O

Mülk

O

   

23- De ki: "Sizi yaratan, size kulaklar, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz."

insanoğlunu yaratanın yüce Allah olduğu gerçeği insan aklının kabul etmekten başka seçeneğinin bulunmadığı bir gerçektir. Bu gerçeğin kendisi başlı başına reddedilmesi mümkün olmayan bir kanıttır. insanoğlu bir başkası tarafından yaratılmıştır, Yeryüzündeki canlıların en üstünü, en bilgilisi ve en güçlüsü olmasına rağmen- kendi kendisini var etmiştir. Şu halde ondan daha yüce, daha bilgili, daha güçlü ve daha iyi yaratan bir zat olmalıdır. Bir yaratıcının olduğunu kabullenmek kaçınılmazdır. Bir kere insanın varoluşu onu bu gerçeği kabullenmeye zorlar. Bu gerçeği kabul etmemek, sözünü etmeye değmeyen kör bir inatçılık örneğidir.

Kur'an-ı Kerimin bu gerçeği gündeme getirmesinin nedeni yüce Allah'ın insanı donattığı bilgi edinme araçlarını hatırlatmaktır:

"Size kulaklar, gözler ve kalpler veren O'dur."

Peki insana verilen bu nimetlerin; varoluş, kulak, göz ve kalp nimetlerinin karşılığı nedir?

"Ne az şükrediyorsunuz: '

Kulak ve göz, insanı hayrete düşüren bazı özellikleri bilinen iki büyük mucizedir. Kur'an-ı Kerim'in kavrama ve bilme yeteneğini ifade etmek için kullandığı kalp ise, daha şaşırtıcı ve ilginç bir mucizedir. Hakkında çok az şey bilinmektedir. İnsan denen şu eşsiz yaratığın içine yerleştirilmiş Allah'ın bir sırrıdır.

Kulak ve göz mucizelerinin bazı yönlerini ortaya çıkarmaya yönelik modern bilimin bazı girişimlerinden söz etmek istiyoruz:

"İşitme duyusu dış kulak ile başlar, nerede bittiğini ise ancak Allah bilir. Bilim diyor ki. Sesin havada meydana getirdiği titreşim kulağa aktarılır. Bu titreşimler kulak içinde belli bir düzene girerek kulak zarına çarpar. Oradan kulak içindeki bir boşluğa geçer.

"Bu boşluk burgu ve yarım daire arasında bir tür kanalı kapsamaktadır. 23- Yazarın "Kuran'da Edebi Tasvir" adlı eserin "Kuran'ın ifade Tarzı ve Düşündürülme ve Somutlaştırma" bölümlerine bakınız.

Kanalın sadece burgu şeklindeki kısmında "Baş"ta ki işitme sinirine bağlı dört bin küçük yay vardır."

"Bu yaylardan birinin hacmi ve uzunluğu ne kadardır? Sayıları binleri bulan ve her biri özel bir yapıya sahip bulunan bu yaylar nasıl oluşmuşlar? içine yerleştirildikleri alan neresidir? Ve son derece duyarlı ve dalgalı yapıları ile o bölgede yer alan öteki kemikler. işte bütün bunlar neredeyse gözle görülmeyecek kadar küçük olan bu boşlukta yer alıyorlar. Bir kulakta yüz bin işitme hücresi bulunur. Sinirler son derece duyarlı püsküllerle sona ererler. Hiç kuşkusuz bu akıllara durgunluk veren bir incelik, insanı dehşete düşüren bir yüceliktir."

"Görme duyusunun merkezi gözdür. Göz yüz otuz milyon ışık alıcısını içerir. Bunlar görme sinirlerinin çevresinde yer alırlar. Göz, sklera denilen dış yüzeyi sert bir tabakadan iris tabakasından, Kornca tabakasından, Retinadan ve koroid örtüsünden oluşur. Bunların yanı sıra insanı dehşete düşüren sayıda sinirler ve alıcılar mevcuttur."

"Retina birbirinden ayrı dokuz tabakadan oluşur. Bunlardan en derinde olan çubuklardan ve konilerden oluşur. Çubukların sayısının otuz milyon, konilerin sayısının ise üç milyon olduğu söyleniyor. Bunlar gerek kendi aralarında gerekse merceklerle aralarında çok sağlam bir oranlama ile düzenlemişlerdir. Göz merceği değişik yoğunlukta bir yapıya sahiptir. Bu yüzden bütün ışınlar merceğin odağında toplanır. insanoğlu böyle bir şeyi tek türden bir maddede örneğin camda gerçekleştiremez."

"Efideh" olarak ifade edilen kavrama gelince, bu insanı insan eden bir organdır. Algılama, ayırt etme ve öğrenme yeteneğidir. insanoğlu bu güç sayesinde bu geniş mülke halife olmuştur. insanoğlu bu yeteneğe dayanarak göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten kaçındıkları iman, seçebilme, kendi başına doğru yolu bulma, isteğe bağlı olarak Allah'ın hayat sistemine göre hareket etme emanetini omuzlamıştır. Hiç kimse bu gücün mahiyetini, merkezini, bedenin içinde mi yoksa dışında mı olduğunu bilmiyor. Bu, yüce Allah'ın insanın yapısındaki bir sırrıdır ve bu sırrı O'ndan başka kimse bilemez.

Omuzlarına bindirilen bu büyük emanetin gereklerini yerine getirsin diye insana bahşedilen bunca büyük ve değerli bağışlara rağmen insanoğlu Allah'a şükretmiyor: "Ne az şükrediyorsunuz: ' Hiç kuşkusuz bu durum hatırlatılınca insanın utanması, mahcup olması gerekir. işte Kur'an-ı Kerim burada tüm insanlara ve Allah'ın nimetlerine karşılık şükretmeyen tüm kafirlere bu gerçeği hatırlatıyor. Aslında insan sadece şükretmekle geçirse ömrünü yine de Allah'ın nimetlerinin karşılığını vermiş olamaz.

Ardından surenin akışı yüce Allah'ın insanı boşuna yaratmadığını, bunca özellik ve yeteneği kendisine bir amaç ve hedef olmaksızın gerekçesiz olarak bahşetmediğini hatırlatıyor. Dünya hayatı insanların sınanması için bir fırsattır. Sonra kıyamet günü her şeyin karşılığı verilecektir:

 

 

O

 

O