Daha önce de söylediğimiz gibi, insanların
rızkları Allah'ın iradesi uyarınca ilk
sebeplerinde, evrenin planında hava ve toprağın
elementlerinde belirlenmiştir. Bu sebepler üzerinde insanların
kesin olarak hiçbir etkinlikleri yoktur. Onların bilgi düzeyleri
bunlara hiçbir zaman erişemez. Çünkü bu sebepler
insanlardan daha önce yaratılmışlar. Güçleri
insanlarınkinden daha fazladır. Yüce Allah dilerse
bunlar her türlü hayat belirtilerini yok edecek güçtedirler.
Peki yüce Allah suyu, havayı veya varlıkların
ilk kaynağı olan elementleri tutacak olursa kim
insanları rızklandıracaktır? Rızk
kavramı, insanların bu kelimeden
anladıklarından daha geniş boyutlu kökü çok daha
eskilere dayanan ve daha derin anlamlı bir kavramdır. Büyük
olsun küçük olsun her türlü rızkın
kaynağı, Allah'ın kudreti ve evrensel
planıdır, takdiridir. rızk sahiplerini
dilediği zaman göndermek ve tutmak O'nun elindedir.
Başta insanların kendi kazancının ve gücünün
ürünü olduğunu sandığı çalışmak,
meydana getirmek ve üretmek olmak üzere rızk kelimesinin
çağrıştırdığı tüm anlamlar bu
geniş boyutlu Allah'ın ilk sebepleri ve elementleri var
etmiş olmasına, bir diğer açıdan da yüce
Allah'ın fertlere ve toplumlara bahşettiği beceri
ve yeteneklere bağlıdırlar. Çalışan bir
insanın tükettiği nefesler, yaptığı
hareketler Allah'ın rızkından başka bir
şey midir ki? O'nu var eden, O'na güç ve yetenek bahşeden,
teneffüs edeceği havayı yaratan, vücudunda yanıp
hareketi sağlayan, enerjiye dönüşen maddeleri var eden
Allah'tır. Bir mucidin sarf ettiği akli çaba yüce
Allah'ın verdiği rızktan başka bir şey
midir ki? Ona düşünme ve bir buluş ortaya koyma
yeteneğini veren Allah'tır. Bir işçinin veya ustanın
ortaya koyduğu bir eser, bir ürün ancak başlangıçta
Allah tarafından yaratılan bir maddeye değişik
bir şekil vermekten ibarettir. Bunlar özü itibariyle yüce
Allah'ın var ettiği rızkın kapsamında
olan evrensel sebepler ve insana özgü becerilerden başka
bir şey değildirler. "Allah
rızkını tutacak olursa size rızk verecek
kimdir?"
"Doğrusu onlar azgınlık ve nefret içinde
direnmektedirler."
Surenin akışı rızk gerçeğini somut biçimde
ortaya koyup insanların bu konuda Allah tarafından
beslendiklerini vurguladıktan sonra küstah bir tipi, nankör
bir karakteri çiziyor. Azgınlığın, nankörlüğün,
küstahlığın ve
şımarıklığın en çirkini.
Beslemelerin kendilerini yedirip içiren bir insana kendilerini rızklandırıp
barındıran insana karşı yaptıkları
olumsuz hareketlerdir. Onun kendilerine yönelik lütfu dışında
hiçbir şeye sahip olmamalarına rağmen burun
kıvırmalarıdır, kendilerini
barındıran kişinin dediklerine karşı çıkmalarıdır,
küstahlaşmalarıdır. Bu tasvir serkeş bir
azgınlık duygusu içinde, gerçeklerden yüz çevirerek
uzaklaşan ruhların Allah'ın davetini
karşılayış biçimlerini çarpıcı bir
ifadeyle ortaya koyuyor. Bu ruhlar Allah tarafından
yaratıldıklarını, O'nun lütfu sayesinde yaşadıklarını
ve kesinlikle kendi varlıkları,
yaşayışları ve rızklanmaları
hususunda bir etkinliklerinin olmadığını
unutuyorlar.
Buna rağmen onlar Peygamber Efendimizi ve beraberindeki müminleri
sapıklıkla suçluyorlardı. Kendilerinin
tuttuğu yolun daha doğru olduğunu iddia
ediyorlardı. Nitekim, öteden beri onlar gibi düşünen
insanlar Allah'ın dinine davet edenleri bu şekilde suçlamışlardı.
Bu yüzden surenin akışı onların ve müminlerin
gerçek durumlarını son derece canlı ve hareketli
bir sahnede tasvir ediyor. Bu sahne gerçek durumu somut biçimde
ortaya koyuyor: