48- Artık onlara şefaat edebilecek olanların
aracılığı yarar sağlamaz.
Artık iş bitmiş, son söz gerçekleşmiş,
suçlarını kendi ağızları ile itiraf eden
günahkârlara yaraşan kesin "son" belirmiştir.
Artık bu günahkarlara aracılık edecek biri
bulunamaz. Bulunduğunu varsaysak bile hiçbir şefaatçinin
aracılığı onlara yarar sağlamaz.
Müşrikler ahiretteki bu onur kırıcı ve
umut kırıcı tablonun önünden dünyaya, bu acıklı
tablo ile karşılaşmalarını önleyecek fırsatların
tablosuna döndürülüyorlar. Fakat ne görüyoruz? Onlar bu fırsatlara
sırt çeviriyorlar, onlardan yararlanmaya yanaşmıyorlar.
Önlerine çıkan kurtuluş imkanlarından, hidayetten
ve hayırdan bucak bucak kaçıyorlar. Ayetlerde
onların bu gülünç tablosu çiziliyor, alaya ve
şaşkınlığa yolaçan garip tutumları
gözler önüne seriliyor.
49- O halde onlar niye hatırlatmalara, öğütlere
yüz çeviriyorlar?
50- Yaban eşekleri gibidirler.
51- Arslandan korkup kaçan.
Burada arslanın kükremesini işitince korku içinde
her yana kaçan yaban eşeklerinin tablosu ile yüzyüze
geliyoruz. Bu tabloyu araplar iyi tanır. Tablo sert hareketli
bir görüntüyü canlandırıyor. Bunun
yanısıra tablonun orijinalindeki ya ban eşekleri
yerine korkudan paniğe kapılıp kaçan insanlar
konduğunda komiklik oranı daha da yükselir. Bir de düşünelim
ki, bu adamlar korkuya kapıldıkları için, tehdit
altında oldukları için kaçmıyorlar. Kendilerini
insan olmaktan çıkararak yaban eşeklerine dönüştüren
bu kaçışlarının sebebi bir
uyarıcının kendilerine Rabblerini ve geleceklerini
hatırlatmasıdır, böylece o onur kırıcı
ve komik durumdan uzak kalmalarına, o zorlu ve
acıklı akıbetten paçayı kurtarmalarına
fırsat hazırlanmasıdır. İşte adamlar
bu kurtuluş fırsatının önünden bucak bucak
kaçıyorlar. Ne kadar tuhaf değil mi?
Yaratıcı sanatkârın fırçası bu
tabloyu çiziyor, onu varlığın göğsüne işliyor.
Vicdanlar bu tabloyu seyredince onun içinde olmak istemiyorlar,
böyle bir duruma düşmekten utanıyorlar. Buna
karşılık o Allah'ın uyarılarına
sırt çeviren kaçaklar utançlarından saklanacak delik
ararlar, bu canlı ve sert tasvirin dehşeti
karşısında yüz çevirmiş olmanın ve
korkup kaçmanın zilleti altında ezilirler.
Onların dış görünüşleri "Arslandan
korkup kaçan yaban eşekleri" görüntüsüdür. Fakat
Kur'an onların yakasını bırakmayarak iç yapılarının
ana çizgilerini de çiziyor, gönüllerinde kaynaşan kötü
duygularım da gün yüzüne çıkarmayı ihmal
etmiyor.
52- Aslında bunların her biri, kendisine okunmaya
hazır kutsa! sayfalar inmesini istiyor.
Bu adamlar Peygamberimizi kıskanıyorlar. Yüce Allah'ın
O'nu seçmiş olmasını, kendisine vahiy
indirmiş olmasını hazmedemiyorlar. Hepsi bu
mertebeye erenin kendisi olmasını, kendisine insanlara
sunulmaya ve okunmaya hazır bir kitap indirilmiş
olmasını karşı konulmaz bir arzu ile istiyor.
Bilindiği gibi ileri gelen Kureyşliler, vahyin
kendilerini atlayarak Peygamberimize inmiş olmasını
yadırgamışlar ve bu duygularını "Şu
Kur'an, iki şehir halkından olan büyük bir adama
inseydi ya" diyerek açığa vurmaktan çekinmemişlerdi.
Okuduğumuz ayet, bu kıskançlığa, bu
hazımsızlığa parmak basıyor
olmalıdır.
Oysa yüce Allah peygamberliğe kimi uygun gördüğünü
sınırsız bilgisi ile belirlememiş ve bu göreve
o yüce, onurlu ve saygın insanı seçmiştir.
İşte müşriklerin içlerini yakan ve bu ayetin açığa
vurduğu kin ateşinin sebebi budur. O düşmanlığın
ve gerçeğin sesinden bucak bucak kaçışın
bahanesi budur.
Bir sonraki ayette müşriklerin iç dünyalarının
tanıtımına devam ediliyor, yüz çevirmelerinin ve
inkarcılıklarının bu kıskançlık ve
çekememezlik dışındaki bir başka sebebine
değiniliyor. Bu sebep içlerindeki ihtiras ateşini
anlamsız yere körüklüyor. Çünkü onlar yüce Allah'ın
vahyine ve ayrıcalığına muhatap olmak için en
ufak bir yeterliğe, en ufak bir yeteneğe sahip
değildirler. Onları dayanaksız bir ihtirasın
pençesine düşüren sebep şudur: