O

Meryem

O

   

13- Yine ona tarafımızdan sevecenlik ve kalp temizliği bağışladık. O kötülüklerden sakınan bir kimse idi.

14- Yine ona ana-babasına bağlılık duygusu aşıladık. O dik kafalı, serkeş ve huysuz biri değildi.

15- Doğduğu gün, öleceği gün ve tekrar diriltileceği gün ona selâm olsun.

İşte Hz. Yahya'nın, yüce Allah tarafından donatıldığı, liyakat kazandırıcı ayrıcalıklar bunlardır. Yüce Allah, kendisini bu ağır emaneti taşımaya çağırırken, onu bu ayrıcalıklarla desteklemiş, güçlendirmiştir.

Her şeyden önce ona daha küçük bir çocukken "bilge"lik armağan etmiştir. Görüldüğü gibi onun adı orjinal ve doğumu "olağan-dışı" bir olay olduğu gibi, donanımı da orijinal ve normal insanlarınkine benzemezdir. Sebebine elince insan, "bilge"liğe normal olarak ileri yaşlarında sahip olabilirken, ona bu ayrıcalık daha çocukken armağan edilmişti.

Yine ona yüce Allah'ın dolaysız bir lütfu olarak "sevecenlik" bağışlanmıştı. Bunun için özel bir çaba harcamamış, özel bir eğitim görmemişti. Adeta aratılış hamuru sevecenlik mayası ile yoğrulmuş, bu tutum doğal niteliği olmuştu. Sevecenlik, insanların gönüllerini ve duygularını gözetmek zorunda olan, gönülleri kazanarak onları yumuşak bir şekilde iyiliğe çekmekle görevli olan bir peygamber için vazgeçilmez ve yeri doldurulmaz bir sıfattır.

Yüce Allah'ın, Hz. Yahya'ya bağışladığı diğer ayrıcalıklar kalp temizliği, gönül arınmışlığı, ve duygu saflığı idi. O, bu nitelikler sayesinde kalplerin kirlerine, vicdanların pisliklerine karşı koyacak, onları temizlemeye, arındırmaya çalışacaktı.

Ayrıca O "kötülüklerden sakınan bir kimse idi." Yüce Allah ile sürekli ili ki halinde idi, O'ndan çekiniyor, O'nu hiç hatırından çıkarmıyor O'ndan korkuyor gizli açık her davranışında O'nun gözetimi altında olduğunun bilincini taşıyordu.

İşte bunlar, yüce Allah'ın, Hz. Yahya'ya çocukluğunda armağan ettiği nitelikler ve ayrıcalıklardı. O bunlar sayesinde babasının yerini dolduracaktı; babasının sessiz dualarının özlemini gerçekleştirecek, bu dualara karşılık olarak Hz. Zekeriyyâ ya "temiz bir oğul" bağışlayan yüce Allah'ın ilerdeki kuşaklara ışık saçacak, somut lütfu olacaktı.

Hz. Yahya'yı canlandıran sahnenin perdesi bu noktada iniyor. Tıpkı daha önce Hz. Zekeriyya sahnesinin perdesi inişi gibi. Bu sahnede Hz. Yahya'nın hayatına, mücadele yöntemine ve doğrultusuna ilişkin ana hatlar canlandırılmıştır; Hz. Zekeriyya'nın duasını, bu duanın yüce Allah tarafından kabul edilişini, yüce Allah'ın Hz. Yalıyâ ya seslenişini ve kendisine armağan ettiği ayrıcalıkları anlatan hikâyeden çıkarılması gereken derse, vurgulu ifadelerle dikkat çekilmiştir. Hikâyenin bunun ötesindeki ayrıntılarına bu dersin çapını genişletecek, ana fikrini güçlendirecek bir iş kalmamıştır.

Şimdi sırada Hz. Yahyâ'nın doğuşundan daha ilginç, daha acayip bir hikâye var. Hz. İsâ'nın doğuşu hikâyesi. Daha önceki hikâyeden bu hikâyeye geçerken acayipliğin ve olağanüstülüğün dozu tırmanış gösteriyor. İlk hikâyedeki acayiplik, kısır bir kadının ileri yaştaki kocasından gebe kalarak çocuk doğurması idi. Şimdi okuyacağımız hikâyedeki acayiplik ve olağan dışılık bakire bir kızın kocasız olarak çocuk doğurmasıdır ki, bu daha şaşırtıcı ve daha olağandışı bir olaydır.

Eğer insanın başlangıçtaki yaratılışını ve bugünkü biçimine sokuluşunu bir yana bırakacak olursak Meryemoğlu Hz. İsâ'nın doğuşu, insanlığın tarihi boyunca yaşadığı en enteresan olay olur. Bu olay ne daha önce ve ne de daha sonra benzerine rastlanmış orijinal ve örneksiz bir harikadır.

İnsan soyu, tarihinin son derece enteresan olay olan kendi yaratılışının tanığı olamamıştır. Anasız ve babasız olarak yaratılan ilk insanı hiç kimse görememiştir. Bu olayın üzerinden nice yüzyıllar geçtikten sonra yüce Allah'ın hikmeti, Hz. İsâ'nın babasız doğuşu aracılığı ile ikinci bir olağanüstülüğü sergilemeyi dilemiştir. Bu doğum olay yeryüzünde insanoğlunun başlangıcından beri geçerli olan üreme kurallarına ters düşen bir gelişmedir. Amaç bu harikaya insanlığın tanık olmasıdır, insanlık tarihinin sicilinde dikkatleri çeken bariz bir olay olarak kalmasıdır. Hiç kimsenin tanığı olmadığı ilk yaratılış mucizesi üzerinde yoğunlaşması imkânı bulamamış olan insanoğluna, hafızasından hiçbir zaman silinmeyecek bir mucize gösterilmek istenmiştir.

Yüce Allah'ın canlı soyların sürekliliğini sağlayan yasasına göre istisnasız bütün canlı türlerinin üremesi, erkeğin dişiyi döllemesi yolu ile olur. Hatta erkek ve dişi cinslerinin belirgin biçimde birbirinden ayırd edilmediği canlı türlerinde bile aynı bireyde hem erkeklik hem de dişilik hücrelerinin birarada bulunduğunu görürüz. Bu yasa uzun yüzyıllar boyunca işleye işleye insanoğlunun zihnine tek üreme yolu olarak yerleşmiştir. İnsanlar böyle düşünürken, ilk yaratılış olayı, insanın yoktan varediliş olayını unutmuş oldular. Çünkü bu olay, zihinlerin kalıplaşmış algılarına ters düşüyordu. İşte bu yüzden yüce Allah, insanlara Hz. İsa örneğini göstermek istedi. Bu örnek aracılığı ile onlara gücünün kayıtsızlığını, iradesinin özgürlüğünü, bu gücün ve bu iradenin, kendi tercihi ile işlerlik kazanan doğal yasalarla sınırlı olamayacağını hatırlatmayı diledi. Hz. İsa olayının bir benzerine bir daha hiç rastlanmadı. Çünkü normal olan, yüce Allah'ın koyduğu kanunların yürümesi, tercih ettiği doğal yasaların işlemesidir. Amacı ilahi iradenin özgürlüğünün, doğal kanunlarla sınırlı olmadığını fiilen kanıtlamak olan bu tek olay, insanların gözü önünde her zaman kalacak belirgin bir örnek olarak yeterli görülmüştür. Nitekim yüce Allah, az ilerde okuyacağımız ayetlerden birinde şöyle buyuruyor:

"Bu olay insanlara gücümüzü kanıtlayan bir mucize olarak sunmak istiyoruz."

Olay son derece şaşırtıcı ve olağanüstü olduğu için, bazı gruplar onu olduğu gibi kavrayamamışlar, meydana gelişinin gerisindeki hikmeti havsalalarına sığdıramamışlardır. Bu yüzden Meryem oğlu İsa'ya ilahlığın bazı sıfatlarını yakıştırmaya kalkışmışlar, onun doğuşu ile ilgili çeşitli hurafeler ve masallar uydurmuşlardır. Böylece onun bu akıl almaz şekilde yaratılmasının ardındaki hikmeti tersyüz etmişlerdir. Onun bu şekildeki yaratılışının hikmeti, az önce belirttiğimiz gibi, ilahi gücün sınırsızlığını kanıtlamaktı. Ona ilahlık yakıştıran gruplar işte bu hikmeti tersyüz ederek Allah'ın birliği (tevhid)inancını zedelemişlerdir.

Kur'an'ın bu suresinde bu çarpıcı ve olağanüstü olayın nasıl meydana geldiği anlatılıyor. Onun gerçek anlamının ne olduğu açıklanıyor ve sözünü ettiğimiz düzmece hurafeler ve masallar çürütülüyor.

Okuyacağımız ayetler, bu hikâyeyi çarpıcı, yoğun duygu ve heyecanlarla yüklü, canlı tablolar halinde sunuyor. Öyle ki, bu ayetleri okuyanların tüyleri, sanki canlandırılan tablonun olaylarını sahiden görüyorlarmış gibi ürperiyor, diken diken oluyor.

 

 

O

 

O