8- Rabbimiz! Mü'minleri ve babalarından, eşlerinden,
soylarından iyi olanları, kendilerine söz verdiğin
Adn cennetlerine koy; şüphesiz güçlü olan, hakim olan
ancak sensin.
Cennete girmek hem bir nimet hem bir kurtuluştur. Buna bir
de ataların, eşlerin ve nesillerin iyi olanları ile
arkadaşlık ilave edilmektedir. Bu ise başlı
başına bir nimettir. Ayrıca bu bütün inananlar
arasındaki birliğin bir görüntüsüdür. Demek ki,
iman bağı olduğunda atalar, nesiller ve eşler
birbiriyle buluşmakta, bu bağ olmadığında
ise aralarındaki ilişki kopmaktadır.
Duanın bu bölümünden sonraki cümle hikmete işaret
ettiği gibi kuvvete de işaret etmektedir. Zira ancak
bunlarla kullar hakkında hüküm verilebilir:
"Şüphesiz güçlü olan, hakim olan ancak sensin."
9- Onları kötülüklerden koru! O gün kötülüklerden
kimi korursan, ona şüphesiz rahmet etmiş olursun. Bu büyük
kurtuluştur.
Müminleri Adn cennetlerine koyması için yaptıkları
duadan sonra meleklerin böyle bir niyazda bulunmaları o günkü
zor şartların en önemlisine dikkat çekmek içindir.
Zira ahiret gününde insanları uçuruma yuvarlatan ve onları
korkunç badirelerle karşı karşıya getiren günahlardır.
Cenabı Allah kullarını bu günahlardan koruduğunda,
onların sonuçlarından ve cezalarından da muhafaza
etmiş olur. Bu ise o durumda rahmetin ta kendisidir. Ve
aynı zamanda mutluluğa doğru atılan ilk
adımdır: "Bu büyük kurtuluşdur." Yani
sırf günahlardan korunmuş olmak bile gerçekten büyük
bir saadettir!
Arşı taşıyanlar ve etrafında görevli
olan melekler mümin kardeşleri için Rablerine yönelip bu
şekilde dua ederken inkar eden kafirleri görüyoruz.
Herkesin bir yardımcı aradığı fakat
yardımcı bulmanın çok zor olduğu bu durumda
inkar eden bu insanların evrende bulunan herkes ve her
şeyle tüm bağlarının, ilişkilerinin
kesildiğini görüyoruz. Her taraftan onlara azarlamaların
aşağılamaların ve hakaretlerin
yağdığını seyrediyoruz. Onların büyüklük
tasladıktan sonra şimdi zillete düştüklerini,
umudun hiçbir yarar sağlayamayacağı bir günde
kurtuluş ümidi peşine düştüklerini görüyoruz:
10- İnkar edenlere de bağrılır: "Allah'ın
gazabı sizin birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür.
Zira siz imana çağrıldığınızda
inkar ederdiniz."
Ayeti kerimede geçen "makt" kavramı tiksinmenin,
nefretin en son haddi anlamına gelmektedir. Onlara her
taraftan şöyle seslenilmektedir:
"Siz
imana çağrıldığınız halde inkar
ettiğiniz gün yüce Allah o kadar sizden nefret etmiştir
ki, bu nefret sizin bu inkarınızın sizi sürüklediği
kötülüğü ve çirkinliği gördüğünüz bugün
kendi kendinize duyduğunuz nefretten daha fazladır. Siz
iş işten geçmeden önce iman çağrısına
kulak asmadığınız ve onu inkar ettiğiniz
için bugün kendinizden nefret ediyorsunuz."
Böyle korkunç ve çetin bir günde bu hatırlatma ve bu
sitem o kadar acı olmaktadır ki!
Şu anda aldanma ve sapıklık maskeleri
indirildiği için onlar yalnız Allah'a yönelineceğini
öğreniyorlar ve O'na yöneliyorlar:
11- Dediler ki: "Rabbimiz, bizi iki kez öldürdün ve iki
kez dirilttin. Günahlarımızı itiraf ettik.
Şimdi şu ateşten çıkmak için bize bir yol
var mı?"
Bu aşağılanmış, umudunu yitirmiş,
dünyası kararmış bir insanın son çırpınışıdır...
"Ey Rabbimiz!" Halbuki daha önce onlar inkara kalkışıyor
ve küfrü seçiyorlardı. Bizi önce yarattın. Sonra
ölülere ruh üfledin. Birden diriliverdiler. Birden kendimizi
dirilmiş gördük. Sonra bizi öldükten sonra tekrar
dirilttin. Ve huzuruna geldik. Sen bizi şu anda içinde
bulunduğumuz durumdan kurtarabilirsin. Günahlarımızı
itiraf etmiş bulunuyoruz zaten: "Kurtuluşun bir
yolu var
mı
acaba?" Yanmayı,
hayıflanmayı ve acı ümitsizliği çağrıştıran
böyle bir ifadeyle: Herhangi bir yol.
Böyle ümitsizlik dolu bir ortamda bu akıbetlerinin
sebebi yüzlerine vuruluyor:
12- Onlara "Bu duruma düşmenizin sebebi şudur:
Tek Allah'a çağrıldığınız zaman
inkar ederdiniz. O'na ortak koşulunca
inanırdınız. Artık hüküm yüce ve büyük
Allah'ındır."
İşte sizi bu zillet ortamına sürükleyen sebep
budur. Allah'a ortak koşulan düzmece ilahlara inanmanız
ve Allah'ın birliğini kabul etmemeniz. Hüküm yüce ve
büyük olan Allah'ındır. Yücelik ve büyüklük
hüküm konumu ile tam uyum sağlayan iki sıfattır.
Her şeyden üstün olmak ve her şeyden büyük olmak.
Hem de herkesin son durumunun belirlendiği sırada.
Bu sahnenin etkileri devam ederken bu üstünlük konumuna
uygun düşen Allah'ın bazı sıfatlarına geçilmekte
ve bu esnada müminler Allah'a niyazda bulunmaya yöneltilmektedir.
Sırf Allah'a yönelerek, samimi bir biçimde O'na teslim
olarak dua etmeleri istenmektedir. Karşılaşma, hüküm
ve ceza-mükafat gününün yüce Allah'ın hakimiyet,
egemenlik ve üstünlük konusunda yegane güç odağı
olarak ön plana çıktığı günün önemine
dikkat çekmek için vahiy gerçeğine işaret ediliyor: