O

Meryem

O

   

38- Karşımıza gelecekleri gün kulakları ne güzel işitecek ve gözleri ne iyi görecek. Fakat o zalimler, bugün açık bir sapıklık içindedirler.

39- Ey Muhammed, onları o hayıflanma ve pişmanlık günü hakkında uyar. Hani o gün onlar halâ gaflet içinde yüzerken ve inanmazlıklarım sürdürürlerken haklarındaki hüküm kesinleşiverir.

Evet, o "büyük gün" de görecekleri dehşetli manzara yüzünden vaygele başlarına! Sözkonusu "büyük gün"ün belirtisiz bırakılması, olağanüstü önemini ve korkunçluğunu vurgulamak içindir. O gün öyle büyük bir toplantı gerçekleşecek ki, bu toplantıya insanlar, cinler, melekler tümü ile katılacaklar ve bu toplantı, kâfirlerin kendisine düzmece ortaklar yakıştırdıkları yüce Allah'ın huzurunda gerçekleşecektir. Ayetlerin devamında kâfirlerle alay ediliyor, onların dünyadayken doğru yola erdirici kanıtları umursamazlıkla karşılayan tavırları kınanıyor. Oysa onlar o büyük ana-baba gününde kulakları herkesten iyi işiten, gözleri herkesten keskin gören kimseler olacaklardır. Ayeti bir daha okuyalım:

"Karşımıza gelecekleri gün kulakları ne güzel işitecek ve gözleri ne iyi görecektir. Fakat o zalimler bugün açık bir sapıklık içindedirler."

Bu kâfirler ne biçim adamlar! İşitmenin ve görmenin doğru yola ve kurtuluşa erdirici olduğu zaman ne kulakları işitir ve ne de gözleri görür. Fakat o büyük toplantı gününde en keskin gözlü ve hassas kulaklı kimseler kesilirler. Oysa o gün görmenin ve işitmenin onlara perişanlıktan, rezillikten başka bir şey kazandıracağı yoktur. Hep istemedikleri sözler işitecekler ve sırf korkunç manzaralar göreceklerdir o dehşetli günde! Devam ediyoruz:

"Ey Muhammed, onları o hayıflanma ve pişmanlık günü hakkında uyar."

O gün hayıflanmalar ve pişmanlıklar öyle üstüste biner, öyle yoğun olur ki, sadece hayıflanma günü, ahlanma ve vahlanma günü halini alır, başka bir şeye rastlanmaz olur. O günün havasına hayıflanma egemendir, en göze çarpıcı gelişmesi yazıklanma olur. Ey Muhammed, onları hayıflanmaların, ahlanmaların ve vahlanmaların yarar sağlamadığı o gün hakkında uyar. Çünkü;

"Hani o gün onlar halâ gaflet içinde yüzerlerken, ve inanmazlıklarını sürdürürlerken haklarındaki hüküm kesinleşiverir."

İfade o kadar canlıdır ki, sanki "o gün" ile onların iman etmemeleri arasında hiçbir zaman aralığı yoktur, o gün ile onların içinde yüzdükleri gaflet sanki bitişik, birbirleri ile bütünleşmiştir.

Onları işte o gerçekleşeceği kuşkusuz gün hakkında uyar. O gün yeryüzünün tüm varlıkları, tüm insanları yüce Allah'a döneceklerdir, O tek mülk sahibinin mülkiyetine gireceklerdir. Okuyoruz:

40- Kuşku yok ki, yeryüzünün ve oradaki tüm varlıkların son mirasçısı biz olacağız, tüm insanlar bize döndürüleceklerdir.

Hz. İsa'nın doğuşu hikâyesi, "Allah'ın oğlu"masalının çirkinliğini, asılsızlığını, düzmeceliğini ve sapıklığını ortaya koyarak noktalandı. Bunu Hz. İbrahim hikâyesinin bir bölümü izliyor. Bu hikâyede de müşriklik inancının ve puta tapıcılığın çirkinliği, asılsızlığı, düzmeceliği ve sapıklığı ortaya konuyor. Hz. İbrahim, Arapların soyundan geldikleri bir peygamberdir. Hatta Mekkeli müşrikler, O'nun oğlu Hz. İsmail ile birlikte inşa ettiği kutsal evin, yani Kâbe'nin bakıcıları, korucuları olduklarını söylerler.

Hikâyenin bu bölümünde Hz. İbrahim'in sevecenliği tatlı huyluluğu ve yumuşak kişiliği belirgin biçimde dikkatimizi çeker. Ayetlerden bize Arapça tercümeleri nakledilen sözleri ve ifadeleri onun fedakâr, kararlı ve yumuşak huylu kişiliğinin somut kanıtlarıdır. Aynı kişiliğin izlerini babasının cahillikleri karşısında takındığı cana yakın tutum da yansıtır. Bunun yanısıra bu hikâyede yüce Allah'ın ona yönelik rahmeti de gözler önüne serilir. Bu engin rahmetin tecellisi olarak yüce Allah, ona babasının ve putperest ailesinin yerine, sonradan büyük bir ümmete dönüşecek olan hayırlı bir soy armağan etmiştir. İlerde bu soydan birçok peygamberler ve örnek kişilikli önderler çıkacaktır.

Fakat bu örnek neslin arkasından namazı savsaklayan, ihtiraslarının tutsağı olan bir kuşak geldi. Bunlar ataları Hz. İbrahim'in açtığı aydınlık çığırdan, dosdoğru yoldan saptılar. Sözünü ettiğimiz bu kuşak Peygamberimizin karşısına dikilen şu müşriklerdir.

Yüce Allah, Hz. İbrahim'i dürüst ve gerçeğe son derece bağlı bir peygamber olarak tanıtır. Bu sıfat hem doğruluk, hem de gerçek tutkunu anlamlarını taşır. Bu sıfatların ikisi de onun kişiliğine uygun düşer. Şimdi ayetleri okuyalım:

 

 

O

 

O