7- Ey inananlar! Siz Allah'ın dinine yardım ederseniz,
O da size yardım eder, ayaklarınızı
savaşta sabit kılar.
8- İnkar edenlere gelince, onların hakkı
yıkımdır. Allah, onların
yaptıklarını boşa çıkarmıştır.
Peki müminler yüce Allah'a nasıl yardım ederler ki
şartı yerine getirmiş olsunlar ve sonuç olarak da
kendilerine o şartın bir
karşılığı olarak yardımını
ve sebatı elde etsinler?
Gönülleri Allah için herşeyden soyutlamakla, Allah'a açık
veya gizli hiçbir şeyi ortak koşmamakla, gönüllerinde
Allah'ın sevgisi yanında hiçbir kimseye ve hiçbir
şeye yer bırakmamakla, yüce Allah o gönüllere
kendisinden ve sevdiği ile ilgi duyduğu her şeyden
daha sevgili olmakla, gönüller Allah'ı tüm arzularında,
duygularında, duruşlarında ve
davranışlarında, tüm faaliyetlerinde ve duygularında
hakem kılmakla... Evet gönül aleminde Allah'a yardım böyle
olur.
Yüce Allah'ın bir şeriatı ve hayat sistemi
vardır. Bu şeriat birtakım temellere, ölçülere,
değerlere, bütün varlık alemine ve hayata dair düşünce
sistemine dayalıdır. Allah'a yardım, O'nun
şeriat ine ve sistemine yardım edilerek
şeriatının istisnasız tüm hayata hakem kılınma
girişimi ile gerçekleşir. Bu da hayat sahnesinde
Allah'a yardım demektir.
"Allah kendi yolunda öldürülenler"
ifadesi
ile, "Allah'a
yardım ederseniz" ifadeleri
üzerinde bir an duralım.
Her iki durumda da, öldürülme ve yardım etme
durumlarında da, bunların sırf Allah için yapılmış
olması şarttır. Aslında bu,
doğruluğu apaçık olan bir gerçektir. Ancak ne
varki bazı nesiller islamın inanç sisteminden sapınca,
bu gerçeğin üstünü karaltılar kaplıyor.
Şehadet sözcüklerinde (Allah'ın birliği ve
Resulullah'ın onun peygamberi olduğuna
tanıklık ifade eden sözcükler) şehid düşenlere
cihad sözcüklerine önem verilmeyince ve bunlar değerlerini
yitirince ve bu sözcükler gerçek ve biricik anlamlarından
saptırılınca ispata ihtiyacı olmayan bu gerçeğin
üzerini karanlıklar kaplıyor.
Halbuki, insanın gerek iç aleminde gerekse dünyadaki yaşama
üslubunda, cihad bir olan Allah'ın yolunda
yapılmadıkça, ölüm sadece O'nun yolunda gerçekleşmedikçe
yardımın gayesi, sadece O'na yardım olmadıkça
ne cihaddan söz edilebilir, ne şehidlikten ve ne de
cennetten...
Allah'ın hükmünün en üstün olması hedef olarak
seçilmemişse, Allah'ın şeriati ve hoşnut
olduğu hayat sistemi insanların vicdanlarına,
ahlaklarına, yaşama üsluplarına, kanunlarına,
durumlarına ve düzenlerine aynı derecede egemen
olamamışsa, ne cihaddan söz edilebilir, ne
şehidlikten ve ne de cennetten...
Nitekim Ebu Musa'nın naklettiği bir hadiste,
Resulullah'a bir kişinin kahramanlık, bir kişinin
soy taassubu bir kişinin de gösteriş için savaştığı
hatırlatılarak bunların hangisinin Allah yolunda
olduğu sorulduğunda, Resulullah: Allah'ın hükmü
ve iradesi yücelsin diye çarpışan kimsenin
savaşı Allah yolundadır buyurur.
Sapık düşünceli nesillerin değer verdiği
tüm sancak, bütün isim ve hedefler arasında yüce Allah'ın
bu sancağı ve bu hedefinden başka uğrunda
cihad etmeye ve şehid düşmeye değer ve bunun
sonucu olarak da cennetin hak edileceği başka hiçbir
hedef ve sancak yoktur.
Dava adamlarının bu apaçık gerçeği iyi
kavramaları, gönüllerinde besledikleri bu
gerçeğe
bulaşan yaşadıkları çevrenin mantığını,
sapık nesillerin düşüncelerini temizlemeli, sancaklarını
başka hiçbir sancakla karıştırmamalı ve
inanç sisteminin özüne yabancı olan düşünceleri
kendi öz düşüncelerine bulaştırmamalıdırlar.
Cihad ancak ve ancak Allah'ın hükmü ve iradesi en
üstün olsun diye yapılır. Allah'ın hükmü
ruhlarda ve vicdanlarda en üstün olsun diye yapılır.
Ahlâk ve davranışlarda tüm durumlarda ve sistemlerde
en üstün olsun diye yapılır. Cihad yeryüzünün her
köşesinde gerçekleşen ilişkilerde
bağlılıklarda Allah'ın hükmü en üstün
olsun diye yapılır. Bunun dışında
yapılan hiçbir savaş Allah için değildir. Aksine
şeytan uğrunadır. Bu seçenek dışında
ne şehidlikten ve ne de şehid olma arzusundan söz
edilemez. Bunun dışında ortada ne cennet
vardır ve ne de yüce Allah'tan yardım ne de
ayakların kaymaması için Allah'tan destek... Sadece
karanlık vardır ortada, bir de kötü düşünce ve
sapıklık...
Allah davasından başka davalar peşinde
koşanlara bu gibi karanlıktan, kötü düşünce yapısından
ve sapıklıktan kurtulmak zor geldiğine göre,
Allah'a çağrıda bulunanların Allah'ın
şartı arasında yer alan birinci gerçekle bağdaşmayan
içinde yaşadıkları toplumun
mantığından kendilerini, duygularını ve düşüncelerini
kurtarmalarının zorlukta ondan daha aşağı
kalır yanı yoktur.
Allah yolunda öldürülmek ve O'na yardım etmek
Allah'ın iman edenlere karşı ileri sürmüş
olduğu şarttır. İnananların yararına
olarak kendisinin üstlendiği ise, onlara yardım etmek
ve kendilerine dayanma gücü vermektir. Yüce Allah vermiş
olduğu sözden asla caymaz. Allah'ın bu sözü bir süre
gerçekleşmemiş ve geri kalmışsa, bu bir
başka nedenden dolayı önceden planlanmış bir
gecikmedir. (Hac Suresi, 38. ayete bakınız)
Allah'ın verdiği sözün gecikmesinin nedeni zaferin
ve dayanma gücünün gerçekleşmesi ile birlikte meydana
gelir. Müminlerin gerekli şartları yerine getirdikleri
halde ve Allah'ın yardımının -bir süre için-
gelmemesi halinde bu durum sözkonusudur.
Sonra ayetin ifadesinde yer alan, özel bir deyimin üzerinde
de bir nebze duralım:
"Size yardım eder, ayaklarınızı
savaşta sabit kılar."
İnsan ilk bakışta, önce dayanma gücünün
verildiğini sonra da yardımın geldiğini
dayanma gücünün zaferin nedeni olduğunu zanneder. Bu
doğrudur. Ancak ayetin ifadesinde dayanma gücünün yardım
sözcüğünden sonra yer alması dayanma gücünün
anlamlarından başka bir anlamın kastedildiğini
düşündürüyor. Bundan amacın, zafere ve zaferin
çilelerine karşı dayanma gücü vermek olduğunu düşündürüyor.
Çünkü zafer, küfür ile iman arasında, hak ile
sapıklık arasında geçen savaşın sonu
değildir. Çünkü zaferin, hem ruh ve hem de hayat bazında
getireceği yükümlülükler vardır. Çünkü zaferin
kibirlenmemek ve şımarıp azmamak gibi yükümlülüğü
vardır. Çünkü zaferin gerçekleştirildikten sonra
gevşememek, düşmanı hafife almamak gibi yükümlülükleri
vardır. Birçokları bela ve çilelere karşı
dayanır. Fakat zafer ve nimet karşısında
benliğini koruyabilen kişi çok azdır. Kalplerin
zaferi elde ettikten sonra bozulmamaları ve
bağlılıklarını sürdürmeleri zaferin
ötesinde bir mertebedir. Herhalde Kur'an ayetinin işaret
etmeye çalıştığı gerçek bu olsa
gerektir. Doğrusunu Allah bilir.
"İnkar edenlere gelince onların hakkı
yıkımdır. Allah yaptıklarını
boşa çıkarmıştır."
Bu ifade yardımın ve dayanma gücünün tam tersidir.
Tökezleyip yüzükoyun düşme bedduası yüce Allah'ın
onlar için yüzükoyun düşmeleri, kaybetmeleri ve
yardımsız bırakılmaları için verilmiş
bir hüküm demektir. Amellerinin boşa çıkarılması
ise bunun üzerine ikinci bir zarar ve ikinci bir yok oluştur.