O seni
unutmuş, sahipsiz bırakmış değildir. O
senin ayaklarının dibinde bir akarsu varetti. En akla
yakın yoruma göre hemen o anda bir yeraltı
kaynağından su fışkırdı, ya da
dağdan kaynaklanan gizli bir su yolundan ansızın su
kaynamaya başladı. Gövdesine dayandığın
şu hurma ağacı var ya, silkele onu da olgun ve taze
hurmalarını kucağına döksün. İşte
sana yiyecek ve işte sana içecek. Tatlı yiyecek,
lohusalar için uygun bir besin maddesidir. Hurma ise lohusa kadınlar
için en yararlı bir yiyecek türüdür. O halde afiyetle
"ye ve iç". "Gönlün rahat olsun" kalbin
huzur içinde olsun. Eğer biri ile
karşılaşacak olursan kendisine, hiç ağzını
açmadan işaret yolu ile rahmeti bol olan Allah'a
konuşmama orucu adadığını, kendi kendine
konuşma yasağı koyduğunu, kendini Allah'a
ibadet etmeye adadığını anlat ve hiç kimsenin
sorusuna cevap verme.
Öyle sanıyoruz ki, Hz. Meryem, elini uzatıp
yanıbaşında ki hurma ağacını
silkelemeden ve böylece taze ve olgun hurmaların
kucağına düşmesini sağlamadan önce uzun bir
süre dehşet içinde, olduğu yerde donakaldı. Biraz
sonra kendini toparlayınca yüce Allah'ın kendisini
sahipsiz bırakmadığını kesinlikle
anladı. Doğru yola iletici kılavuzunun
yanıbaşında olduğunu farketti. O kılavuz,
daha kundaktayken konuşan bu minicik yavrudur. Şimdi bu
minik yavrunun kişiliğinde kendisine sunulan
harikayı, olağanüstülüğü açıklamaya,
tanıtmaya sıra gelmişti. Okuyalım:
Simdi bu çarpıcı sahneyi izleyelim.
Hz. Meryem'i kucağında bir bebekle görenlerin
yüzlerinde beliren dehşeti tasavvur etmemiz zor olmasa gerek.
Anlaşılan onu ilk görenler, en yakın
akrabalarından oluşan dar çevresinin bireyleridir.
Adamlar tertemiz, bakire, tapınak hizmetine adanmış,
özünü ibadete vermiş kızları ile yüz yüzeler.
Kızın kucağında yeni doğmuş bir
bebek vardır. Onlar için bundan daha
şaşırtıcı bir şey düşünülebilir
mi'? Ayeti tekrar okuyalım:
"...Kendisine dediler ki; 'Ey Meryem, sen çok utandırıcı
bir suç işledin."
"Ey Harun'un kız kardeşi, senin ne baban kötü
bir adamdı ve ne de annen iffetsiz bir kadındı."
Adamların dilleri çözülmüş, Hz. Meryem'i paylama
ve kınama yağmuruna tutmuşlar; "Ey Meryem,
sen çok utandırıcı bir suç işledin" diyorlar,
bağışlanmaz bir rezaletin damgasını
yediğini yüzüne vuruyorlar. Arkasından öfkeleri acı
bir alaya dönüşüyor; kendisine "Ey Harun'un kız
kardeşi" diye sesleniyorlar. Hz. Harun seçkin bir
peygamberdir. Sağlığında kutsal mabedin
bakımını yürütmüş ve ölümünden sonra bu
görevi soyundan gelenlere devretmiştir. Sen ki, kendini
ibadete vermekle ve mabedin hizmetine adamakla soyunu ona
dayandırdın. Ama taşıdığın bu
saygın soy bağı nerede, işlediğin rezalet
nerede! Bu ikisi hiç birbiri ile bağdaşır mı?
Üstelik;
"Senin ne baban kötü bir adamdı ve ne de annen
iffetsiz bir kadındı.
O halde kime çektin de bu çirkin işi yaptın? Senin
bu işlediğin rezaleti ancak kötü babaların ve
iffetsiz annelerin kızları yapar.
Adamların bu suçlamalarını hiç ses çıkarmadan
dinleyen Meryem, bu noktada kucağındaki harika çocuğun
az önceki tavsiyesini uyguluyor. Okuyoruz.