Bu varoluşun evrelerinde, bu evrelerin bu kadar düzenli
olarak birbirini izlemesinde, bu olayın sürekli aynı
tarzda devam etmesinde en başta yaratıcının
varlığına, sonra da bu varoluşta ve bu
varoluşun yönelişinde bir amaç ve planlamanın
olduğuna tanıklık eden kanıtlar vardır.
Bu, tesadüfen meydana gelmiş geçici bir olay değildir.
Bu varoluşun plansız,hedefsiz kör bir rastlantı
sonucu gerçekleşip de bu sapmaz çizgiyi yanılmadan, hiç
şaşmadan izlemesi, akla ve düşünceye göre başka
yollar da izlemesi mümkünken hep bu yolu takip etmesi imkânsızdır.
İnsanın varoluşunun izlenmesi mümkün olan birçok
yoldansa, bu yolu izlemesi varlık bütününü yönlendiren
yaratıcı iradenin öngördüğü bir amaca, bir
plana dayanmaktadır.
Nitekim bu varoluş evrelerinin bu şekilde, ince, düzenli
ve değişmez bir süreklilikle peşpeşe
sunulması gösteriyor ki, varlık bütününün gelişmesini
planlayan yaratıcıya inanmak ve önceki bölümde açıkladığı
mü'minlerin hayat sistemine uymak, her iki hayatta, dünya ve
ahiret hayatında bu varoluş için planlanan tam olgunluk
düzeyine ulaşmak için izlenmesi gereken tek yoldur.
İşte surenin iki bölümünü birleştiren eksen
budur.
"Andolsun ki, biz insanı süzme çamurdan yarattık."
Bu ayet insanın varoluşunun evrelerine işaret
ediyor, ama bir açıklama getirmiyor. İnsanın
zincirleme olarak gelişen evrelerden geçerek çamurdan
insana dönüştüğünü ifade etmektedir. Çamur varoluşun
ilk kaynağıdır. Veya ilk evresidir. İnsan ise,
son evresidir. Biz bu gerçeği Kur'andan öğreniyoruz.
Bu yüzden insanın varoluşunu veya canlıların
meydana gelişini ele alan bilimsel teorilerden bu gerçeği
doğrulayıcı kanıtlar bulma gereğini
duymuyoruz.
Kur'an-ı Kerim, bu gerçeği yüce Allah'ın
yaratması üzerine düşünmek, çamurdan insana doğru
bir silsile şeklinde gerçekleşen uzun dönüşümü
kavramaya çalışmak için bir fırsat olarak
değerlendirilsin diye vurguluyor ve zincirleme olarak
gelişen bu evreleri ayrıntılı olarak açıklamaya
çalışmıyor. Çünkü Kur'anın varmak
istediği hedefler içinde buna yer yoktur. Fakat bilimsel
teoriler, çamur ile insan arasındaki evrim zincirinin
halkalarına ulaşmak için insanın varoluşu ve
gelişimi için belirli aşamaları ispat etme çabası
içindedirler. Bunlar -Kur'an-ı Kerim'in
ayrıntısına girmediği- bu çabalarında
yanılabilirler veya doğruyu bulabilirler.
Dolayısıyla Kur'an-ı Kerim'in
vurguladığı değişmez gerçekle,
zincirleme gerçeği ile bilimsel teorilerin bu zincirin
halkalarını araştırma çabalarını
birbirine karıştırmamalıyız. Çünkü
bunlar yanılmaları ve doğruyu bulmaları
aynı oranda mümkün olan çabalardır. Bunlar bugün
ispat ettiklerini, insanın elindeki araştırma yöntemleri
ve yolları geliştikçe yarın çürütebilirler.
Kur'an-ı Kerim kimi zaman bu gerçeği kısaca
ifade ederek şöyle der: "İnsanı yaratmaya
çamurdan başladı." (Secde Suresi, 7) Ama insanın
geçtiği evrelere işaret etmez. Bu konuda
başvurulacak en ayrıntılı ayet, insanın
çamurdan bir evreler zincirinden geçirilerek yaratıldığına
işaret eden bu ayettir. Diğer ayet ise oradaki özel bir
münasebetten dolayı bu evreleri özetlemektedir.
İNSANIN YARATILIŞI
Peki insan süzme çamurdan nasıl
yaratılmış? Çünkü Kur'anda bundan söz edilmiyor.
Az önce de söylediğimiz gibi bu husus Kur'anın varmak
istediği hedeflerden biri değildir. Bu evrelerin
halkaları bilimsel teorilerin söyledikleri gibi olabilir de
olmayabilir de. Bu evreler henüz bilinmeyen başka bir yolla
da tamamlanıyor olabilir. İnsanların henüz keşfedemedikleri
başka etkenler ve sebepler sözkonusu olabilir. Ama Kur'anın
insana bakışı ile bilimsel teorilerin
bakışı arasındaki yol ayrımı;
Kur'anın insanı onurlandırdığı, onda
Allah'ın ruhundan bir soluk olduğunu
vurguladığıdır. İşte süzme çamurun
insana dönüşmesini, birtakım özellikler bahşederek
insan olarak belirip hayvandan farklı olmasını
sağlayan bu ilahi soluktur. Bu noktada İslâmın görüşü
materyalistlerin görüşünden kesin şekilde
ayrılmaktadır. Kuşkusuz en doğrusunu söyleyen
ulu Allah'dır.
İnsan türünün varoluşunun aslı budur, insan türü
süzme çamurdan yaratılmıştır. Bundan sonra
tek bir insanın fert olarak meydana gelmesi ise, bilinen bir
yolla gerçekleşmektedir.
"Sonra sperma halinde korunaklı bir yuvaya
yerleştirdik." İnsan türü süzme çamurdan
meydana gelmiştir. Ama fertlerin tekrarı ve çoğalmasına
gelince, yüce Allah'ın yasası bu işin erkeğin
sülbünden çıkıp kadının rahmine
yerleşen bir damla su kanalı ile gerçekleşmesini
öngörmüştür. Bir damlacık su... Hayır! Daha
doğrusu bu bir damlacık su'da yeralan onbinlerce hücreden
tek bir hücre... "korunaklı bir yuvaya" yerleşiyor.
Bir çanak gibi koruyucu nitelikli olan kalça kemikleri arasında
yeralan rahime yerleşiyor. Bu kemikler, onu bedenin
hareketleri ite meydana gelen sarsıntılardan, sırta
ve karna gelen yumruklardan, tekmelerden, titreme ve etkilerden
korur.
Kur'an-ı Kerim rahime yerleşmiş bu spermayı
insanın varoluşunun evrelerinden biri,
varlığı itibariyle insanın
varlığının bir uzantısı olarak ifade
ediyor. Kuşkusuz bu, bir gerçeğin ifadesidir. Ama
insanı düşünmeye iten olağanüstü bir gerçektir.
Çünkü bu güçlü kuvvetli insan, bütün unsurları ile, bütün
özellikleri ile bu spermanın şahsında özetlenmiştir,
onun içine yerleştirilmiştir. Nitekim cenin halindeyken
bu olağanüstü özet yoluyla varoluşunu
tamamlamaktadır.
Embriyondan kan pıhtısına dönüşür. Erkeğin
sperması kadının yumurtası ile birleşince
başlangıçta annenin kanı ile beslenen küçücük
bir nokta olarak rahmin duvarına yapışır.
Rahmin duvarına yapışmış bu küçücük
nokta büyüyüp pıhtılaşmış ve
karışmış kana dönüşünce, kan pıhtısından
bir çiğnem et haline gelir.
Bu yarattık, bu değişmez, sapmaz ve
şaşmaz çizgiyi izleyerek yoluna devam eder. Sırası
belirlenmiş bu düzenli hareket bir an bile sekteye uğramaz.
Planlama ve takdir arasındaki yolunu izleyen, ilahi yasadan
kaynaklanan gizli güçle bu hücre kemik aşamasına
gelir. "Arkasından et parçasından kemikler
yarattık." Sonra kemiklere et giydirilmesi
aşamasına gelir. "Arkasından kemiklere et
giydirdik." Burada insan Kur'an-ı Kerim'in ceninin
oluşumuna ilişkin olarak ortaya koyduğu gerçek karşısında
dehşete kapılıyor. Bu gerçek bu denli ayrıntılı
ve dikkatli bir tarzda ancak anatomi biliminin gelişmesi ile
ve son dönemlerde öğrenilmiştir. Buna göre kemik
hücreleri, et hücrelerinin aynısıdır. Yine
kanıtlanmıştır ki, cenin de ilk önce kemik
hücreleri oluşur. Kemik hücreleri ortaya çıkmadıkça
ve ceninin kemik iskeleti tamamlanmadıkça bir tek et
hücresine rastlanmaz. Bu Kur'an ayetinin tescil ettiği bir
gerçektir. "Arkasından et parçasından kemikler
yarattık, arkasından kemiklere et giydirdik." Her
şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah
eksikliklerden uzaktır. "Sonra onu başka bir
yaratığa dönüştürdük." İşte
ayırıcı ve belirgin özelliklere sahip insan budur.
Çünkü bedensel evreleri bakımından insan cenini,
hayvan ceninine benzer. Ne var ki, insan cenini bir başka
tarzda yaratılır ve belirgin, gelişmeye müsait bir
varlığa dönüşür. Ama hayvan cenini, insan
cenininin belirginleştiği gelişme ve
olgunlaşma özelliklerinden uzak hayvan mertebesinde kalır.
İnsan cenini belli özekliklerle donatılmıştır.
Daha sonra onu insan olma yoluna yönelten bu özelliklerdir.
Çünkü insan cenini, ceninin geçtiği evrelerin sonunda "Başka
bir yaratılışla" varedilir. Öte yanda
hayvan cenini hayvansal evrelerin sınırında durur.
Çünkü hayvan cenini insanınkine benzer özelliklerle donatılmamıştır.
Bu yüzden, hayvanın hayvanlık mertebesini
aşması, materyalist teorilerin ileri sürdüğü
gibi mekanik bir evrimleşme ile insanlık düzeyine çıkması
mümkün değildir. Çünkü insan ile hayvan birbirlerinden
farklı özelliklere sahip iki ayrı türdürler. Süzme
çamurun insana dönüşmesini sağlayan ilahi solukla
birbirlerinden ayrılırlar. Bunun yanında ilahi
soluktan kaynaklanan ve insan cenininin "bir başka
yaratılışla" oluşmasını
sağlayan belli özellikler açısından da
farklılık arzederler. Ne var ki, insan ile hayvan sadece
hayvansal oluşumun noktasında birbirlerine benzerler.
Sonra hayvan, hayvan olarak yerinde kalır ve bunun ötesine
geçmez. Ama insan bir başka yaratma ile kendisi için
belirlenen tam olgunluk düzeyine erişecek duruma getirilir.
Kuşkusuz bunu kendisine özgü özellikler aracılığı
ile gerçekleştirir. Bu özellikleri yüce Allah ona, önce
belirlenmiş
bir plan uyarınca bahşetmiştir. Hayvan türünden
insan türüne doğru gerçekleşmiş mekanik bir
evrim sonucu kazanmış değildir bu özellikleri. (Evrim
teorisi çelişkili bir temele dayanır. Çünkü bu teori
bir yandan insanın hayvanın evrimleşmesinin sonucu
meydana geldiğini ileri sürerken bir yandan da hayvanın
insan derecesine yükselecek özelliklere sahip olduğunu
iddia etmektedir. Ama göz önündeki realite hayvan insan ilişkisi
üzerine gèliştirilen bu yorumu yalanlamakta ve
hayvanın bu tür özelliklere sahip olmadığını
ortaya koymaktadır. Hayvan sürekli olarak hayvan türünün
gelebildiği en son sınırda durur ve bu noktayı
aşmaz. Ama hayvanın buraya kadar ki, evrimleşmesi
Darwin'in söylediği gibi de olabilir, başka bir yolla
da olabilir. Ama insan kendine özgü belli özelliklere sahip
olmakla hep farklı bir tür olarak kalır. Onu insan
kılan bu özelliklerdir. Otomatik bir evrimin sonucu meydana
gelmiş değildir. Bu, ona bir başka güç tarafından
bir hedefe yönelik olarak bahşedilmiş bir yetenektir.)
"Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne
yücedir!" Allah'ın dışında bir
yaratıcı yoktur. Bu yüzden ayette geçen "en
güzel" sıfatı, birkaç kişi arasından
birinin daha iyi yarattığını vurgulamak
amacı ile yeralmıyor. Bu, sadece yüce Allah'ın
yaratmasındaki tartışmasız güzelliği
vurgulamak içindir.
"Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne
yücedir!" İnsan fıtratına,
değişmez, sapmaz ve şaşmaz yasa
doğrultusunda bu evreleri geçme gücünü veren Allah her
şeyden yücedir... Bu güç sayesinde insan, son derece titiz
bir düzen içinde \kendisi için belirlenen, planlanan olgunluk
mertebelerinin zirvesine ulaşır.
Bir insan, insanın doğrudan müdahalesi almaksızın
otomatik olarak hareket eden bir alet icad ettiği zaman,
insanlar "Bilimin Mucizeleri" diye bu aletin
karşısında dehşete kapılırlar.
Halbuki bu nerdè ceninin geçtiği aşamalardaki, geçirdiği
evrelerdeki, yaşadığı dönüşümlerdeki
hareketi nerde? Üstelik bu aşamaların herbiri özellik
bakımından birbirinden çok farklıdır ve cenin
bu aşamalarda mahiyet itibariyle büyük bir değişiklik
yaşar. Ne yazık ki, insànlar bu olağanüstülükler
karşısında gözlerini yumarak, kalplerini
kilitleyerek geçip gidiyorlar. Çünkü uzun süre aşina
oluşları bu olayın olağanüstülüğünü,
harikalığını unutmalarına neden
olmuştur. İnsan denen bu karmaşık
organizmanın bütün özellikleri, karakterleri ve çizgileri
ile bu gözle görülmeyen küçücük noktada gizli olduğunu,
bu özelliklerin, karakter ve çizgilerin cenin evrim aşamalarında
geliştiklerini, açılıp hareket ettiklerini, cenin
değişik bir yaratılış evresinden geçince
de apaçık belirginleştiklerini, çocuğun
şahsında bir kez daha belirginleşip dile
geldiğini, her çocuğun insan olmanın genel
yeteneklerine sahip olmakla beraber ayrıca kendine özgü
yeteneklere sahip olduğunu, bu yeteneklerin bütünüyle
sözkonusu ufacık noktada gizli olduğunu düşünmek...
Evet her saniye tekrarlanıp duran bu büyük gerçeği
sadece düşünmek, kalplerin kilitlerinin bu olağanüstü,
bu şaşırtıcı planın önünde açılması
için yeterlidir.
Sonra surenin akışı yolculuğun
aşamalarını, varoluşun evrelerini tamamlamak
üzere çizgisini sürdürüyor. Çünkü yeryüzünde ortaya çıkan
insan hayatı yeryüzünde bitmiyor. Çünkü yeryüzü menşeli
olmayan bir diğer unsur karışmış
yapısına. Gelişim çizgisine katılan bir
başka unsur vardır. İçine üflenen o yüce soluk,
hayvani bedenin hedefinden başka bir hedef öngörmüştür
onun için. Ona et ve kanın basit akıbetinin
dışında bir akıbet
hazırlamıştır. Bu soluktan dolayı
insanın gerçek olgunluğu, bu dünya hayatında
tamamlanmıyor. İnsanın olgunluğu bir
başka aşamada yepyeni bir hayatta ancak gerçekleşebiliyor:
"Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz."
"Sonra siz, kıyamet günü
Bu, dünya hayatının sonu olan ölümdür. Dünya ile
ahiret arasındaki ara dönemdir. Şu halde ölüm insan
varoluşunun gelişiminin evrelerinden biridir, evrelerin
sonu değildir.
Sonra diriliş, insan varoluşunun, gelişiminin
son evre habercisi... Bundan sonra eksiksiz bir hayat başlar.
Bu hayat yeryüzü menşeli eksikliklerden, et ve kanın
zorunluluklarından, korku ve sıkıntıdan, dönüşüm
ve gelişimlerden uzaktır. Çünkü bu, insan için
planlanan tam olgunluğun zirvesidir. Ama bu olgunluk,
olgunluğa götüren yolu izleyenler içindir. Ama dünya
hayatını kapsayan aşamada hayvanların düzeyine
yuvarlananlar, diğer hayatta en aşağı dereceye
yuvarlanacaklardır. Çünkü bunlar insanlıklarını
kaybetmişler, cehennem yakıtı, tutuşturulmak için
odun haline gelmişler, yakıtı insan ve taş
olan cehennemi haketmişlerdir. Bu tür insanlarla taşlar
arasında hiçbir fark yoktur.
DIŞ ALEMDEN İMAN MESAJLARI
Surenin akışı burada iç alemde yeralan imanın
kanıtlarını sunmaktan dış alemde yeralan
imanın kanıtlarını sunmaya geçiyor. Bu kanıtları
insanlar her zaman görüyor ve biliyorlar. Ne yazık ki, bu
kanıtların verdikleri mesajın farkına varmadan
geçip gidiyorlar.