O |
Meryem
|
O |
|
64- Cebrail, Muhammed'e dedi ki; "Biz ancak Rabbinin izni
ile yere ineriz. Geleceğimiz, geçmişimiz ve bu ikisi
arasındaki tüm olaylar O'nun tasarrufu altındadır.
Senin Rabbin hiçbir şeyi unutmaz
65- O göklerin, yerin ve bu ikisi arasındaki tüm varlıkların
Rabbidir. O halde sırf O'na kulluk ediniz ve bu kulluğun
omuzlarına bindirdiği tüm yükümlülüklere katlanınız.
O'nun bir benzerini tanıyor musun?
İlk ayette bize aktarılan Cebrail'in "Biz ancak
Rabbinin izni ile yere ineriz" sözüne ilişkin elimizde
çeşitli rivayetler vardır. Bu söz, yüce Allah'ın
buyruğu üzerine vahiysiz geçen bir dönemin bitiminde
Peygamberimize söylenmişti. Bu dönem boyunca Cebrail,
Peygamberimize gelmemiş, mesaj indirmemişti. Bu yüzden
Peygamberimiz yalnızlık duygusuna
kapılmış, sevgilisi ile iletişim kurmay
özlemişti. İşte bu ara dönemin sonunda yüce
Allah, Cebrail'i "Biz ancak Rabbinin izni ile yere ineriz"
demekle görevlendirmişti. Cebrail, kısaca "Bizim
her işimiz O'nun elindedir" demek istemişti. Ayeti
okumaya devam edelim:
"Geleceğimiz, geçmişimiz ve bu ikisi
arasındaki tüm olaylar O'nun tasarrufu altındadır."
O hiç bir şeyi unutmaz. Yalnız sadece O'nun hikmeti
gerektirince vàhiy iner. Okuyoruz:
"Senin Rabbin hiçbir şeyi unutmaz."
Bu açıklamanın arkasından yüce Allah'a
kulluk etmenin getireceği yükümlülüklere katlanmak
gerektiğini, bunun yanısıra Rabb olarak sırf
O'nun tanınmasını, başkasını
ilahlaştırmaktan kaçınılmasını
vurgulamak uygun görülmüştür. Okuyoruz:
"O göklerin, yerin ve bu ikisi arasındaki tüm varlıkların
Rabbidir.
O halde şu koca evrende O'nun dışında bir
hakim ve O'nun bir başka ortağı yoktur. Devam
edelim:
"O halde sırf O'na kulluk et ve bu kulluğun
omuzlarına bindirdiği tüm yükümlülüklere katlan."
Evet, sırf O'na kulluk et ve kulluğun getirdiği
yükümlülüklere sabırla katlan. Bu yükümlülükler,
insanı yüce Allah'ın katında yüce bir doruğa
yükselten, bu yüce dorukta sürekli kalmayı sağlayan
zorluklardır. O'na kulluk sun, kendini bu amaca ada, tüm
gücünü bu yüce doruktaki buluşma ve feyiz alma için
seferber et. Bu anlamdaki ibadetin sıkıntıları
vardır. Bu sıkıntılar kendini bu işe
vermenin, bu amaç üzerinde yoğunlaşmanın, bundan
alıkoyacak her uğraştan, her
fısıltıdan, her yan etkiden
sıyrılmanın sıkıntılarıdır.
Fakat bu çabada sadece tadanların bilebilecekleri bir haz
vardır. Fakat o sıkıntılara katlanmadan,
kendini o amaca vermeden, o amaç üzerinde yoğunlaşmadan,
bu uğurda canı dişe takmadan o hazza erilemez. Bu
haz, varlığını ona adayanlar
dışında hiç kimseye sırrını açmaz,
hiç kimseye büyüleyici kokusunu koklatmaz. Bunun için insanın
duygularının gözeneklerini ve kalbini tümü ile ona
açması gerekir.
Evet "O
halde sırf O'na kulluk et ve bu kulluğun omuzlarına
bindirdiği tüm yükümlülüklere katlan." İslâmda
"ibadet" demek, sadece belirli görevleri yapmak demek
değildir; her faaliyet, her hareket, her duygu, her niyet ve
her yöneliş "ibadet" kavramının
kapsamına girer. Bütün bu konularda, tüm bu faaliyet
dallarında insanın sadece yüce Allah'a yönelmesi, başka
hiçbir varlığı gözönünde tutmaması
sıkıntılı bir çabayı gerektirir.
Sabırlı olmayı, direnmeyi gerektirir. Bu direnme
sonucunda kalbi, yeryüzüne ilişkin tüm faaliyetlerden
uzaklaştırarak göğe yöneltmek gerekir. Tüm
duyguları yeryüzü tortularından, ihtiyaçların
boyunduruklarından, nefsin tutkularından ve hayatın
cazibelerinden arındırmak gerekir.
İslâma göre ibadet eksiksiz bir hayat biçimidir.
İnsan bu hayat biçimi uyarınca yaşar.
Hayatının küçük-büyük her türlü olayında
Allah'a ibadet etme bilinci taşır. Her türlü
faaliyetinde ibadetin bu temiz ve aydınlık saçan doruğuna
tırmanır. Bu hayat biçimi de sabretmeyi, çaba harcamayı
ve sıkıntıya katlanmayı gerektirir.
Evet "O halde sırf O'na kulluk et ve bu kulluğun
omuzlarına bindirdiği tüm yükümlülüklere katlan",
çünkü O, şu evrende kendisine kulluk sunulan tek
ilahtır; fıtratların ve kalplerin doğal bir dürtü
ile yöneldikleri tek mercidir.
"O'nun bir benzerini tanıyor musun?"
O'nun bir başka eşini tanıyormusun? Haşa!
Allah'ın eşi ve benzeri yoktur. Bu surenin geçen
bölümünde bize şunlar anlatıldı: "Hz.
Zekeriyya ile Yahyâ'nın doğuşu", "Meryem
ile Hz. İsâ'nın doğuşu", "Hz.
İbrahim ile onun babasından ayrılış."
Bu peygamberlerin arkasından gelen doğru yol
izleyicileri ile sapanlar, son olarak bu hikâyelere ilişkin
bir genel değerlendirme bölümü okuduk. Bu değerlendirme
bölümünde tek Allah'ın Rabblığı açıklanmıştı.
O tek Allah'ın ortaksız biçimde ibadet etmeye layık
olduğu vurgulanmıştı. Bu sonuç, sözü edilen
hikâyelerin olaylarında, somut tablolarında ve
yorumlarında ön plâna çıkan son derece önemli bir
gerçektir.
Surenin bu son bölümünün gündemini, müşriklik
inancı ile yeniden diriliş olgusunu inkâr etme saplantısına
ilişkin tartışma oluşturur. Bunun
yanısıra çeşitli insan gruplarının
akıbetlerine ilişkin kıyamet sahneleri sunulur. Bu
sahneler son derece canlı, hareketli ve heyecanlı
sahnelerdir. Bu sahnelerde gökleri, yeri, insanları,
cinnleri, mü'minleri ve kâfirleri ile tüm evren gözlerimizin
önüne serilir.
Bu sahnelerde sık sık dünyadan ahirete geçilir. Bu
ani geçişler sırasında dünya ile ahiretin
birbirine bağlı olduğunu, aralarında kopukluk
olmadığını farkederiz. Sebepler buraya, bu
yeryüzüne bağlı olarak sunulur, arkasından bu
sebeplerin sonuçları orada, ahiret sahnesinde
karşımıza getiriliyor. Sahnenin bu iki tablosu
arasında sadece birkaç ayetlik ya da birkaç kelimelik
mesafe olduğunu görürüz. Bunu görünce bu iki alemin bitişik,
bütünleşmiş ve birbirini tamamlar nitelikte
olduklarını anlarız.
|
|
O |
|
O |
|