O |
Mü´minün
|
O |
|
57- Onlar ki, Rabb'lerinin korkusu ile titriyorlar.
58- Ve onlar ki, Rabb'lerinin ayetlerine inanıyorlar.
59- Ve onlar ki, Rabb'lerine ortak koşmuyorlar.
60- Ve onlar ki, Rabb'lerine dönecekler diye kalpleri
ürpererek verdikleri şeyi verirler.
61- İşte onlar iyiliklerde yarışanlar ve bu
yarışı önde bitirenlerdir.
Burada imanın kalp üzerindeki etkisi kendini gösterir.
Bu etki, duyarlılık, incelik, çekingenlik, eksiksize
ulaşma isteği, görev ve sorumlulukları yerine
getirme ve sonuçları hesaplama şeklinde belirir.
İşte bu mü'minler ürpererek, sakınarak,
Rabb'lerinden korkarlar. Hem onlar Rabb'lerinin gönderdiği
ayetlere inanıyorlar, O'na ortak koşmuyorlar.
Ayrıca onlar görev ve sorumluluklarını da yerine
getiriyorlar. Güçleri yettiği, ellerinden geldiği
oranda Rabb'lerine itaat ediyorlar. Bütün bunlara rağmen
onlar "Ve onlar ki, Rabb'lerine dönecekler diye kalpleri
ürpererek verdikleri şeyi verirler." Bütün
güçlerini harcamış olmalarına rağmen
Allah'ın verdiği nimetler karşısında
bunun yetersiz olduğunu az bir şey olduğunu
bilirler.
Hz. Aişe'nin -Allah ondan razı olsun- şöyle
dediği rivayet edilir. "Ya Resulullah "Rabb'lerine
dönecekler diye kalpleri ürpererek verdikleri şeyi verirler"
ayetinde kastedilenler, hırsızlık yapan, zina
eden, içki içen, bununla beraber ulu Allah'dan korkan kimseler
midir? diye sordum." Hayır ey doğru sözlü kişinin
(Sıddık'ın kızı). Burada kastedilen,
namaz kılan, oruç tutan, Allah yolunda mali harcamada
bulunan beraberinde de her şeyden üstün ve her şeyden
güçlü olan Allah'dan korkandır" dedi. (Tirmizi)
Mü'min kalp Allah'ın elini üzerinde hisseder. Her
nefesinde her çırpıntısında Allah'ın
nimetlerini düşünür. Bu yüzden bütün ibadetlerini
küçümser, Allah'ın nimetleri ve
bağışları karşısında O'na itaat
amacı ile yerine getirdiği yükümlülükleri az görür.
Aynı zamanda o her zerresi ile yüce Allah'ın büyüklüğünün,
ululuğunun bilincindedir. Duyuları ile çevresinde olup
biten her şeyde Allah'ın elini gözetler. Bu yüzden
ürperir, heyecanlanır. O'nun hakkını eksik
verdiğini,
ibadet ve itaatte üstüne düşeni gereği gibi yerine
getirmediğini, duygularını ve düşüncesini
onu bilmekle,. O'na şükretmekle doldurmadığını
düşünerek Allah'la buluşmaktan korkar çekinir.
İşte iyilik yapmak için yarışanlar
bunlardır. İyiliğe koşan, bu çabuklukla, bu
uyanıklıkla, bu bilgi ile, çalışma ve bu
itaatle onu elde edenler bunlardır. Yoksa sapık bir
hayat yaşadıkları halde, kendilerine nimet
bahşedildiğini sanan, iyilik yapılmak
istendiğini düşünen kimseler öyle değil...
Bunlar azgın bir iştahla yavaş yavaş
tuzağa yaklaşan ve hiçbir şeyden haberi olmayan
ava benzerler. Toplum için de bu kuşun benzerleri çoktur,
rahatlık saptırır onları, içinde yüzdükleri
nimetle oyalanırlar, zenginlik
azgınlaştırır onları, gurur aldatır,
sonunda kaçınılmaz akıbetle yüzyüze kalırlar.
İNSANIN KAPASİTESİ
İslâmın, müslüman kalbine kazandırdığı
bu uyanıklık, imanın kalplere yerleşir
yerleşmez uyandırdığı bu duygu,
insanın gücünü aşan bir olay, insanın
kapasitesinin üstünde bir yükümlülük değildir. Bu,
Allah'ı bilmekten, O'na bağlılığın
bilincine varmaktan, O'nun gizli açık gözetimini düşünmekten
kaynaklanan bir duyarlılıktır. İçinde bu aydınlatıcı
ışık parlayınca, insanın gücünün kaldırabileceği
bir sorumluluktur bu.
|
|
O |
|
O |
|