28- De ki: "Allah beni ve benimle beraber bulunanları
isterse yok eder veya isterse merhamet eder; söyleyin bu taktirde
kâfirleri can yakıcı azaptan kim kurtarabilir?"
Bu soru onları durumlarını düşünmeye,
kendi sorunları üzerinde kafa yo: maya yöneltiyor. Zaten doğrusu
da budur. Çünkü arzuları gerçekleşir de Alla
peygamberini ve beraberindeki müminleri yok etse bu onlara bir
yarar sağlamayacaktır. Aynı şekilde yüce
Allah'ın peygamberlerine ve beraberindeki müminlere merhamet
etmesi de onları azaptan kurtarmaz. Allah
kalıcıdır, ölümsüzdü Onları yeryüzünde
çoğaltıp dünyanın dört bir yanına
dağıtan O'dur. Sonunda O'nun huzurunda
toplanacaklardır.
Dikkat edilirse, "sizi kim can yakıcı azaptan
kurtaracak?" denilmiyor. Yani onların kafir
oldukları ifade edilmiyor da sadece kafirleri bekleyen azaba
işaret ediliyor: "Kafirleri can yakıcı
azaptan kim kurtaracak?" Davet esnasında
başvurulması gereken son derece yerinde ve hikmetli bir
üsluptur bu. Bir yan dan onları korkutuyor, ama öte yandan
onlara içinde bulundukları bu olumsu konumdan dönme fırsatı
tanıyor. Eğer direkt yüzlerine karşı kafir
olduklarını acıklı azaptan
kurtulamayacaklarını söylese, bu sefer cahilliklerinden
ve ahmaklıklarından dolayı dolaysız tehdit ve
açık bir suçlama karşısında günahla övün
meye kalkışabilirler.
Çünkü bazı durumlarda imalı konuşmak, insan
ruhu üzerinde açık konuş maktan daha etkilidir!
Ardından surenin akışı iki meseleyi
denkleştirme olgusundan müminleri Rablerine karşı
takındıkları tavrı ve ona dayanıp güvenmelerini
vurgulamaya geçiyor. Bunun yanısıra imanlarına güvenmelerini,
doğru yolda olduklarından emin olmalarını, kâfirlerin
açık bir sapıklık içinde olduklarından
kuşku duy mamalarını ima ediyor.
29- De ki: "O Allah, Rahmandır; biz O'na iman
etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır.
Siz kimin apaçık sapıklıkta olduğunu
yakında öğreneceksiniz."
Burada yüce Allah'ın Rahman sıfatından söz
edilmesi, O'nun Peygamberine ve beraberindeki müminlere yönelik
derin ve büyük rahmetine yönelik bir işarettir. Şu
halde yüce Allah kafirlerin arzuladıkları veya iddia
ettikleri gibi peygamberini ve müminleri helak etmeyecektir.
Peygamber Efendimize burada kendileri ile Rahmeti bol olan
Rableri arasındaki bağı açıklaması
direktifi veriliyor. Bu bağ imandır: "O'na iman
etmişiz:' Dayanıp güvenme (Tevekkül) bağıdır:
"Sırf O'na güvenip dayanmışızdır."
Sadece O'na... Bu ifade müminlerle Rahmeti bol olan Rableri
arasındaki yakınlığı yansıtıyor.
Yüce Allah burada Peygamberine ve müminlere büyük lütufta
bulunarak aralarındaki yakınlığı
duyurmasına izin veriyor. Bunu açıkça duyurmasını
emrediyor. Sanki şunu demek istiyor yüce Allah: "Kafirlerin
mesnetsiz sözlerinden dolayı korkma. Sen ve seninle beraber
olan müminler bana bağlısınız, benim
tarafımdansınız. Sahip bulunduğunuz bu
saygınlığı, bu yüce makamı açıklamana
izin veriyorum. Onlara söyle... Hiç kuşkusuz bu yüce
Allah'ın müminlere yönelik sevgisini ve onlara kazandırdığı
saygınlığın ifadesidir.
Sonra şu üstü kapalı tehdit yer alıyor: "Kimin
apaçık sapıklık içinde olduğunu yakında
öğreneceksiniz." Bu da onların
ısrarlı tutumlarını gevşetmek,
inatlarını kırmak, sapıklardan olabiliriz
endişesiyle kendi durumlarını kontrol etmeye çağırmak
için özenle seçilmiş hikmetli bir ifade tarzıdır.
Geçen ayette "Kafirleri can yakıcı azaptan kim
kurtarabilir?" diye işaret edilen azaba düşebiliriz
korkusunu duymaları isteniyor. Aynı zamanda kendilerinin
sapık oldukları da yüzlerine vurulmuyor. Alınıp
günahla övünmesinler diye. Hiç kuşkusuz bu, bazı
ruhsal durumlara uygun bir davet metodudur.
Ve şimdi de surenin son mesajı iletiliyor. Burada
ahiret azabından önce dünya hayatında da
cezalandırılabilecekleri ima ediliyor. Hayat için
vazgeçilmez unsurların başında gelen sudan yoksun
bırakılabilecekleri uyarısında bulunuluyor:
30- De ki: "Suyunuz yere batarsa söyleyin, size kim temiz
bir su kaynağı getirebilir?"
Ayetin orijinalinde geçen "Ma'ul Gavr" yere batan
kuruyan su demektir. Bu durum karşısında
insanların elinde, hiçbir şey gelmez. "Main"
ise, bol ve tazyikli su kaynağı demektir.
Hayatlarında yakından gördükleri bir olgudur bu. Ne
var ki insanlar böyle bir şeyin olacağına ihtimal
vermezler, böyle bir günün geleceğinden kuşku
duyarlar. Mülk Allah'ın kontrolündedir ve O'nun gücü her
şeye yeter. Peki, yüce Allah'ın iradesi, hayat için
vazgeçilmez unsurların başında gelen sudan yoksun
olmalarını öngörürse durumları ne olacaktır?
Sonra ayet-i kerime, bu sakıncalı olayın meydana
gelmesi durumunda neler olacağını düşünmek
üzere onları kendi hallerine bırakıyor.
Böylece sure sona eriyor. Bu mesajlar insanın
duyarlı noktalarına yönelik bu psikolojik uyarılar,
engin ufuklarda, dipsiz derinliklerde, göz alabildiğine
uzanan katman katman mesafelerde çıkılan gezintiler, bu
yolculuklar sona eriyor. Aşağı yukarı bu
surede yer alan her ayet özel bir mesaj taşıyordu. Veya
gaybın kapsamındaki bilinmez bir aleme doğru çıkılan
bir yolculuğun ifadesiydi. Ya da gözlerin ve kalplerin farkına
varmadıkları görünen bir alemde çıkılan bir
gezintiyi anlatıyordu.
Bu sure büyük bir suredir. Hacminden, kapladığı
yerden ve ayetlerinin sayısından çok daha büyüktür.
Her bir ayeti uzakta bir yerlere işaret eden bir ok gibidir
Ve neredeyse her bir ok başlı başına yepyeni
bir alemi gün yüzüne çıkarıyor
Sure, İslam düşüncesinin temellerinden en
önemlilerini, en başta gelenlerini içeriyor. Vicdanlara sınırsız
ilahi güç gerçeğini, serbest ilahi egemenlik gerçeğini,
mahşer ve kıyamet günü yargılanmaya bir
hazırlık niteliğindeki ölüm ve hayatla sınanma
gerçeğini yerleştiriyor. Allah'ın sanatındaki
kusursuzluk ve güzellik gerçeğini, gizli-açık her
şeyi kapsayan sınırsız ilahi bilgiyi,
rızkın kaynağını,yüce Allah'ın
yaratıkları koruduğunu, her zaman onlarla beraber
olduğunu dile getiriyor. Müslümanın Rabbine
ilişkin düşüncesinin, varlık alemine ilişkin
düşüncesinin varlıkların
yaratıcısı ile ilişkilerinin
dayandığı bunun gibi daha birçok gerçeği
kapsıyor. işte müminin Rabbi ile, kendi şahsı
ile, bütün insanlar ile tüm canlılar ile, canlı
cansız tüm evren ile ilişkilerini düzenleyen hayat
sistemi bu düşünceden kaynaklanır. Müminin bilinci,
vicdanı, kişiliği, değer ve ölçüleri,hayatı
algılayış biçimi bu düşünceye göre
şekillenir.