İşte Hz. Yahya'nın, yüce Allah tarafından
donatıldığı, liyakat
kazandırıcı ayrıcalıklar bunlardır.
Yüce Allah, kendisini bu ağır emaneti
taşımaya çağırırken, onu bu
ayrıcalıklarla desteklemiş, güçlendirmiştir.
Her şeyden önce ona daha küçük bir çocukken "bilge"lik
armağan etmiştir. Görüldüğü gibi onun adı
orjinal ve doğumu "olağan-dışı"
bir olay olduğu gibi, donanımı da orijinal ve
normal insanlarınkine benzemezdir. Sebebine elince insan,
"bilge"liğe normal olarak ileri
yaşlarında sahip olabilirken, ona bu ayrıcalık
daha çocukken armağan edilmişti.
Yine ona yüce Allah'ın dolaysız bir lütfu olarak
"sevecenlik" bağışlanmıştı.
Bunun için özel bir çaba harcamamış, özel bir eğitim
görmemişti. Adeta aratılış hamuru sevecenlik
mayası ile yoğrulmuş, bu tutum doğal
niteliği olmuştu. Sevecenlik, insanların gönüllerini
ve duygularını gözetmek zorunda olan, gönülleri
kazanarak onları yumuşak bir şekilde iyiliğe
çekmekle görevli olan bir peygamber için vazgeçilmez ve yeri
doldurulmaz bir sıfattır.
Yüce Allah'ın, Hz. Yahya'ya
bağışladığı diğer
ayrıcalıklar kalp temizliği, gönül arınmışlığı,
ve duygu saflığı idi. O, bu nitelikler sayesinde
kalplerin kirlerine, vicdanların pisliklerine karşı
koyacak, onları temizlemeye, arındırmaya çalışacaktı.
Ayrıca O "kötülüklerden sakınan bir kimse idi."
Yüce Allah ile sürekli ili ki halinde idi, O'ndan çekiniyor,
O'nu hiç hatırından çıkarmıyor O'ndan
korkuyor gizli açık her davranışında O'nun gözetimi
altında olduğunun bilincini taşıyordu.
İşte bunlar, yüce Allah'ın, Hz. Yahya'ya
çocukluğunda armağan ettiği nitelikler ve
ayrıcalıklardı. O bunlar sayesinde
babasının yerini dolduracaktı; babasının
sessiz dualarının özlemini gerçekleştirecek, bu
dualara karşılık olarak Hz. Zekeriyyâ ya "temiz
bir oğul" bağışlayan yüce Allah'ın
ilerdeki kuşaklara ışık saçacak, somut lütfu
olacaktı.
Hz. Yahya'yı canlandıran sahnenin perdesi bu noktada
iniyor. Tıpkı daha önce Hz. Zekeriyya sahnesinin
perdesi inişi gibi. Bu sahnede Hz. Yahya'nın
hayatına, mücadele yöntemine ve doğrultusuna
ilişkin ana hatlar canlandırılmıştır;
Hz. Zekeriyya'nın duasını, bu duanın yüce
Allah tarafından kabul edilişini, yüce Allah'ın
Hz. Yalıyâ ya seslenişini ve kendisine armağan
ettiği ayrıcalıkları anlatan hikâyeden çıkarılması
gereken derse, vurgulu ifadelerle dikkat çekilmiştir. Hikâyenin
bunun ötesindeki ayrıntılarına bu dersin çapını
genişletecek, ana fikrini güçlendirecek bir iş
kalmamıştır.
Şimdi sırada Hz. Yahyâ'nın doğuşundan
daha ilginç, daha acayip bir hikâye var. Hz. İsâ'nın
doğuşu hikâyesi. Daha önceki hikâyeden bu hikâyeye
geçerken acayipliğin ve olağanüstülüğün dozu tırmanış
gösteriyor. İlk hikâyedeki acayiplik, kısır bir
kadının ileri yaştaki kocasından gebe kalarak
çocuk doğurması idi. Şimdi
okuyacağımız hikâyedeki acayiplik ve olağan
dışılık bakire bir kızın
kocasız olarak çocuk doğurmasıdır ki, bu daha
şaşırtıcı ve daha
olağandışı bir olaydır.
Eğer insanın başlangıçtaki yaratılışını
ve bugünkü biçimine sokuluşunu bir yana bırakacak
olursak Meryemoğlu Hz. İsâ'nın doğuşu,
insanlığın tarihi boyunca
yaşadığı en enteresan olay olur. Bu olay ne
daha önce ve ne de daha sonra benzerine rastlanmış
orijinal ve örneksiz bir harikadır.
İnsan soyu, tarihinin son derece enteresan olay olan kendi
yaratılışının tanığı
olamamıştır. Anasız ve babasız olarak
yaratılan ilk insanı hiç kimse görememiştir. Bu
olayın üzerinden nice yüzyıllar geçtikten sonra yüce
Allah'ın hikmeti, Hz. İsâ'nın babasız
doğuşu aracılığı ile ikinci bir
olağanüstülüğü sergilemeyi dilemiştir. Bu
doğum olay yeryüzünde insanoğlunun
başlangıcından beri geçerli olan üreme kurallarına
ters düşen bir gelişmedir. Amaç bu harikaya insanlığın
tanık olmasıdır, insanlık tarihinin sicilinde
dikkatleri çeken bariz bir olay olarak kalmasıdır. Hiç
kimsenin tanığı olmadığı ilk
yaratılış mucizesi üzerinde yoğunlaşması
imkânı bulamamış olan insanoğluna,
hafızasından hiçbir zaman silinmeyecek bir mucize
gösterilmek istenmiştir.
Yüce Allah'ın canlı soyların sürekliliğini
sağlayan yasasına göre istisnasız bütün canlı
türlerinin üremesi, erkeğin dişiyi döllemesi yolu ile
olur. Hatta erkek ve dişi cinslerinin belirgin biçimde
birbirinden ayırd edilmediği canlı türlerinde bile
aynı bireyde hem erkeklik hem de dişilik hücrelerinin
birarada bulunduğunu görürüz. Bu yasa uzun yüzyıllar
boyunca işleye işleye insanoğlunun zihnine tek
üreme yolu olarak yerleşmiştir. İnsanlar böyle
düşünürken, ilk yaratılış olayı,
insanın yoktan varediliş olayını unutmuş
oldular. Çünkü bu olay, zihinlerin kalıplaşmış
algılarına ters düşüyordu. İşte bu yüzden
yüce Allah, insanlara Hz. İsa örneğini göstermek
istedi. Bu örnek aracılığı ile onlara gücünün
kayıtsızlığını, iradesinin
özgürlüğünü, bu gücün ve bu iradenin, kendi tercihi
ile işlerlik kazanan doğal yasalarla
sınırlı olamayacağını
hatırlatmayı diledi. Hz. İsa olayının bir
benzerine bir daha hiç rastlanmadı. Çünkü normal olan,
yüce Allah'ın koyduğu kanunların yürümesi,
tercih ettiği doğal yasaların işlemesidir.
Amacı ilahi iradenin özgürlüğünün, doğal
kanunlarla sınırlı olmadığını
fiilen kanıtlamak olan bu tek olay, insanların gözü
önünde her zaman kalacak belirgin bir örnek olarak yeterli
görülmüştür. Nitekim yüce Allah, az ilerde okuyacağımız
ayetlerden birinde şöyle buyuruyor:
"Bu olay insanlara gücümüzü kanıtlayan bir mucize
olarak sunmak istiyoruz."
Olay son derece şaşırtıcı ve
olağanüstü olduğu için, bazı gruplar onu
olduğu gibi kavrayamamışlar, meydana gelişinin
gerisindeki hikmeti havsalalarına
sığdıramamışlardır. Bu yüzden
Meryem oğlu İsa'ya ilahlığın bazı
sıfatlarını yakıştırmaya
kalkışmışlar, onun doğuşu ile ilgili
çeşitli hurafeler ve masallar uydurmuşlardır. Böylece
onun bu akıl almaz şekilde yaratılmasının
ardındaki hikmeti tersyüz etmişlerdir. Onun bu
şekildeki yaratılışının hikmeti, az
önce belirttiğimiz gibi, ilahi gücün sınırsızlığını
kanıtlamaktı. Ona ilahlık yakıştıran
gruplar işte bu hikmeti tersyüz ederek Allah'ın
birliği (tevhid)inancını zedelemişlerdir.
Kur'an'ın bu suresinde bu çarpıcı ve
olağanüstü olayın nasıl meydana geldiği
anlatılıyor. Onun gerçek anlamının ne
olduğu açıklanıyor ve sözünü ettiğimiz düzmece
hurafeler ve masallar çürütülüyor.
Okuyacağımız ayetler, bu hikâyeyi çarpıcı,
yoğun duygu ve heyecanlarla yüklü, canlı tablolar
halinde sunuyor. Öyle ki, bu ayetleri okuyanların tüyleri,
sanki canlandırılan tablonun olaylarını
sahiden görüyorlarmış gibi ürperiyor, diken diken
oluyor.