O |
Muhammed
|
O |
|
MÜNAFIKLAR
16- Ey Muhammed! Onların içinde seni dinleyenler vardır;
sonra senin yanından çıkınca, bilgili kimselere
"Az önce ne demişti?" diye sorarlar.
İşte bunlar, Allah'ın kalplerini mühürlemiş
olduğu, kendi heveslerine uyan kimselerdir.
Ayette yer alan "Minhum"
"Onların içinde" ifadesi
surenin birinci bölümünde kendilerinden söz edilen kafirleri
ima ediyor olabilir. Münafıklar da aslında
dıştan belli olmayan ama içten içe inkarcı bir zümre
olduklarından yüce Allah bu ayette o zümrenin iç yüzünü
ortaya koyarak onlardan söz ediyor olabilir.
Ya da "onların
içinde" sözcüğü
ile müslümanlar kastedilmiştir. Münafıklar da müslümanların
arasında onlara kaynaşmışlar, onlarla birlikte
müslümanlaşmış gibi görünmektedirler.
Kendilerine islamın getirdiği insanlarla ilişki
prensibine uygun olarak dış görünüşleri
gereği müslümanlara uygulanan hükümler uygulanıyordu.
Fakat her iki durumda da kastedilen münafıklardı.
Nitekim ayette yer alan nitelikleri ve davranışları
bunu göstermektedir. Surenin bu kesiminde ifadelerin akışı
ve bu bölümde de münafıklarla ilgili sözler hep bunu
göstermektedir.
Resulullah'ı ilgi ile dinledikten sonra kalkıp ta "Az
önce ne demişti?" diye soru sormaları
Resulullah'ın sözlerine göstermelik olarak kulak
verdiklerini ve göstermelik olarak dikkat ettiklerini gösterir
ve kalplerinin gaflet içinde, başka şeylerle
meşgul ya da kör ve kapalı olduğunu ifade eder.
Bir de gizliden gizliye ve alçakça alaylarını gösterir.
Çünkü onlar bu soruları ile ilim adamlarına şunu
söylemek istiyorlardı: Muhammedin söylediği
şeyler anlaşılmıyor. Ya da Muhammed
anlaşılabilir şeyler söylemiyor. Nitekim şu
arkadaşlarımız baksanıza Muhammed'i
dinledikleri halde Kur'an'dan birşey anlamıyorlar, onlar
hiçbir anlam çıkaramıyorlar. Öte yandan bu soruları
ile, tıpkı sahabenin Peygamberin ağzından çıkan
her sözcük karşısındaki tutumlarında
olduğu gibi, ilim adamlarının da Peygamberin söylediği
herşeye sarılmaya, sözlerinin anlamlarını
tamamı ile kavramaya ve ezberlemeye düşkünlükleri ile
alay etmeyi amaçlıyor da olabilirler. Ve ilim
adamlarından Peygamberden duydukları sözleri açıkça
ya da gizlice alay etmek için tekrarlamalarını
istiyorlardı. Bu ihtimallerin tümü ruhlarında gizli
olan alçaklığı, pisliği, körlüğü ve
gizli maksadı gösteriyordu.
"İşte bunlar, Allah'ın kalplerini mühürlemiş
olduğu, heveslerine uyan kimselerdir."
Münafıkların durumu budur. Doğru yolu bulanlara
gelince, onların durumları tam tersinedir:
17- Hidayeti bulanlara gelince, Allah onların
hidayetlerini artırır ve onlara takvasını (ateşten
nasıl korunacaklarını) öğretir.
Ayette olayların sıralanışı ve
dizilişi, üzerinde durulması gereken bir özelliktir.
Şöylesine ki, hidayete erip doğru yolu bulanlar
kendileri doğru yolu bulmuşlar, yüce Allah da onları,
hidayetlerini artırmakla ödüllendirmiştir. Ve onlara "Takvasını
öğretir." Bu ödül birinciden daha derin ve daha
mükemmel ikinci bir ödüldür. Takva gönülde yer eden bir
duygudur. Kalbi Allah korkusundan tir tir titreten, ona Allah'ın
kontrolunu hissettiren, onu Allah'ın gazabından korkutan,
ona Allah'ın hoşnutluğunu arzu ettiren,
Allah'ın kendisini hoşnut olmadığı bir
durumda ya da halde, görmesinden utandıran bir yüce
duygudur takva... İşte takva, bu ince ve keskin
duyarlılıktır. Ve bu yüce Allah'ın
kullarından dilediği kimselere kendileri doğru yola
girdiklerinde ve Allah'ın hoşnutluğuna ermeyi
arzuladıklarında bahşetmiş olduğu bir mükafattır.
Doğru yola erme, takva ve duyarlılık önceki
ayette yer alan münafıklık, duyarsızlık ve
gaflet hallerine karşılıktır.
Buradan hareketle bu dikkat çekişten sonra yüce Allah
Resulullah'ın huzurundan kendilerine yararlı olan ve
kendilerine doğru yolu gösteren sözlerden hiç
yararlanmadan dışarı çıkan gafil,
duyarsız münafıklardan yeniden söz etmeye başlıyor.
Onların kalplerini takva için harekete geçirecek insanları
bekleyen hesaba çekilmeyi, mükafatı veya cezayı
hatırlatacak hiçbir ders olmadan dışarı çıktıklarını
vurguluyor.
|
|
O |
|
O |
|