O |
Muhammed
|
O |
|
20- İnananlar "Keşke cihad hakkında bir
sure indirilmiş olsaydı!" derler. Fakat hükmü açık
bir sure indirilip de onda savaştan söz edilince,
kalplerinde hastalık bulunanların sana ölümden bayılıp
düşen kimsenin bakışı gibi
baktıklarını görürsün. Oysa onlara düşen:
21- İtaat etmek ve güzel söz söylemektir. İş
ciddiye bindiği zaman Allah'a sadakat gösterselerdi, elbette
kendileri için daha hayırlı olurdu.
22- Demek sizler iş
başına
gelecek olursanız, yeryüzünde bozgunculuk yapacak, akrabalık
bağlarını da koparacaksınız, öyle mi?
23- İşte bunlar, Allah'ın kendilerini
lanetlediği, bu yüzden kendilerini sağır ve gözlerini
kör kıldığı kimselerdir.
24- Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa
kalpleri kilitli mi?
İman edenlerin, bir surenin inmesini arzulamaları iki
nedenden birisine dayanıyor olabilir. Bu sözler, ya
sevdikleri ve her suresinde yepyeni bir azık buldukları
şu Kur'an'dan yeni bir sure daha inmesi arzusunun bir
ifadesidir. Ya da cihadla ilgili esaslardan birisini açıklayan
zihinlerini meşgul eden savaşın belli
başlı problemlerinden birisini açıklayan bir
surenin özlemi de olabilir. Ki bu özlem sonucu: "Keşke
cihad hakkında bir sure indirilmiş olsaydı" demişlerdir.
"Fakat hükmü açık bir sure indirilince" Açıklamaya
muhtaç olmayan apaçık ve hüküm getiren bir sure inince ve
"Onda savaştan söz edilince" yani
savaş emredilince ya da savaşa katılmayanların
hükmü açıklanınca, ya da savaş ile ilgili olan
konulardan biri açıklanınca, bir de bakıyoruz ki "kalplerinde
hastalık bulunanlar" ki -kalplerin hasta olma
niteliği, münafıkların niteliklerinden birisidir
kendi kontrollerini elden kaçırmışlar,
arkasına gizlendikleri gösteriş maskesi yüzlerinden
düşmüş, korkuları ve bu emir
karşısında ruhlarının
zayıflığı ortaya çıkmış,
erkekliklerini rezil eden bir duruma düşmüşlerdir.
Benzersiz Kur'an ifadesi bu ruhsal durumlarını
eşsiz bir şekilde gözler önüne serercesine canlandırmaktadır.
"Kalplerinde hastalık bulunanların sana
ölümden bayılıp düşen kimsenin
bakışı gibi baktıklarını görürsün."
Bu öyle bir ifadedir ki bunun benzerini söylemek mümkün değildir.
Korkuyu dehşet derecesine vardıran,
zayıflığı titreme derecesine, güçsüzlüğü
bayılma derecesine vardıran bu ifadenin, bir başka
söz kalıbı ile ifadesi mümkün değildir. Bundan
sonra ilahi ifade, insanın hayalini meşgul eden
hareketlerle ve çağrışımlarla eşsiz bu
durum almaktadır. Bu ifade, imana yapışmayan
bozulmamış fıtrata ve tehlike
karşısında kendisi ile süslendiği utanmaya
yapışmayan her çığırtkan nefsin somut
tablosudur. İşte hastalığın ve münafıklığın
karekteri budur...
Onlar, bu zayıf, bu çelişki ve çöküntü halinde
iken kendilerine imanın eli -eğer samimiyetle
yapışırlarsa- azimleri bileyen ayakları
sağlamlaştıran, azığı
sunmaktadır.
"İtaat etmek ve güzel söz söylemektir.
İş ciddiye bindiği zaman Allah'a sadakat gösterselerdi,
elbette kendileri için daha hayırlı olurdu."
Evet, "İtaat
etmek ve güzel söz
söylemektir." Onlar için şu rezaletten, şu
çığlıktan, şu korkudan ve şu münafıklıktan
daha uygundur, daha hayırlıdır. Allah'ın
emrine böyle
gönül huzuru ile teslim olan, O'nun emrini tam bir güvenle
yerine getiren bir itaat ve duyguların temizliğini,
kalbin doğruluğunu, vicdanın lekesizliğini gösteren
iyi sözler onlar için daha hayırlıdır. Bir
şeye kesin olarak karar
verilince,
iş ciddileşince ve cihadla yüzyüze geldiklerinde
Allah'a karşı samimi olsalardı, kararlarında
ve duygularında samimi olsalardı onlar için çok daha
hayırlı olurdu. Ki böylece ulu Allah onların
kalplerini güçlendirir ilham verir, azimlerini pekiştirir,
ayaklarını kararlı kılar, çileleri
kendilerine kolaylaştırır ve kendilerine
kendilerini yutmak için sonuna kadar ağzını açmış
bir dev gibi görünen tehlikeyi basitleştirir. Ve
kendilerine, iki iyilikten birisini lütfederdi. Ya kurtuluş
ve zafer ya da şehitlik ve cennet... İşte en uygunu
budur. Ve işte imanın sunduğu ve azimleri güçlendirip
ayakları sağlamlaştıran, korkuyu gideren ve
onun yerine dayanma gücü ve iç huzuru veren azık budur.
Yüce Allah
bizlere münafıklardan söz ederken sözünü doğrudan
doğruya kendilerine çevirerek onlara hitab ediyor. Bundan
gayesi ise, eğer onların kendi durumları
kendilerini şu geri dönme ve inkarcılığa,
sapmaya ve islamın şu ince perdesini üzerlerinden yırtıp
çıkarmaya sev kederse kötü akibetle tehdit etmek ve
kendilerini şiddetle uyarmaktır.
"Demek sizler iş başına gelecek
olursanız, yeryüzünde bozgunculuk yapacak, akrabalık
bağlarını da koparacaksınız, öyle mi?"
Ayette yer alan (Umar mısınız?) deyimi,
kendilerine seslenilen kişilerin durumlarından
umulanı, beklenileni ifade etmekte ve kendilerine uyarı
ve sakındırma yapmaktadır. Yani,
sakınınız çünkü, sizlerin girdiği yolun
sonu bir zamanlar içinde bulunduğunuz cahiliye dönemine
geri dönmektir. İslam'dan önce yaptığınız
gibi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak,
yakınlarınızla ilişkilerinizi kesmektir.
Bu dehşetli ve uyandırıcı dikkat çekmeden
sonra, yüce Allah kendilerini sakındırdığı
yola koyulurlarsa durumlarının nasıl
olacağını belirtmek için yeniden sözünü
onlardan çevirip, onları bizlere anlatmaya
başlıyor:
"İşte bunlar, Allah'ın kendilerini
lanetlediği, bu yüzden kendilerini sağır ve gözlerini
kör kıldığı kimselerdir."
"Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa
kalpleri kilitli mi?" Onların hastalıkları
ve münafıklıkları halâ kendilerindedir.
Üzerlerinden atamamışlardır. Çünkü göstermelik
olarak girdikleri, fakat Allah'a karşı samimi
olmadıkları ve kesin bilgiyi ve imanı elde
etmedikleri şu din gerçeğinden yüz çevirmişlerdir.
"İşte bunlar Allah'ın kendilerini
lanetlediği kimselerdir." Onlar Allah'ın
koyduğu, doğru yola ermekten mahrum ettiği
kimselerdir. "Kendilerini sağır ve gözlerini
kör kıldığı kimselerdir."
Onlar işitme ve görme duygusunu yitirmiş
değillerdir. Fakat onlar işitme ve görmeyi ihmal etmişlerdir.
Ya da işitme ve görme olayının gerisindeki kavrama
gücünü işlemez hale getirmişlerdir. Artık bu
duyu organlarının bir fonksiyonu
kalmamıştır. Çünkü artık görevlerini
yerine getirmemektedirler. Ve yüce Allah, onların
durumlarını yadırgayarak soruyor:
"Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı?"
Kur'an'ı iyice düşünmek kalpteki gaflet perdesini
kaldırır, kalbe nur doldurur, duyularını
harekete geçirir, kalpleri coşturur, vicdanları
temizler, durulaştırır ve ruha bir hayat
bahşeder ki, ruhlar o hayatla canlanır ve
aydınlanır. "Yoksa
kalpleri kilitli mi?"
Yani kalplerinde kilit var da, bu kilitler mi kalpleri ile
Kur'an'ın arasına kalpleri ile nurun arasına girip
engel oluyor? Çünkü onların kalplerinin kilitlenmesi
havanın ve ışığın girmesine izin
vermeyen kilitlerin kapanması gibidir.
DOĞRU YOLDAN SONRA MÜNAFIKLIK
Yüce Allah münafıkların durumunu ve tam imana
yaklaşmış iken ondan yüz çevirmelerini anlatmaya
devam ediyor. Ve ortaya çıkan o ki onlar yahudilerle birlik
olmuşlar ve yahudilerin düşündükleri konuda
kendilerine boyun eğme sözü vermişlerdir.
|
|
O |
|
O |
|