Sayın okuyucu, bu sahne seni önceki yıkıcı
bir sarsıntı ile yüzyüze getiriyor, arkasından
engin bir suskunluğun denizine gömüyor. Sanki seni elinden
tutup engin bir vadinin başma dikerek yüzyıllardan beri
dönem dönem yok edilmiş eski insan
kuşaklarının belli belirsiz
kalıntıları ile yüzyüze getiriyor. Bakışlarının
sınırlarına eremediği erginlikteki bu vadide
hayalin, vaktiyle kımıldayan,hareket eden
kalıntılar arasında yüzüyor, bir zamanlar nabzı
atan, seğirten canlılar arasında zıplıyor,
yine bir zamanlar yaşayan ve umutlar besleyen duygular ve
özlemlerle at koşturuyor. Sonra ortalığa birden
derin bir sessizlik çöküyor, her şeyin üzerine ölüm
abanıyor. Kadavralardan, leşlerden, çürümüş
kemiklerden ve kalıntılardan başka hiçbir şey
görünmüyor. Ne bir inilti ne bir algı ne bir
kımıltı ve ne de bir çıt var. Okuyoruz:
"Şimdi onların hiçbirini ortalıkta görüyor
musun? Ya da onlardan kaynaklanan en zayıf bir ses
kulağına geliyor mu?"
Bak da görmeye çalış. Kulak ver de dinle. Derin bir
sessizlikten ve tüyler ürpertici bir suskunluktan başka
birşey yok. Koca evrende ölüm nedir bilmeyen tek diriden,
yani yüce Allah'dan başka hiç kimse yoktur artık.
MERYEM SURESİNİN SONU