Gözü gören adam görür ve öğrenir. Kadrini,
değerini bilir, olduğundan büyük görünmez. Kabarmaz,
büyüklük taslamaz. Çünkü gerçeğe bakar ve görür.
Kör olan ise görmez. Konumunu da bilmez. Çevresindeki varlıklarla
oranını da anlamaz. Kendisini de, çevresindeki varlıkları
da yanlış değerlendirir. Yanlış
değerlendirmeden dolayı şurada burada boşuna
uğraşıp durur... Aynı şekilde iman edip
iyi işler yapanlarla kötülük yapan bir değildir.
Birinci kesim gözlerini açmış görmüş ve
tanımıştır. Bunlar güzel biçimde değerlendireceklerdir.
Diğeri ise kör olmuş, cahil kalmıştır. O
ise yanlış değerlendirecektir. Her şeyi
yanlış değerlendirecek... Kendisi ise kötülük
edecek. İnsanlara da kötülük edecek... Her şeyden
önce kendi değerini ve çevresindekilerin değerini
anlamada yanılgıya düşecektir. Kendisini,
çevresindekilerle karşılaştırırken
hataya düşecektir. Çünkü o kördür. Zaten asıl kör
olma, kalplerin kör olmasıdır!
"Ne kadar az düşünüyorsunuz."
Eğer düşünseydik gerçeği anlardık.
Çünkü mesele gözlerimizin önünde ve açıktır.
Hatırlatma ve hatırlamadan öte bir şeye gerek
yoktur.
Sonra eğer biz ahireti hatırlasaydık,
geleceğine tam güvenseydik, oradaki durumumuzu düşünseydik
ve oradaki sahneyi gözlerimizin önüne getirseydik gerçeği
kavrardık.
İşte bunun için tartışır ve büyüklenirler.
Gerçeğe boyun eğmezler, gerçek konumlarını
belirleyemezler, hadlerini aşarlar.
İbadet ederek Allah'a yönelmek, O'na elini açıp
niyazda bulunmak insanı kibirle kabaran, hiçbir delile ve
kesin belgeye dayanmadan Allah'ın ayetleri hakkında
ileri geri konuşmaya iten bu hastalıktan kurtarır.
Yüce Allah O'na yönelelim ve niyazda bulunalım diye bize
kapılarını açmakta, kendisine dua ederek yalvaranın
duasını kabul etmeyi prensip edindiğini bize açıklamaktadır.
Ona ibadet etmekten burun kıvıranları kendilerini
bekleyen zillete ve cehenneme atılmaya karşı
uyarmaktadır.