O |
Mü´minün
|
O |
|
100- "Ki, ihmalkâr davrandığım konularda
iyi ameller işleyeyim. "
Asla. Bu söz, boş yere söylenmiş yararsız bir
lâftır. Yeniden dirilecekleri güne kadar onların
önünde geçit vermez bir engel vardır.
Bu, ölüm sahnesidir. Ölümle karşı
karşıya kalınırken duyulan
pişmanlığın, tövbe etmenin ifadesidir. Kaçırılan
fırsatları değerlendirmek, geride
bırakılan mal ve evladı yapıcı ve
yararlı yollarda kullanmak için yeniden dünya hayatına
dönme özlemidir. Sahne adeta şu anda
yaşanıyormuş gibi, seyirciler tarafından
izleniyormuş gibi sergileniyor. Bu yüzden cevap da istek
sahibine değil seyircilere veriliyor.
"Asla. Bu söz, boş yere söylenmiş
yararsız bir lâftır."
Anlamsız bir sözdür bu. Ötesinde bir amaç yok. Bu
yüzden ne sözü ne de söyleyeni dikkate almamak gerekir.
Korkudan söylenmiş bir sözdür bu. İçten gelerek, pişmanlık
duyularak söylenmiş değildir. Sıkıntı
anında söylenmiş bir sözdür: Kalpte bu sözü
destekleyen samimi duygular yoktur.
Bununla da ölüm sahnesi sona eriyor. Artık bu sözleri
söyleyen kişi ile dünya arasına, bütün engeller
yerleştirilmiştir. İş sonuçlanmış,
bütün bağlar koparılmıştır.
Kapılar kapatılmış, perdeler
indirilmiştir.
"Yeniden dirilecekleri güne kadar onların önünde
geçit vermez bir engel vardır." '
Şimdi onlar ne dünyalıdırlar ne de
ahiretlidirler. İkisinin arasındaki bu ara yerdedirler.
Ve bu durumları dirilecekleri güne kadar bu şekilde sürecektir.
Sonra surenin akışı o güne dönüyor, o günü
tasvir ediyor, gözler önüne seriyor
101- Sura üflendiği zaman, o gün artık
aralarında soy bağı kalmaz ve birbirlerine
hal-hatır sormazlar.
Bütün bağlar bütün ilgiler kesilmiştir. Dünyadaki
geçerli değerleri şimdi geçersizdir. "O gün
aralarında soy bağı
kalmaz." Korkudan
dona kalmışlar, çıt çıkmıyor. Sessizce
duruyorlar, bir tek laf etmiyorlar: "Ve birbirlerine
hal-hatır sormazlar."
Ardından hesapları görme ve tartma olayı çok
çabuk ve özetle sunuluyor.
102- Kimlerin tartıları ağır gelirse onlar
kurtuluşa ermişlerdir.
103- Kimlerin tartıları hafif kalırsa onlar
kendilerini mahvetmişlerdir, çünkü sonsuza dek cehennemde
kalacaklardır.
104- Orada ateş yüzlerini yalar, bu yüzden dudakları
kasılacağı için dişleri
sırıtır.
Öbür dünyada amellerin terazi ile tartılma olayı;
Kur'anın tasvirli ifade yöntemi uyarınca sunuluyor;
anlamlar elle tutulur gibi somutlaşıyor, sahneler adeta
canlıymış gibi sergileniyor.
Ateşin yüzleri yalaması, bu durumda dişlerin
sırıtarak ortaya çıkması, şeklinin
çirkinleşmesi, renginin bozulması sahnesi, iç karartıcı,
sıkıntı verici ve acı bir sahnedir.
Şu tartıları hafif gelenler, her şeylerini
kaybetmişlerdir. Bir kere kendilerini kaybetmişlerdir.
İnsan kendini de kaybettikten sonra neye sahip olabilir ki?
Nesi var artık? Kendisini bile kaybetmiş,
kişiliğini kaybetmiştir, bundan önce hiç varolmamış
gibi.
Burada bir olayı anlatma üslubu bir yana bırakılıyor,
doğrudan hitap üslubuna geçiliyor. Bu sayede -bunca
korkunçluğuna rağmen- adeta elle tutulacak olan somut
azap, işittikleri azarın, kınamanın,
ayıplamanın yanında çok basit kalıyor. Ve biz
sanki şu anda seyrediyor gibiyiz, uzayıp giden o
karşılıklı konuşmayı gözlerimizle
görüyor gibiyiz.
|
|
O |
|
O |
|