38- İnanan adam dedi ki: "Ey kavmim! Bana uyun, sizi
doğru yola götüreyim."
39- Ey kavmim! Bu dünya hayatı kısa bir geçimdir:
Ahiret ise ebedi olarak durulacak yerdir.
Bunlar daha önce surenin başında tesbit edilip
yerleştirilen gerçeklerdir. Şimdi sözü edilen inanmış
adam dönüyor bu gerçekleri Firavun'a ve yönetimdeki kabinesine
karşı açıklıkla ortaya koyuyor. Firavun'a
karşı şöyle haykırıyor:
"Ey
milletim, bana
uyunuz; size doğru yolu göstereyim."
Halbuki az önce Firavun da: "Ben size ancak doğru
yolu gösteririm" diyordu. İnanmış
adamın bu tutumu doğru sözü alıyor ve onunla apaçık
bir biçimde meydan okuyor. Bu konuda ne zorba Firavun'un
gücünden ve otoritesinden ne de söylentilere göre Firavun'un
iki veziri olan Haman ve Karun gibi iki veziri komplo arkadaşından,
onunla birlikte konuyu ele alan büyüklerden korkuyor.
Onlara dünya hayatının gerçek mahiyetini de açıklıyor:
"Şüphesiz bu dünya hayatı kısa bir
yararlanmadır." Sürekli olmayan, devam etmeyen
geçici bir yararlanma.
"Şüphesiz
ahiret ise asıl kalınacak yurttur." Önemli
olan orasıdır. Oraya bakmak ve ona değer vermek
gerekir.
Asıl kalınacak yurdun sorgu ve ceza
yasasını da belirtiyor:
40- Kim bir kötülük işlerse onun kadar ceza görür:
Kadın veya erkek, kim, inanarak yararlı iş yaparsa,
cennete girerler ve orada kendilerine hesapsız
rızıklar verilir:
Yüce Allah'ın hikmeti, kullarına merhametinden ve
onların güçsüzlüğünü en iyi takdir ettiğinden
onların iyiliklerini katlamayı, kötülüklerini ise
katlamamayı gerektirmiştir. İyiliğin ve
sağlıklı yönün yolunda bir dizi engel bulunduğundan
başka tarafa çeken etkenler olduğundan onların
iyiliklerini katlamış ve bunları onların kötülüklerine
kefaret yapmıştır. Eğer onlar hesaba
çekildikten sonra cennete kavuşurlarsa yüce Allah onları
sınırsız bir şekilde
rızıklandıracak, ödüllendirecektir.
İnanmış adam onları kurtuluşa çağırırken
onlar kendisini ateşe çağırmalarını
yadırgıyor
ve onlara şöyle çıkışıyor:
41- Ey kavmim! Neden ben sizi kurtuluşa çağırdığım
halde siz beni ateşe çağırıyorsunuz?
Aslında onlar kendisini ateşe değil sadece
şirke çağırıyorlardı. Şirke çağırmak
ile ateşe çağırmak arasında ne fark var ki?
Bunlar birbirine çok yakın şeyler.
Aşağıdaki ayette çağrıyı çağrı
ile değiştiriyor:
42- Siz beni Allah'ı inkar etmeye, bilmediğim bir
şeyi O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz.
Ben ise, güçlü olan, çok bağışlayan Allah'a çağırıyorum.
Bu iki çağrı arasında dağlar kadar fark
var. İnanmış adamın onlara çağrısı
açıktır. Sapa sağlamdır. O, yüce kudret
sahibi ve çok bağışlayıcı olan Allah'a
onları çağırıyor. Onları tek bir ilaha
çağırıyor. Bu tek ilahın varlık
alemindeki eserleri O'nun birliğine tanıklık ediyor.
Sanatının eşsiz güzellikleri ürünleri O'nun
kudretini ve takdirini dile getiriyor. Onları bu ilaha çağırıyor
ki, günahlarını bağışlasın. Zira o
kendilerini bağışlama gücüne sahiptir. Zaten bağışlama
yolu ile lütufta bulunma da O'nun sıfatlarından biridir.
"Üstün güç sahibidir, çok bağışlayandır."
Peki onlar kendisini neye çağırıyorlar? Onu
Allah'ı inkar etmeye çağırıyorlar. Kesin
bilmediği iddialar, kuruntular ve uydurmalar yoluyla O'na
ortak koşması yoluyla Allah'ı inkara çağırıyorlar.
İnanmış adam kuşkusuz ve tereddütsüz
olarak Allah'a ortak koşulan bu yaratıkların elinde
hiçbir yetki bulunmadığını belirtiyor. Ne dünyada
ne de ahirette onların elinde bir şey
olmadığım, her şeyin Allah'ın elinde
olduğunu ifade ediyor. İddiada hadlerini aşan
savurganların cehennemlik olacaklarını dile
getiriyor:
43- Sizin beni davet ettiğiniz şeyin ne dünyada, ne
de ahirette hiçbir davet yetkisi yoktur: Gerçekte dönüşümüz
Allah'adır. Aşırı gidenlere gelince, işte
onlar ateş ehlidirler:
İnanç sistemindeki temel gerçeklere ilişkin bu
kapsamlı, net ve açık ifadenin ötesinde geriye ne kalıyor?
İnanmış adam bu gerçekleri Firavun ve kadrosu karşısında
tereddütsüz ve korkusuzca haykırıyor. Daha önce inandığını
gizlemesine rağmen şimdi imanını açıkça
ilan ediyor. Artık sözünü söylemiş,
vicdanını rahatlatmış olarak işini
Allah'a havale etmekten başka yapacak şeyi
kalmamıştır. Ayrıca onları kendilerine söylediği
bu sözleri, hatırlamanın fayda vermeyeceği ve
işin tamamının Allah'a havale edileceği günde
hatırlayacaklarını tehdit yollu ifade ederek sözlerini
bitiriyor:
44- Benim size söylediklerimi yakında
hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a
bırakıyorum. Şüphesiz Allah kulları görür.
Tartışma ve söz düellosu sona eriyor. Ama
Firavun'un ailesinden olan bu inanmış adam gerçek
sözünü zamanın kalbine sonsuza dek silinmeyecek biçimde
kazımış bulunuyor artık.
Burada kıssanın bundan sonraki bölümleri Hz. Musa,
Firavun ve İsrailoğulları arasında meydana
gelen olaylar, boğulma ve kurtulma sahnelerine kadar ki bölüm
anlatılmıyor. İnanmış adamın bu son
tavrından ve bu dünya hayatından sonraki
durumlarından bazı kesitler açıklanıyor: