zıt sevgiyi
yerleştiremez. Hem Allah ve Peygamber sevgisi hem de Allah a
ve Peygamberine düşman olanların sevgisi... Bu kalp ya
imanlı olacaktır ya da imansız! Bunların her
ikisini birleştirmek ise mümkün değil.
"İsterse babaları, oğulları,
kardeşleri yahut akrabaları olsun farketmez."
Kan ve yakınlık bağları iman bağı
ile çeliştiklerinde kopuverirler. İki sancak yani
Allah'ın sancağı ile şeytanın
sancağı arasında bir çekişme ve düşmanlık
yoksa bu bağları birlikte gözetmek mümkündür. Allah
taraftarları ile şeytan taraftarları arasında
bir savaşın olmadığı sıralarda müşrik
olan anne-babaya iyi davranmak emredilen bir
davranıştır. Aralarında mücadele, sürtüşme,
düşmanlık ve savaş varsa bu durumda tek olan
kulpla ve tek olan bağla ilgisi olmayan bütün bağlar
kopar. Nitekim Ebu Ubeyde Bedir savaşında
babasını öldürmüştü. Ebu Bekir Sıddık
oğlu Abdurrahman'ı öldürmeye kalkışmıştı.
Mus'ab bin Umeyr kardeşi Ubeyd bin Umeyr'i öldürmüştü.
Hz. Ömer, Hz. Hamza, Hz. Ali, Ubeyde ve Haris yakınlarını
ve akrabalarını öldürmüşlerdi. Kan ve
yakınlık bağlarından soyutlanarak din ve inanç
bağına sarılmışlardı. İşte
bu Allah'ın ölçüsünde bağların ve
değerlerin yükselebileceği en yüksek noktaydı.
.
İman Allah'ın eliyle onların kalplerine
yerleştirilmiş Rahman'ın sağ eliyle gönüllerine
yazılmıştır. Artık bu imanın
silinmesi ve çözülmesinden söz edilemez. Körelmesi ve
kapanması yoktur onun!"Ve onları katından
bir ruh ile desteklemiştir."Onların bu kadar
keskin bir iradeye ulaşmaları ancak Allah'tan bir ruh
ile mümkün olabilir. Kalplerinin bu nur ile aydınlanması,
onların güç ve ışık kaynağı olan
ve onları gücün ve ışığın
kaynağına kavuşturan bu ruh ile ancak mümkündü."Onları
altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır.
Onlar orada ebedi kalacaklardır: 'Dünyada her türlü bağdan
ve her türlü ilişkiden soyutlanmalarının, dünyanın
geçici her şeyini kalplerinden söküp atmalarının
karşılığı olarak."Allah onlardan
razı olmuş, onlar da Allah'tan."Apaydınlık,
huzur ve rahat veren bu tablo müminlerin halini yüksek ve
üstün bir konumda, sevinç ve hoşnutluğun egemen
olduğu bir havada canlandırıyor. Rabbleri onlardan
razı, onlar da Rabblerinden razıdır. Herşeyden
kopmuşlar, kendilerini ona bağlamışlar. O da
onları himayesine kabul etmiş, cennetlerinde onlara
geniş imkanlar sağlamış ve onlardan razı
olduğunu kendilerine hissettirmiştir. Böylece onlar da
hoşnut olmuşlardır. İçleri bu yakınlık
ile huzura kavuşmuş, sevince boğulmuş ve
doyuma ulaşmıştır."İşte
bunlar Allah taraftarlarıdır."
Allah'ın cemaatıdır onlar. Allah'ın
sancağı altında toplanmışlardır.
O'nun önderliği ile hareket ederler. O'nun yolunda yürürler.
O'nun sistemini gerçekleştirirler. O'nun yeryüzündeki
kazasını ve kaderini gerçekleştirmek için çalışırlar.
Onlar da Allah'ın kaderinden biridirler. Çünkü;"Hiç
şüphesiz Allah taraftarları kurtulanların
kendileridir." Allah'ın seçkin yardımcıları
kurtulamayacak da kim kurtulacak?
Böylece insanlık iki ayrı gruba
ayrılmaktadır: Allah taraftarları ve şeytan
taraftarları. Bütün insanlar iki ayrı sancak
altında toplanmaktadır: Hak sancağı ve
batıl sancağı. Buna göre insan, ya Allah taraftarı
olup hak sancağı altındadır. Ya da şeytan
taraftarı olup batıl sancağı
altındadır. Bunlar iki ayrı çizgi, iki ayrı
gruptur. Öyle kesin hatlarla birbirinden ayrılmışlardır
ki, asla barışmazlar ve asla esneklik göstermezler!
Akrabalık ve hısımlık yok. Aile ve
yakınlık yok, vatan ve millet yok, tutkunluk ve
ulusculuk yok, sadece akide... Yalnız ve yalnız akide.
Kim Allah taraftarlarına katılır, hak
sancağı altında durursa, o ve bu sancağın
altında duran herkes Allah yolunda kardeştir. Renkleri
farklı, vatanları farklı, milletleri farklı,
aileleri farklıdır. Allah taraftarlarını
oluşturan temel bağları ayrıdır. Burada bütün
farklılıklar bir olan Allah'ın sancağı
altında erir gider. Kim de şeytanın
egemenliğine girer. Batıl sancağının
altında yer alırsa artık hiçbir bağ onu Allah
taraftarlarına bağlayamaz. Ne ülke, ne ırk, ne
vatan ne renk, ne soy bağı ne akrabalık ne
hısımlık... Bütün bu bağları ayakta
tutan baştaki bağ kopmuş olur. Onun kopması
ile diğer bağların tümü de kendiliğinden
çözülür.
Bu ayet-i kerime de müslüman topluluk içinde kan bağlarını,
yakınlık, dostluk ve çıkarını gözetenlerin
bulunduğu, onların içindeki hastalıklar tedavi
edilmekle birlikte imanın ölçüsü bu kadar kesin bir
biçimde ve tamamen ayrı bir şekilde ortaya
konmaktadır. Aynı zamanda müslüman topluluk içinde
kendilerini Allah'a adayan, samimi bir şekilde O'na
bağlanan ve burada dikkat çekilen makama yükselen bir
kesimin de bulunduğu ifade edilmektedir.
Bu tablo, Allah'ın islam ümmetini koruyup gözettiğini
tasvir ederek başlayan bu sureyi en güzel bir şekilde
sona erdiriyor. Nitekim surenin başında Hz. Peygamber'e
kendisi ve eşinin meselesini tartışan fakir
kadının sözlerini yüce Allah'ın
işittiği dile getirilmiştir.
İslam ümmetini bu kadar güzel bir biçimde
koruyup-gözeten Allah'a bu ümmetin bağlanması, bu
korumanın en doğal
karşılığıdır. Allah'ın
taraftarları ile şeytan taraftarlarının kesin
hatlarla ayrılması doğaldı. Yüce Allah'ın
evrensel görevi için seçtiği ve bu konuda görevlendiği
ümmete bundan başkası yakışmazdı zaten.
MÜCADELE SURESİNİN SONU