O

Muhammed

O

   

1- Allah, inkar edip kendisinin yoluna engel olanların işlerini boşa çıkarmıştır.

2- İnanıp iyi ameller işleyenlerin, Rabbleri tarafından Muhammed'e in, dirilen gerçeğe inananların da günahlarını örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.

3- Bunun sebebi, inkar edenlerin batıla uymaları, inananların da Rablerinden gelen hakka uymuş olmalarındandır. İşte Allah, onların durumlarını, insanlara böyle anlatır.

Bu başlangıç hiçbir ön hazırlık ve çalışma olmadan yapılan saldırıyı simgeliyor. İnkara saparak Allah yolundan yüz çevirenlerin -ister sadece kendileri yüz çevirmiş olsunlar isterse kendileri ile birlikte başkalarını da engellemiş olsunlar fark etmez- yüzyüze geldikleri amellerinin boşa çıkarılışı yaptıkları bu amellerin tamamen boşa çıkarıldığını ve iptal edildiğini ifade ediyor. Ancak ne var ki bu anlam bir hareket içinde somutlaşıyor. Çünkü bir de bakıyoruz ki bu yaptıkları ameller darma dağınık ve yoldan çıkmıştır... Bu dağılmanın ve yoldan çıkmanın sonucuna baktığımızda, birde ne görelim, görülen manzara amellerin yok oluşu, görülen, amellerin kayboluşu. Bunlar ise amellere, canlılık veren hareketlerdir. Sanki o ameller birer canlı kişidirler ve yoldan çıkarılmış, ortadan kaldırılmışlardır. Bu hareket, anlama bir derinlik kazandırmakta ve anlamın çağrışımlarını yansıtmaktadır. Sanki bir savaş sahnesi ile karşı karşıyayız. Bu savaşta ameller insanlardan, insanlar da amellerden ürküp kaçmaktadır ve sonunda da ameller kaybolup gitmektedir.

Belki de boşa çıkarılan bu amellerden özellikle yaptıkları sonra da arkasından bir yarar umdukları ve dışardan bakılınca düzgün görülen ameller kastedilmektedir. Ancak iman olmadıktan sonra iyi amelin ne kıymeti vardır? O halde bu iyilik tamamen şeklî olup herhangi bir gerçeği ifade etmemektedir. İtibar edilen, dikkate alınan o amelin yapılmasını doğuran etkendir yoksa amelin şekli değildir. Bazen amelin etkeni iyi ve hoş birşey olabilir. Ancak o amel bir iman temeline dayanmayınca, gelip geçici olarak dikkatsizce yapılan şey ya da alışılmamış bir duygu olur. Böyle bir amel vicdanda değişmez ve apaçık bir şekilde yer etmiş, hayatın geniş açık çizgisine bağlı olan bir sisteme ya da, varlık aleminin köklü yasasına bağlı değildir.

O halde insan ruhu, her yönelişinde, kendisinden harekete geçsin ve her davranışında ve yönelişinde kendisine başvuracağı bir kaynağa bağlansın diye mutlaka iman etmelidir. İşte o zaman iyi amelin bir anlamı, bir hedefi, bir sürekliliği ve ilahi sistem uyarınca vereceği sonuçları olur. Bu ilahi sistem bu kainatın tüm elemanlarını bir kanuna bağlar, her amel ve her harekete bir fonksiyon yükler. Ve bu varlık aleminin bünyesinde fonksiyonunu yapmasında ve gayesine varmasında da bir etki bahşeder.

Öte yandan "İnanıp iyi ameller işleyenlerin, Rabbleri tarafından Muhammed'e indirilen gerçeğe inananların da günahlarını örtmüş ve hallerini düzeltmiştir" vardır. Ayette yer alan birinci "iman edenler" deyimi, Hz. Muhammed'e indirilen Kur'an'a iman etmeyi de içerir. Ancak ne var ki ifadenin akışı Kur'an'ı, "Rabbleri tarafından bir hak" olma niteliği ile nitelemek ve bu anlamı pekiştirip yerleştirmek için ön plana çıkarıyor ve gözler önüne seriyor. Vicdanda yer etmiş bir imanın yanısıra, hayatta dışa vuran amel etmek de gerekir. Amel, imanın varlığını, canlılığını ve çağlayıp kaynadığını gösteren bir meyvedir.

İşte yüce Allah, inkar edenlerin amellerini, şeklen ve dış görünüş açısından güzel görünseler bile, iptal edip boşa çıkarmasına karşılık, bu iman edenlerin "...hallerini düzeltmiştir."

Yüce Allah iyi bile olsa kafirin amelini boşa çıkarırken, müminin günahını bağışlamaktadır. Bu da imanın değerini, Allah katında ve gerçek hayattaki kıymetini ortaya çıkaran mutlak ve tam bir karşılaştırmadır.

"Ve Allah hallerini düzeltmiştir." Bir kimsenin durumunun düzeltilmesi, kıymet, değer ve sonuç açısından iman nimetinden sonra gelen büyük bir nimettir. Ayetin bu ifadesi, iç huzuru, rahat, hoşnutluk ve esenlik çağrışımı vermektedir. insanın zihni sağlıklı olunca, duygu ve düşünce de düzgün ve doğru olur, kal ve vicdan huzurlu olur, duygu ve sinirler rahata kavuşur, ruh hoşnut olur, ruh güvenlik ve esenlikten yararlanır... Bütün bunlar elde edildikten sonra, hangi nimet ve faydalanma eksik kalır? Doğrusu bu, parlak, aydınlık ışık dolu bir ufuktur.

Neden mümin olanların günahları bağışlanır ve durumları düzeltilirken, inkara dalanların amelleri boşa çıkarılmıştır? Bu bir kayırma değildir. Tesadüf de değildir. Rastgele hiç değildir. Bu tam anlamı ile bir olgudur. Bu olgunun değişmez bir temeli vardır. Bu olgu Allah'ın gökleri yeri hak üzere yarattığı ve temel olarak hakkı seçtiği gün, varlık aleminin boyun eğmiş olduğu ezeli, köklü kanuna bağlıdır:

"Bunun sebebi inkar edenlerin, batıla uymaları, inananların da Rabbinden gelen hakka uymuş olmalarındandır."

Batılın şu varlık aleminin benliğine işleyen kökleri yoktur. Dolayısı ile batıl gelip geçicidir, yok olmaya mahkumdur. Batılın peşinden giden herkes ve batılın ürünü olan herşey de böyle gitmeye ve yok olmaya mahkumdur. Dolayısı ile inkara sapanlar batılın peşinden gittiklerinden amelleri yok olmuş ve kendilerine yararlı en ufak bir kırıntı kalmamıştır o amellerden...

Hak ise, köklü ve değişmezdir. Gökler ve yeryüzü hakkın temeli üzere ayaktadır. Ve hak kainatın derinliklerine kök salmıştır. Dolayısı ile hakka yapışan ve hak üzere olan herşey varlığını sürdürür. Müminler Rabbleri katından gelen hakka uydukları için, yüce Allah elbette onların günahlarını bağışlayacak ve durumlarını düzeltecektir. Dolayısı ile bu, değişmez temelleri ve ezeli nedenleri olan kararlaştırılmış ve apaçık bir olgudur. O halde, bu dikkatsizce yapılan, tesadüfen ve rastgele olan bir olgu değildir.

"Allah onların durumlarını insanlara böyle anlatır."

Allah kendilerini ölçmek ve değerlendirmek için başvuracakları kuralları onlara böylece verir. Onlar da birşeyi değerlendirmek için başvurdukları ve kendilerinin de bağlısı oldukları ölçüyü öğrenirler de ölçme ve değerlendirmede yanılgıya düşmezler.

KAFİRLERİN BOYUNLARINI VURUN

Surenin birinci ayetinin belirlemiş olduğu bu ilke müminlere kafirlere karşı savaş emrinin verilmesini doğurmuştur. Çünkü müminler sabit değişmez hak yoldadırlar. Bu hakkın yeryüzünde kök salması, yeryüzüne egemen olması, insanların ve hayatın kaderine hakim olması gerekir. Bundan hedef ise insanların hakka ulaşmaları ve hayatlarını bu ilkeye göre temellendirmeleridir. İnanmayanlar ise, ortadan kaldırılması ve izleri hayattan silinmesi gereken batıl yoldadırlar.

 

 

O

 

O