
içinde Allah'ın dinine inanan, O'nun sancağı
altına giren herkesi kuşatan bu uzun kafile onun
yaşadığı olayların benzerlerini
yaşamıştır. Deneyimleriyle olanların
vardıkları sonuca kendisi de varmıştır.
Yani mesele yeni değildir. Uydurma değildir. Müminlere
zor gelen bir yük değildir. Sonra müminin uzun zamandan
beri sürüp gelen geniş bir ümmeti vardır. İnanç
konusunda onlarla bütünleşmekte ve ona dayanmaktadır.
O'nunla inancının düşmanları arasındaki
bağlar koptuğunda bu ümmete dayanır. Çünkü O
kökleri derinliklerine kadar inen, pek çok dalları bulunan,
geniş gölgeleri olan yüksek ve büyük bir ağacın
dalı durumundadır. Müslümanların ilki olan Hz.
İbrahim'in diktiği ağacın dalı.
Hz. İbrahim ve O'nunla birlikte iman edenler de Mekke'den
hicret eden müslümanların
karşılaştıkları
sıkıntıların aynısıyla
karşılaşmışlardı. Onlar bu nedenle
şimdiki müslümanlar için güzel bir örnekti: "Onlar
kavimlerine demişlerdi ki: `Biz sizden ve sizin Allah'tan
başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi
tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar
sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve
nefret belirmiştir' demişlerdi:'
Bu onların kendi toplumlarından, ilahlarından ve
ibadetlerinden tamamen uzaklaşmaları demekti.
Bunların hepsini inkar sadece Allah'a iman demekti. Toplum da
yalnız Allah'a inanıncaya kadar sona ermeyecek olan bir
düşmanlık ve öfke vardı artık
aralarında. Bu kesin ve apaçık bir
ayrılıştı. Bunun ötesinde artık herhangi
bir bağ ve herhangi bir ilişki kalamazdı. Çünkü
inanç bağı ve iman ipi kopmuştu aralarında.
Bu tutum, bu tür durumlarla karşılaşan her
inanmış nesil için güzel bir deneyimdi. Gerçeği
ortaya koyan bir tavırdı. Hz. İbrahim ve O'nunla
birlikte iman edenlerin bu kararı kıyamet gününe kadar
varolacak müslümanlar için güzel bir örnekti.
Bazı müslümanlar Hz. İbrahim'in müşrik olan
babası için dua etmesini kendi bastırılmış
duyguları ve kendilerini müşrik olan
yakınlarına bağlayan hislerini dile getirmek için
bir çıkış yolu olarak kullanmaya
yelteniyorlardı. Kur'an-ı Kerim Hz. İbrahim'in
babası için: "Senin için mağfiret
dileyeceğim" sözünü söylerken ki gerçek tavrını,
müslümanlara açıklamak için meseleyi bu vesileyle açmayı
uygun görüyor .
Hz. İbrahim bu sözü babasının şirk üzere
ısrar ettiğine kesin kanaat getirmeden önce söylemişti.
Bunu söylerken onun inanacağını umuyor, iman
edeceğini ümit ediyordu: "Babasının bir
Allah düşmanı olduğunu kesinlikle anlayınca
onunla ilişkisini kesti." (Tevbe suresi, 114)
Nitekim başka bir surede bu konu izah edilmektedir.
Hz. İbrahim'in işin tamamını Allah'a havale
ettiği ve herhalde tevekkül, yöneliş ve dönüş
ile O'na yöneldiği burada belirtilmektedir: "Fakat
sana Allah'tan gelecek herhangi bir şeyi savmaya gücüm
yetmez' sözü bu örneğin dışındadır. Ey
inananlar deyin ki:
`Rabbimiz, sana güvendik, sana yöneldik, dönüşümüz
sanadır."
İşte bu, Allah'a kesin ve sınırsız
teslim oluş Hz. İbrahim'in kişiliğinde apaçık
ortaya çıkan imanın simgesidir. Burada o simge ön
plana çıkarılarak onun müslüman torunlarının
bu noktaya dikkatleri çekilmek isteniyor. Hikayeler ve bunlara
getirilen yorumlarla eğitmenin ve yönlendirmenin bir halkasıdır
bu. Kur'an-ı Kerim kendi metoduna uygun olarak
kıssanın seyri içinde önemli işaretleri,
simgeleri ve yönlendirmeleri yerleştirmektedir.
Bu teslim oluş Hz. İbrahim'in geri kalan
duasında ve Rabbine niyazında da devam etmektedir: "Rabbimiz,
bizi inkar edenlerle imtihan etme."
Onları başımıza musallat etme. Bu onlar için
bir sınav aracı olmasın. Bu durumda onlar şöyle
derler: "Eğer inananları korusaydı biz
onların üzerine musallat olmaz ve kendilerini yenmezdik!"
Bu çoğu zaman insanların kalplerinde
rahatsızlık yaratan bir şüphedir. Nerede Allah'ın
bildiği bir hikmet gereği olarak herhangi bir zaman
diliminde batıl hakka karşı güçlenmişse,
azgın zalimler iman edenlere egemen olmuşsa orada bu
şüphe zihinleri tırmalamaya
başlamıştır. İnanmış insan
sıkıntılara, belalara karşı sabreder.
Fakat bu onun kendisini gönüllerde şüphelere ve denemelere
yol açacak belalara uğratmaması için Allah'a dua
etmesine engel değildir.
Duanın devamı şöyle: "Bağışla
bizi."
Rahman'ın dostu olan Hz. İbrahim böyle diyor.
Rabbinin hak ettiği, layık olduğu ibadet düzeyini
idrak ettiğinden Allah'ın nimetlerini ve
bağışlarını karşılayabilecek düzeyde
bir ibadet yapmaktan aciz kalışını, yetersiz
oluşunu anladığından dile getiriyor. Rabbinin
yüceliğini ve büyüklüğünü takdis ederek Rabbinden
bağışlanma diliyor. Böylece kendisiyle birlikte
olanlara ve sonra gelecek nesillere bilinçli, duyarlı bir
örneklik sergiliyor.
Duasını, niyazını ve
bağışlanma arzusunu noktalarken Rabbinin bu duaya
uygun düşecek sıfatları ile niteliyor:
"Rabbimiz, doğrusu sen güçlü olan, Hakim olansın."
Aziz: Herşeyi
yapmaya gücü yeten. Hakim:
Uyguladığı
planı ustaca uygulayan.
Hz. İbrahim'in ve O'nunla birlikte olanların tutumu
bu şekilde sergilendikten, Hz. İbrahim'in teslim
oluşu ve O'na niyazda bulunuşu ortaya konduktan sonra
tekrar dönülüyor. O'nun güzel bir örnek olduğu tekrar
ifade ediliyor. Müminlerin kalplerine yeniden dokunarak deniyor
ki:
"Andolsun Allah'ı ve ahiret gününü arzu edenler
için bunlarda güzel örnekler vardır. Kim yüz çevirirse,
şüphesiz Allah zengindir, övülmeye layık olandır."
Allah'a ve ahiret gününe bel bağlayanların örneği
Hz. İbrahim ve O'nunla birlikte olanların hayatında
gerçekleşmiştir. İşte bunlar sözü edilen
onurlu kafilenin yaşadığı olayları, elde
ettikleri deneyimlerin değerini kavrayabilecek kimselerdir.
Onlar Hz. İbrahim ve beraberindekileri izlenmesi gereken bir
örnek, yol gösteren bir kılavuz kabul ederler. Allah'a ve
ahiret gününe bel bağlayanlar onları kendilerine
örnek alsınlar. Bu o zaman yaşayan müminler için
gerçekten etkili bir direktiftir.
Kim de bu sistemden yüz çevirmek, bu kafilenin yolundan
sapmak, bu köklü nesle bağlılıktan
sıyrılmak istiyorsa yüce Allah onlara asla muhtaç değildir.
"Şüphesiz Allah zengindir, övülmeye layık
olandır."
Bu bölüm sona erdiğinde müminler artık uzun
tarihlerinin başlarına kadar
ulaşmışlardır. Yeryüzündeki ilk ortaya çıkışlarını
hatırlamışlardır. Nesiller boyunca elde
etmiş bulundukları yığınlarca
deneyimlerini görmüşlerdir. Bu tecrübeleri yaşayanların
vardıkları son kararı, son aşamayı idrak
etmişlerdir. İçine girdikleri yolun ilk yolcuları
olmadıklarını, kendilerinden önce çok yolcuların
buradan geçtiklerini anlamışlardır.
Kur'an-ı Kerim bu anlayışı yer yer
tekrarlamakta ve pekiştirmektedir ki, inanmış
kafileyi birbirine bağlayıp bütünleştirsin. Onlar
tek başına yola giren insanın
yalnızlığını ve endişesini
taşımasınlar. İsterse bir nesil içinde tek başlarına
olsunlar. Bu yolcu yürüyen herkesin onunla birlikte nice sıkıntıları
ve zorlukları göğüslediklerini, ona göstererek
yükünü hafifletmektedir.
BARIŞ VE SAVAŞ HUKUKU
Bundan sonra dönüyor. Bu sıkıntıların
kendilerine yükledikleri düşmanlık ve sertlik halinin
ortadan kaldırılmasını şiddetle arzu
eden, onun için can atan bu kalplere bir meltem gönderiyor. En
güzel umutları taşıyan hafif rüzgarları
estiriyor üzerlerine. Bu, sözkonusu düşmanların
islamın sancağı altına girmeleri ve müslümanların
saflarına katılmalarına ilişkin haberdir.
İşte aralarındaki sertliğin ortadan
kaldırılması ve sağlam bir temele dayalı
olarak dostluğun oluşması ancak bu yolla mümkündür.
Sonra bir kere daha meseleyi hafifletiyor, biraz daha kolaylaştırıyor.
Müslümanlarla müslüman olmayanların devletler arası
ilişkilerini düzenleyecek en temel islami ilkeyi belirliyor.
Sürtüşme ve ilişkilerin kesikliğini,
saldırı ve düşmanlık hallerine has
kılıyor. Bu düşmanlık ve
saldırının olmadığı zamanlarda ise
iyiliği hak edenlere iyiliğin
yapılabileceğini, ilişkilerde ise dürüstlüğün
ve adaletin ilke olacağını belirtiyor.
|
|
O |
|
O |
|