Aslında mesele yemini gerektirmeyecek kadar açıktır.
Fakat doğulara ve batılara yönelik işaret
yaratıcının yüceliğini göstermektedir. Doğular
ve batılar deyimi ile uçsuz bucaksız evrendeki
sayısız yıldızların doğuş ve
batış yerleri kastedilmiş olabilir. Yeryüzünün
değişik bölgesinde birbirini izleyen doğular ve
batılar da kastedilmiş olabilir. Bu iki olay her an
birbirini izleyerek gerçekleşmektedir yeryüzünde. Çünkü
dünyanın güneşin önünde kendi ekseni etrafında
dönüşümün her saniyesinde doğuş ve
batış olayı yaşanmaktadır.
Burada doğular ve batılar deyimi ile ne
kastedilmiş olursa olsun, bu ifade de kalbe yönelik varlıklar
aleminin yüceliğini ve varlıklar aleminin
yaratıcısının yüceliğini gösteren bir işaret
vardır. Yüce Allah'ın onlardan daha hayırlı
olanları yaratmaya gücünün yettiğini vurgulamak için
neden yaratıldıklarını bilen bu insanlara
doğuların ve batıların Rabbine yemin içmeye
gerek var mıdır? Onların yüce Allah'ın
buyruğunu önleyemeyeceklerini, onun gözünden
kaçamayacaklarını, kaçınılmaz
akıbetlerinden kurtulamayacaklarını anlatmak için
böylesine büyük bir yemine bile gerek yoktur.
Bir sahne şeklinde gözler önüne serilen kıyamet gününün
azabının korkunçluğu, müminlere yönelik
nimetlerin saygınlığı ve kafirlerin o günkü
hakirlikten tasvir edilmesinin ardından gelinen bu noktada
surenin akışı hitabı Peygamber Efendimize yöneltiyor.
Kafirleri o gün ile ve o günkü azap ile başbaşa
bırakmasını istiyor. Bu arada onların o günkü
durumlarını bir sahne ile canlandırıyor. iç
karartıcı, aşağılayıcı bir
manzaradır bu:
Bu hitapta korku ve heyecan uyandırıcı bir tonla
onların basitlikleri anlatılmakta, bir yandan da tehdit
edilmektedirler. O günkü manzaraları, görünümleri ve
hareketleri de insanda korku ve telaşa neden oluyor.
Aynı şekilde kendi şahısları ile
övünmelerini, mevkileri ile gururlanmalarını alaya
alan bir ifadedir bu.
Şu kabirlerinden çıkanlar, dikilen putlara ibadet
etmeye gidiyormuş gibi hızlı adımlarla yürüyorlar.
Bu ifadede dünyadaki durumlarını çağrıştıran
bir alay göze çarpmaktadır. Çünkü bayramlarda,
törenlerde dikilmiş heykellere koşuyor çevrelerinde
halka tutup saygı duruşunda bulunuyorlardı.
İşte bu günde koşuşup duruyorlar. Fakat bu günle
o gün arasında çok fark vardır.
Sonra o günkü özellikleri şu ifadeyle tamamlanıyor:
"Gözleri düşük, yüzlerini alçaklık bürümüştür."
Biz bu cümlelerin satır aralarından tüm
özelliklerini eksiksiz görüyoruz. Onların endişeli yüzleri
açık bir tabloda bize gösteriliyor. Aşağılayıcı,
küçük düşürücü bir manzaradır bu. Daha önce
dünya zevkine dalıp eğleniyorlardı, ama bugün
yüzlerini zillet bürümüş alçalmışlardır.
"İşte, onlara vaadedilen gün bugündür."
Bu günden kuşku duyuyorlardı,
yalanlıyorlardı, sırf laf olsun diye bir an önce
gerçekleşmesini istiyorlardı.
Bununla surenin başlangıcı ve sonu
buluşuyor. Ölümden sonra diriliş ve ceza meselesine
ilişkin uzun süreli tedavinin halkalarından biri
tamamlanıyor. Cahiliyenin hayat düşüncesi ile islamın
hayat düşüncesi arasındaki kesintisiz
savaşın bu yönü burada noktalanıyor.