97- Allah, Kabe'yi, o
dokunulmaz evi, insan/ar için güvenli bir barınak
kıldı. Savaşılması yasak ayları,
kurbanlıkları ve (bu bölgeye sığınma göstergesi
olarak takılan) gerdanlıkları da bu
dokunulmazlığın kapsamına aldı.
Allah'ın gök/erde ve yeryüzünde olan her şeyi
bildiğini, O'nun bilgisinin her şeyi kapsamına
aldığını bilesiniz diye bunu böyle yaptı.
98- Biliniz ki, Allah,
azabı ağır olan, bunun yanında da affedici ve
merhametli olandır.
99- Peygamberin görevi
sadece duyurmaktır. Allah gerek açığa
vurduğunuz ve gerekse gizlediğiniz duyguları iyi
bilir.
Cenabı Allah, bu
haramların, Beytu'l-Haram'da insanların,
kuşların, hayvanların ve böceklerin güvenliğini
sağlamasını dilemişti. Bu yasaklar ihram süresi
boyunca, ihramlı kişiyi, Haram Bölge'de olmasa da bağlayıcı
nitelikteydi. Ayrıca hiçbir öldürmenin ve savaşmanın
asla caiz olmadığı Zil-Kade, Zil-Hicce, Muharrem ve
Recep aylarını savaşılması yasak olan dört
ay olarak belirlemişti. Yüce Allah, cahiliye dönemlerinde
bile Arapların kalplerine bu ayların
kutsallığını yerleştirmişti. Onlar,
bu aylarda hiç kimseyi öldürmez, kimseyle kan davası gütmez,
hiç kimseden intikam almazdı. Öyle ki, adanı, bu
aylarda babasının, kardeşinin ve oğlunun
katiliyle karşılaşır fakat ona dokunmazdı.
Bu aylar seyahatin,yeryüzünde dolaşmanın ve
rızık temin etmenin en güvenli zamanıydı.
Allah bu yasakları koymuştu. Çünkü Kabe'yi (Allah'ın
kutsal evini) barış ve güven yeri kılmayı
dilemişti. insanları orada toplayan ve onları korku
ve endişeden koruyan bir ev yapmayı istemişti.
Kabe'yi yer olarak bir güven bölgesi kıldığı
gibi, Haram Ayları da zaman olarak bir güven bölgesi yapmayı
dilemişti. Sonra güvenin sahasını zaman ve mekan bölgesinin
dışına taşırmıştı. Bu
hakkı kurbanlık bir hayvana da
tanımıştı. Hac'da ve Umre'de Kabe'ye adanan
kurbanlıklara tanınan bu hak, yoldaki hayvana herhangi
bir kimsenin zarar vermesini önlüyordu. Allah'ın kutsal
evine sığınmasının bir ifadesi olarak,
Harem'in ağaçlarından yapılan
gerdanlıkları taşıyanlara da
dokunulmazlık vermişti.
Cenabı Allah, bu
yasakları, Kabe'nin İbrahim ve İsmail
tarafından yapıldığı günden beri koymuş
ve orayı insanlara güvenli bir barınak
kılmıştı. Hayatta Allah müşriklerin bile
bu güvenden yararlanmasına müsaade etmişti. Çünkü
Allah'ın evi onlar için de güvenli bir barınaktı.
Etraflarındaki insanlar yerlerinden sürülürken, onlar,
orada ve onun sayesinde güven içinde bulunuyorlardı. Buna
rağmen onlar, Allah'a şükretmiyorlardı. Tevhid
evinde yalnız Allah'a ibadet etmiyorlardı. Peygamber (salât
ve selâm üzerine olsun) kendilerini tevhide çağırdığında:
Eğer biz seninle beraber doğru yola girersek
yerlerimizden sürülürüz, diyorlardı. Cenabı Allah
onların bu sözlerine Kur'an'da işaret etmiş ve
onları korku ve güvenin gerçekliğiyle yüzyüze
getirmiştir:
"Dediler ki,
eğer biz doğru yola uyar da seninle beraber olursak
yurdumuzdan kovuluruz. Katımızdan bir rızık
olarak onları her şeyin ürününden toplandığı
dokunulmaz ve güvenli bir yere yerleştirmedik mi? Fakat
onların çoğu bunu bilemezler." (Kasas Suresi, 57)
Buhari ve Müslim'de,
İbni Abbas'tan gelen bir hadiste; Mekke'nin fethedildiği
günde peygamberimizin şöyle dediği rivayet ediliyor:
"Bu şehir kutsaldır. Ağacı kesilmez,
otları yolunmaz. Avı kovalanmaz. Bilinenin
dışında yitik mallarına dokunulmaz."
Canlı varlıklar
içinde Haram Bölgesi'nde ve ihramlıya öldürülmesi caiz
olan hayvanlar yalnızca karga, yılan, akrep, fare ve
kuduz köpektir. Zira Buhari ve Müslim'de yeralan, Hz. Aişe'nin
hadisi bu konuya ışık tutmaktadır: "Peygamber
(salât ve selâm üzerine olsun) ihramlı ihramsız halde,
zararlı beş hayvanı öldürmeyi emretti. Bunlar;
karga, delice (Dölengeç) kuşu, akrep, fare vé kuduz
köpektir."
Müslim'deki İbni
Ömer hadisinde, bunlara ilave olarak yılan yer alır.
Medine de kutsaldır. Çünkü Hz. Ali hadisinde,
Peygamberimizin; "İyi ile Sevr (dağları)
arasında bulunan Medine kutsaldır" buyurduğu
rivayet edilmiştir.
Buhari ve Müslim'de yer
alan Ubad b. Temin hadisinde peygamberimizin şöyle buyurduğu
belirtiliyor: "Hz. İbrahim Mekke'yi kutsal yaptı ve
orası için dua etti. Ben de Hz. İbrahim'in Mekke'yi
kutsal kıldığı gibi Medine'yi kutsal
kılıyorum."
Ayrıca burası
sadece zaman ve mekan açısından güvenli bölge olarak
kalmıyor. Güvenin sahası yalnız insanları ve
hayvanları kapsamına alıyor. Bu aynı zamanda,
insanın vicdanına kadar inen bir güven bölgesidir.
Çok boyutlu bir çatışma alanı olarak insanın
maneviyatı üzerinde derin etkileri bulunan, coşup
kaynayan, alevleri ve dumanı zaman ve mekanı,
insanı ve hayvanı kuşatan insan vicdanında...
Evet işte bu çatışma alanında, bir
barış ve hoşgörü bölgesidir. Öyle ki artık,
ihramlı adam elini kuşa ve hayvana uzatmaktan çekinir.
Halbuki bu ikisi, bu bölgenin dışında insana
helaldir. Yalnız onlar burada güvenli barınakta, güvenli
zamanda, güvenli gönülde bulunmaktadır. Burası insan
nefsinin eğitildiği, iyi şeylere
alıştırıldığı yerlerdir. Burada
insanın nefsi eğitilir, iyi işlere
alıştırılır ki temizlensin, yükselsin,
kanatlanıp, ruhlar alemine ulaşsın, ruhlar alemine
ilişkiye hazırlansın.
Dikkat edin ki, bugün
korku ve dehşet içinde kıvranan, birbiriyle
boğuşan, birbirini yiyip bitiren insanlık
Allah'ın, İslâm dininde insanlara bahşettiği
ve Kur'an-ı Kerim'de açıkladığı bu tür
bir güven ortamına ne de çok muhtaçtı.
"Allah'ın göklerde
ve yeryüzünde olan herşeyi bildiğini, O'nun bilgisinin
herşeyi kapsamına aldığını bilesiniz
diye bunu böyle yaptı."
Burada ilginç bir açıklamadır
bu. Ve rahat anlaşılıyor! Yüce Allah bu yasayı
koyuyor ve bu barınağı belirliyor ki, insanlar,
Allah'ın göklerde ve yerde olan herşeyi bildiğini
ve Allah'ın bilgisinin herşeyi
kuşattığını öğrensinler.
İnsanlar, Allah onların karakterlerini, ihtiyaçlarını,
içlerinde gizlediklerini, ruhlarının seslerini
bildiğini, yasalarını bu karakterlere ve ihtiyaçlara
karşılık vermek, içlerinde gizli arzu ve isteklere
cevap vermek için koyduğunu bilsinler. İnsanların
kalpleri. Allah'ın rahmetini yasalarında gördüklerinde,
bu yasalar ile kendi engin fıtratları arasındaki
uygunluğun güzelliğini tattıklarında,
Allah'ın göklerde ve yeryüzünde olan herşeyi
bildiğini ve O'nun bilgisinin herşeyi
kuşattığını kavrayacaklardır.
İslâm dini insan fıtratının
tüm ihtiyaçlarına tam karşılık vermesi ve
insan hayatının her türlü isteklerine en gerçek
anlamda karşılık vermesi açısından ilginçtir.
İslâm'ın projesi, fıtratın projesiyle,
İslâm'ın yapısı fıtratın
yapısı ile uyum içindedir. Bir gönül İslâm'a
açıldığında öyle bir güzellik, öyle bir
huzur, öyle bir aşinalık, öyle bir anlayışla
karşılaşır ki, onun tadına varandan
başkasına tanıtılması mümkün değildir!
İhramlı ve
ihramsız hallerle ilgili helâl ve haramların
belirtildiği bu bölüm; açıkça azaptan sakındırmayı
ve Allah'ın rahmet ve bağışlamasına
ümitle bakmayı, telkin ederek sona eriyor:
"Biliniz ki, Allah
azabı ağır olan, bunun yanında affedici ve
merhametli olandır."
Bu
sakındırmanın yanında dönüş niyeti
olmayan isyankârlara bir uyarı ve işaret verilmektedir:
"Peygamberin görevi
sadece duyurmaktır. Allah, gerek açığa
vurduğunuz ve gerekse gizlediğiniz duyguları iyi
bilir."
Bu madde Allah'ın
değerler için belirlediği bir ölçü ile sona eriyor.
Müslüman bu ölçüye göre ölçecek ve hükmedecektir. Bu
ölçüde güzel şeyler ağır basar, kötü
şeyler hafif kalır. Böylece hiçbir zaman ve hiçbir
durumda, kötü şeyler çoklukları ile müslümanı
aldatamaz!