O

Mearic

O

   

40- Yoo, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki bizim gücümüz yeter.

41- Onları, kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirmeğe. Bizim önümüze geçilmez.

Aslında mesele yemini gerektirmeyecek kadar açıktır. Fakat doğulara ve batılara yönelik işaret yaratıcının yüceliğini göstermektedir. Doğular ve batılar deyimi ile uçsuz bucaksız evrendeki sayısız yıldızların doğuş ve batış yerleri kastedilmiş olabilir. Yeryüzünün değişik bölgesinde birbirini izleyen doğular ve batılar da kastedilmiş olabilir. Bu iki olay her an birbirini izleyerek gerçekleşmektedir yeryüzünde. Çünkü dünyanın güneşin önünde kendi ekseni etrafında dönüşümün her saniyesinde doğuş ve batış olayı yaşanmaktadır.

Burada doğular ve batılar deyimi ile ne kastedilmiş olursa olsun, bu ifade de kalbe yönelik varlıklar aleminin yüceliğini ve varlıklar aleminin yaratıcısının yüceliğini gösteren bir işaret vardır. Yüce Allah'ın onlardan daha hayırlı olanları yaratmaya gücünün yettiğini vurgulamak için neden yaratıldıklarını bilen bu insanlara doğuların ve batıların Rabbine yemin içmeye gerek var mıdır? Onların yüce Allah'ın buyruğunu önleyemeyeceklerini, onun gözünden kaçamayacaklarını, kaçınılmaz akıbetlerinden kurtulamayacaklarını anlatmak için böylesine büyük bir yemine bile gerek yoktur.

Bir sahne şeklinde gözler önüne serilen kıyamet gününün azabının korkunçluğu, müminlere yönelik nimetlerin saygınlığı ve kafirlerin o günkü hakirlikten tasvir edilmesinin ardından gelinen bu noktada surenin akışı hitabı Peygamber Efendimize yöneltiyor. Kafirleri o gün ile ve o günkü azap ile başbaşa bırakmasını istiyor. Bu arada onların o günkü durumlarını bir sahne ile canlandırıyor. iç karartıcı, aşağılayıcı bir manzaradır bu:

42- Bırak onları kendilerine va'dedilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın oynasınlar.

43- O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkarlar. Onlar dikilen putlara yahut hedeflere doğru koşar gibi koşarlar.

44- Gözleri düşük, yüzlerini alçaklık bürümüş bir durumda. İşte onlara vaadedilen gün, bugündür.

Bu hitapta korku ve heyecan uyandırıcı bir tonla onların basitlikleri anlatılmakta, bir yandan da tehdit edilmektedirler. O günkü manzaraları, görünümleri ve hareketleri de insanda korku ve telaşa neden oluyor. Aynı şekilde kendi şahısları ile övünmelerini, mevkileri ile gururlanmalarını alaya alan bir ifadedir bu.

Şu kabirlerinden çıkanlar, dikilen putlara ibadet etmeye gidiyormuş gibi hızlı adımlarla yürüyorlar. Bu ifadede dünyadaki durumlarını çağrıştıran bir alay göze çarpmaktadır. Çünkü bayramlarda, törenlerde dikilmiş heykellere koşuyor çevrelerinde halka tutup saygı duruşunda bulunuyorlardı. İşte bu günde koşuşup duruyorlar. Fakat bu günle o gün arasında çok fark vardır.

Sonra o günkü özellikleri şu ifadeyle tamamlanıyor:

"Gözleri düşük, yüzlerini alçaklık bürümüştür."

Biz bu cümlelerin satır aralarından tüm özelliklerini eksiksiz görüyoruz. Onların endişeli yüzleri açık bir tabloda bize gösteriliyor. Aşağılayıcı, küçük düşürücü bir manzaradır bu. Daha önce dünya zevkine dalıp eğleniyorlardı, ama bugün yüzlerini zillet bürümüş alçalmışlardır.

"İşte, onlara vaadedilen gün bugündür."

Bu günden kuşku duyuyorlardı, yalanlıyorlardı, sırf laf olsun diye bir an önce gerçekleşmesini istiyorlardı.

Bununla surenin başlangıcı ve sonu buluşuyor. Ölümden sonra diriliş ve ceza meselesine ilişkin uzun süreli tedavinin halkalarından biri tamamlanıyor. Cahiliyenin hayat düşüncesi ile islamın hayat düşüncesi arasındaki kesintisiz savaşın bu yönü burada noktalanıyor.

 

 

O

 

O