Bu, cenabı Allah'ın vereceği zaferin
numunelerinden sadece biridir. İnsana kitabı ve
doğru yolu vermek. Kitaba ve doğru yola onu mirasçı
yapmak. Yüce Allah'ın Hz. Musa'nın kıssasında
bir misal olarak sergilediği bu numune önümüze geniş
bir saha açmaktadır. Burada hedefi gösteren zafer
şekillerinden birini görüyoruz. ,
Bu sırada bu bölümün son dokunuşu yer
almaktadır. Burada Allah'ın elçisi Hz. Muhammed'e (salat
ve selam üzerine olsun) zorluklara ve sıkıntılara
rağmen Mekke'de onunla birlikte iman edenlere, Hz.
Muhammed'in (salat ve selam üzerine olsun) ümmetinden olup
onlardan sonra geldikleri halde onların o zamanki
şartlarıyla karşılaşan herkese yönelik
bir direktiftir bu:
Bu son dokunuştur... Sabretmeye çağırmaktadır.
Yalanlamaya karşı sabır. İşkencelere
karşı sabır... Geçici bir zaman sürecinde batılın,
haksızlığın çoğunluk ve kaba kuvvet ile
borusunu öttürmesine karşı sabır...
İnsanların birbirinden farklı olan karakterlerine,
tabiatlarına, ahlaklarına ve hareketlerine
karşı sabır. İnsanın kendi arzu ve
sabırsızlıklarına, eğilimlerine, tereddütlerine,
somut zafere ilişkin isteklerine ve aceleciliğine,
beklentilerine ve umutlarına karşı sabır. Uzun
olan yol boyunca düşman olan taraftan önce, dostların
tarafından gelebilecek olan (eleştirilere, eziyetlere)
kalleşliklere, dönekliklere karşı sabır!
"Sabret, Allah'ın verdiği söz
Süre ne kadar uzasa da işler ne kadar
karmaşıklaşsa da, şartlar ne kadar
değişse de. Bu gerçekleştirmeye gücü yetenin
sözüdür. Dilediği için söz verenin sözüdür.
Yolcusun! Yol azığını hazırla:
"Suçunun bağışlanmasını dile;
Rabbini sabah-akşam överek tesbih et."
İşte yol azığın budur. Uzun ve zorlu
olan sabır yolunda azık. Günahlarının
bağışlanmasını dilemek. Rabbini övgü
ile yad etmektir. Allah'ı takdis ile birlikte günahların
bağışlanmasını dilemek bu dileği
kabule yaklaştırır. Aslında bu insanın iç
dünyasının terbiye edilmesi ve
hazırlanmasıdır. Kalbin arınması ve
temizlenmesidir. İşte kalpte gerçekleşen zaferin
şekli budur. Bundan sonra hayatın pratiğinde gerçekleşen
diğer zafer gelir.
Bu eylem için sabah ve akşamın seçilmesi ya zamanın
tamamını kinaye yolu ile ifade etmektedir -zira bunlar
zamanın iki uç tarafıdır- ya da bunlar kalplerin
arındığı, Allah'ı anarak düşünme
ve gezinmenin müsait olduğu zamanlardır.
İşte yüce Allah'ın zafere giden yolun
hazırlığını tamamlama ve
azığını almaya ilişkin seçtiği yol
budur. Zaten her savaş için bir hazırlık
yapılması ve azık alınması
şarttır...
Surenin önümüzdeki bölümü önceki bölümle tam bir ilişki
içindedir. Bu geçen son dersin bir devamı
niteliğindedir. Yalanlama, eziyet etme, hakkı engelleme
ve batılda diretmeye karşı sabretmesi için Hz.
Peygamber'e yöneltilen direktifi tamamlamaktadır. Bu
direktiften sonra hiç delile ve sağlıklı belgeye
dayanmadan Allah'ın ayetleri hakkında ileri-geri söz
söylemenin nedeni ortaya konuyor. Buna göre asıl neden
sahibini hakka teslim olmaktan alıkoyan kibirdir. Halbuki
onlar göğüslerini kabartan kibire göre çok zavallı
ve çok cılızdırlar.
Bu nedenle yüce Allah'ın yarattığı bu
evrenin büyüklüğüne, yerin ve göklerin büyüklüğü
ile karşılaştırıldığında bütün
insanların ne kadar küçüldüklerine dikkat çekilmektedir.
Dersin devamında evrense1 (doğal) bazı ayetler
sergilenmekte, bunların bazılarının insanlar
onlardan küçük ve cılız oldukları halde
Allah'ın bir lütfu olarak insanların hizmetlerine
sunulduğuna dikkat çekilmekte, insanların bizzat kendi
bünyelerinde yer alan Allah'ın lütuflarına işaret
edilmektedir. Hem dış dünyadaki hem de iç dünyadaki
gerçeklerin kendisine ortaklar koştukları
yaratıcının birliğine tanıklık
ettikleri belirtilmektedir. Bu arada Hz. Peygamber'e ilişkin
Allah'ın birliğini açıklamaya ve onların
Allah'ın dışında taptıkları düzmece
ilahlardan yüz çevirmeye yönelik direktifi yer almaktadır.
Bu bölüm çetin bir kıyamet sahnesiyle sona ermektedir. Müşrikler
orada susturulmak ve aşağılanmak amacıyla
Allah'a ortak koştuklarından sorguya çekilmektedirler.
Bölüm önceki bölümün sonuçlandığı biçimde
sonuçlanmaktadır. Burada da Hz. Peygamber sabretme direktifi
alıyor. İster yüce Allah söz verdiklerinin bir kısmını
ona gösterene kadar ömrünü uzatsın isterse Allah'ın
bu sözü gerçekleşmeden vefat etsin fark etmez. Hüküm
Allah'ındır. Ve onlar herhalde O'na döneceklerdir.
Bu insan denen yaratık çoğu zaman kendi kendisini
unutur. Kendisinin küçük, zayıf bir varlık
olduğunu, gücünü kendisinden değil, gücün birinci
kaynağı olan Allah'a
bağlılığından
aldığını unutur. Bu kaynakla olan
bağını koparır. Sonra başını
alıp gider. Kabarır, şişer, görkemlileşir,
yükselir, göğsünü kibir doldurur. Bu