O |
Meryem
|
O |
|
9- Allah dedi ki; "Rabbin buyurdu ki, bu iş O'nun için
kolaydır, vaktiyle ben seni hiçbir şey değilken
yoktan varetmiştim."
Yaratma konusunda yüce Allah için ne "zorluk" ve ne
de "kolaylık" sözkonusu değildir. O'nun küçük-büyük,
önemli-önemsiz her varlığı yaratma yöntemi aynıdır.
Yaratmayı dilediği varlığa sadece "ol"
der, o da hemen oluverir.
Kısır bir kadını çocuk doğurmaktan
alıkoyan O olduğu gibi ileri yaştaki bir
ihtiyarı dölleme gücünden yoksun bırakan da O'dur. Bu
nasıl böyle ise O, kısır bir kadını
iyileştirerek bünyesindeki kısırlık sebebini
gidermeye ve gebe bırakma yeteneğini yitirmiş,
yaşlı bir erkeğin dölleme gücünü yenilemeye de
muktedirdir. Bu güç, tazeleme işi, insanların gözünde
bile hiçbir izi olmayan bir canlıyı yoktan var etmekten
daha kolaydır. Gerçi O'nun sınırsız gücü
karşısında yeniden yaratmak da, hiç yoktan
varetmek de kolaydır, "zor" diye bir şey
yoktur O'nun için.
Hz. Zekeriyya, bunun böyle olduğunu kuşkusuz çok
iyi biliyor. Fakat bir kere ok yaydan çıkmış ve
Rabbinden içini rahatlatmasını istemişti.
Şimdide o isteği doğrultusunda yeni bir adım
atarak sözkonusu ilahi müjdenin fiilen gerçekleşmesine
öncülük edecek bir belirti, bir kanıt görmeyi diliyor.
Kendisine gerek dua ederken ve gerekse duasının kabul
edildiğini öğrendiği sırada içinde bulunduğu
psikolojik ortama uygun düşen bir belirti gösteriyor. Bu
belirti, aynı zamanda
yaşlılığının son günlerinde
kendisine bir oğul armağan etmiş olan yüce Allah a
karşı ödemekle yükümlü olduğu şükür
borcunu da yerine getirmesini sağlayacak bir nitelik
taşıyor. Sözünü ettiğimiz belirti şudur.
Hz. Zekeriyya, üç gün-üç gece boyunca insanların dünyasından
koparak yüce Allah ile başbaşa kalacaktır. Bir süre
hiç kimse ile konuşmayacak sadece yüce Allah'ın
adını anarken dili çözülecektir. Bu konuşmaktan
alıkonma olayının hiçbir organik sebebi yoktur. Ne
dili tutulmuştur ve ne de konuşma yeteneği
zedelenmiştir. Kısacası vücudu sapasağlamdır.
Okuyalım:
10- Zekeriyya, "Ya Rabbi, bunun için bana bir belirti
göster" dedi. Allah, ona "Bunun belirtisi, hiçbir
organik rahatsızlığının sonucu
olmaksızın üç gün, üç gece hiç kimse ile konuşamamandır,
bu süre içinde dilinin dönmemesidir" dedi.
11- Bunun üzerine Zekeriyya mihrapta yüzünü soydaşlarına
dönerek sabahları ve akşamları Allah'ı her tür
noksanlıktan tenzih etmelerini işaret etti.
Böylece soydaşları, onun içinde yaşadığı
havanın aynısının içine girecekler, yüce
Allah'ı hem ona hem de ölümünden sonra tüm soydaşlarına
bağışlamış olduğu nimete hep
birlikte şükretmiş olacaklardı.
Surenin akışı Hz. Zekeriyyâ'yı bu noktada
suskunluğu ve tesbihi ile başbaşa bırakarak bu
sahnenin perdesini indiriyor, bu sayfayı çevirerek yeni bir
sayfaya geçiyor. Bu yeni sayfanın konusu Hz. Yahya'dır.
Sayfanın hemen başında yüce Allah,ona yücelikler
aleminden şöyle sesleniyor:
12- Allah, ona "Ey Yahya, tüm gücünle kitab'a (Tevrat'a)
sarıl" dedi. Ona daha gocukken bilgelik verdik.
Anlaşılan bu arada Hz. Yahya doğmuş,
emeklemiş ve bebeklik çağının ilk
adımlarını atmıştır. Bu
gelişmeler, bu iki sahne arasındaki boşluk döneminde
gerçekleşmiştir. Kur'an-ı Kerim, hikâye anlatımında
kullandığı sanatsal üslubu uyarınca bu
boşluk dönemini atlayarak hikâyenin en önemli noktalarını
ve sahnelerini, en can alıcı ve hareketli kesitlerini
sunmakla yetiniyor.
Dediğimiz gibi bu ayet, Hz. Yalıyâ dan tek bir söz
bile etmeden önce ona bu yüce seslenişi yöneltiyor.
Çünkü bu sesleniş sahnesi, onun konumunun yüceliğini
kanıtlayan görkemli ve çarpıcı bir sahnedir.
Bunun yanısıra babası Hz. Zekeriyya'nın
duasının kabul edildiğini de vurgulamaktadır.
Bilindiği gibi Hz. Zekeriyya, gerek inanç sistemini savunma
konusunda ve gerekse yakınlarını gözetme-kayırma
hususunda yerini gerektiği gibi dolduracak, soyunu sürdürecek
hayırlı bir varis istemişti. İşte Hz.
Yahya, babasının özlemini gerçekleştirecek olan
bu kutsal misyonunun ilk aşamasında, büyük emaneti taşımak
üzere göreve getirilme aşamasındadır.
"Ey Yahya, tüm gücünle kitab'a (Tevrat'a) sarıl."
Sözü edilen "kitap" Hz. Musâ dan beri
İsrailoğullarının kutsal kaynağı
olan Tevrat'tır. Hz. Musa'dan sonraki
İsrailoğullarına gelen bütün peygamberler bu
kitaba dayanmışlar, insanlara onu öğretmişler,
hükümlerinde onun ilkelerini rehber edinmişlerdir. Nitekim
Hz. Yahya da babası Hz. Zekeriyya'dan bu mirası
devralıyor, bu misyonu yüklenmeye, güçlü ve kararlı
bir enerji ile bu emaneti omuzlamaya çağrılıyor;
bu mirasın yükümlülüklerini yerine getirirken zayıflık
ve ihmalkârlık göstermemesi, geri çekilmeye kalkışmaması
isteniyor.
Bu yüce seslenişin hemen arkasından Hz.
Yahya'nın, omuzlarına bindirilen bu büyük yükün altından
kalkabilmek için hangi ayrıcalıklarla
donatıldığı açıklanıyor..
..."Ona daha çocukken bilgelik armağan etti k."
|
|
O |
|
O |
|