Kavmi işte bu daracık, bu küçücük açıdan
bakıyor bu büyük davaya. Şu halde bu davanın
tabiatını kavrayamazlar, bu davanın gerçekliğini
göremezler. Küçük ve basit kişilikleri bu davanın
özünü perdeliyor, davanın unsurlarını görmelerini
önlüyor. Onunla kalpleri arasında engel oluşturuyor.
Onların gözünde sorun, kendilerinden hiçbir ayrıcalığı
bulunmayan, kendilerine üstünlük sağlamak isteyen,
konumlarından üstün bir konum elde etmek isteyen, aralarından
çıkmış bir adamın sorunudur.
Kendilerince Nuh'un ulaşmaya çalıştığını
sandıkları, bu yüzden peygamberlik iddiasına
başvurduğunu düşündüklerini, bu yere gelmesini
önlemek üzere gösterdikleri bu basit tepki yüzünden, sadece
Hz. Nuh'un üstünlüğünü inkâr etmekle kalmıyorlar,
kendilerinin de mensubu bulundukları
insanlığın üstünlüğünü reddediyorlar.
Yüce Allah'ın bu türe verdiği onuru tepiyorlar,
şayet yüce Allah mutlaka bir peygamber gönderecekse, onu
insanlardan seçmesini çok görüyorlar:
"Eğer Allah dileseydi, bize bir melek gönderirdi."
Bunun nedeni, insanı yüceler alemine bağlayan,
insanlar arasından seçilmiş kimselerin bu yüce mesajı
algılamalarını, ona güç yetirmelerini, onu diğer
kardeşlerine aktarmalarını, onları bu
mesajın aydınlık kaynağına
ulaştırmalarını sağlayan o yüce soluğu
ruhlarında bulmamalarıdır.
Bu yüzden meseleyi alışılmış geçmişe
havale ediyorlar,düşünüp inceleyen akla değil.
"Onun söylediklerini eski atalarımızdan hiç
duymamıştık."
Geleneğin fikir hareketine, kalp özgürlüğüne baskın
çıktığı her durumda bu tür örneklere
sürekli rastlanır. Böyle durumlarda insanlar, realitenin
ışığında doğru bir sonuca
ulaşmak için karşılarındaki önermeleri düşünüp
incelemektense, geçmişin tozlu raflarında
dayanabilecekleri, geçmişte yaşanan bir örnek, bir
belge araştırırlar. Eğer bu ilk örneği
bu belgeyi bulmazlarsa, bu önermeyi ve sonuçlarını
kabul etmezler.
Bu inatçı ve uyuşuk toplumlara göre, bir kere olan
bir şey, ikinci bir sefer de olabilir. Ama eğer daha
önce olmamışsa, o şeyin şu anda olması
imkânsızdır. Böylece hayat donuklaşır,
hareketsiz hale gelir. "Eski atalarımız"
dedikleri belli bir kuşağın çizgisine çakılıp
kalır.
Keşke bunlar taşlaşmış,
donuklaşmış olduklarını bilselerdi!
Tersine onlar, özgürlük ve serbestlik hareketinin
davetçilerini delilikle suçluyorlar. Oysa bu davetçiler, onları
incelemeye, düşünmeye çağırıyorlar.
Kalpleri ile varlık bütününde dile gelen iman kanıtları
arasındaki engelleri kaldırmaya davet ediyorlar. Ama
onlar bu çağrıya, inatlaşma ile suçlama ile karşılık
veriyorlar:
"Bu adam bir deliden başka bir şey değildir.
Bir süre için onu gözetim altında