Bu değerlendirme, az önce sunulan kıyamet
sahnesinden, bu sahneden önce surenin içerdiği
diyaloglardan, gerekçelerden, kanıtlardan ve açıklamalardan
sonra yeralıyor. Hiç kuşkusuz bu değerlendirme
surenin tüm içeriğinin doğal ve mantıklı bir
sonucudur. En başta yüce Allah'ın onların söylediklerinden
ve yakıştırmalarından uzak olduğuna
tanıklık ediyor. Onun hükümdar, gerçek egemen olduğunu
vurguluyor. Ondan başka ilahın
olmadığını, otorite, egemenlik ve üstünlük
niteliklerine sahip olduğunu dile getiriyor: "Ve yüce
Arş'ın sahibidir."
Allah'la birlikte herhangi bir kimsenin
ilahlığına ilişkin bütün iddialar,
geçerliliği bulunmayan, mesnetsiz iddialardır. Bu
iddiaların evrensel bir kanıtı yoktur,
fıtratın mantığına uymazlar, akli bir
dayanakları da yoktur. Bu iddiaların sahibi Rabb'inin
huzurunda hesap verecektir. Sonuç ise bellidir "Hiç kuşkusuz
kâfirler iflah olmazlar." Bu, yürürlükte olan ve asla
değişmeyen bir yasadır. Nitekim mü'minlerin
kurtuluşu da büyük yasanın bir kuralıdır.
Kimi zamanlarda, insanların gördüğü şekliyle
kâfirlerin elde ettikleri nimetler, bol rızıklar, sahip
oldukları güç ve egemenlik gerçek değerlerin
terazisinde kurtuluş sayılmazlar: Bu bir imtihandır,
yavaş yavaş bir akıbete doğru sürüklenmedir,
dünyada yüklenilen bir sorumluluktur. Bazıları bu dünyada
hesap vermeden kurtulup gidiyorlarsa, asıl hesap ahirette görülür.
Ahiret varoluş aşamalarının son bölümüdür.
Allah'ın takdir ve planlamasında apayrı bir
şey değildir. Bu yüzden ahiret zorunludur. Olayları
gereği gibi değerlendiren tutarlı bir düşünce
ahireti kaçınılmaz görür.
"Mü'minler" suresinin son ayeti, Allah'dan rahmet ve
bağışlama istemesine ilişkin bir direktiftir.