94- Ey müminler, Allah'
kendisini görmeksizin O'ndan kimlerin korktuğunu belirlemek
için sizleri, ihramlı iken ellerinizin ve
mızraklarınızın erişebileceği av
hayvanları aracılığı ile dener. Kim bu
denemeden sonra yasakları çiğnerse, kendisini
acıklı bir azap beklemektedir.
Daha sonra, sûrenin baş
tarafında yüce Allah, müminlere şöyle hitab etmişti:
"Ey müminler, yaptığınız
sözleşmeleri yerine getiriniz. İhramlı iken
avlanmayı helal saymamanız şartı ile ilerde
sayılacak olanlar dışında kalan bütün
hayvanlar size helal kılındı. Allah dilediği hükmü
verir."
"Ey müminler,
Allah'ın ibadet amaçlı sembollerine, içinde savaşılması
yasak olan aya, Kabe'ye armağan edilen kurbanlığa,
gerdanlıklı kurbanlık hayvanlara, Rabblerinin
bağışını ve rızasını
kazanmak amacı ile Kabe'yi ziyaret etmeye gelenlere
sakın saygısızlık etmeyiniz. İhramdan çıkınca
da avlanabilirsiniz. (Maide Suresi, 1-2)
İhramlı iken
avlanmayı helal saymaya, Allah'ın nişanelerini;
kutsal ayları, kurbanlıkları,
gerdanlıkları veya Allah'ın Evi'ni ziyaret etmek
amacındaki insanlara dokunmayı normal görmeyi
yasaklayan bu ayetler, aykırı davrananlara bu dünyada
bir cezayı öngörüyor, yalnızca onların günaha
girdiklerini bildiriyordu. Şimdi ise, bu eylemlerin
cezası olan kefaret açıklanıyor; "işlediği
suçun vebalini tadması için". Bu haram şeyleri
daha önce helal saymış olanların,
bağışlandığı ilan ediliyor. Bu açıklamaya
rağmen hâlâ onları helal sayacak kimseleri,
Allah'ın kendilerinden öç alması ile tehdit ediyor.
Bu bölümün her maddesi
gibi, bu maddesi de, alışılan hitap ile
başlıyor: "Ey
müminler..."
Sonra onlara, ihramlı
halde avlanma yasağı dolayısıyla, Allah
tarafından sınanacakları, bir denemeden geçirilecekleri
haber veriliyor:
"Ey müminler,
Allah, kendisini görmeksizin O'ndan kimlerin korktuğunu
belirlemek için sizleri, ihramlı iken ellerinizin ve
mızraklarınızın erişebileceği av
hayvanları aracılığı ile dener. Kim bu
denemeden sonra yasakları çiğnerse, kendisini
acıklı bir azap beklemektedir."
Bu basit bir avdır.
Allah onu kendilerine gönderir. Yakında ellerinin
ulaşabileceği, mızraklarının zorluk
çekilmeden ulaştığı bir avdır bu.
Rivayet edildiğine göre Allah onlara bu avı öyle çok
göndermişti ki, onların çadırları ve evleri
yakınında dolaşıp duruyorlardı. Bu
insanın kendisiyle sınandığı bir
aldanıştır. Bu, daha önceleri yahudilerin
kendisine dayanmadığı aldanışın
kendisidir, onlar peygamberleri olan Musa'ya (selâm üzerine
olsun) ısrarla ricada bulunarak, Allah'ın, kendileri için
günlük hayatın hiçbir işiyle
uğraşmayacakları bir dinlenme ve dua günü tayin
etmesini istemişlerdi. Allah da onlara Cumartesi gününü
tayin etmişti. Daha sonra Cumartesi günleri balıkları
kıyılara kadar göndermiş, onların gözleri
önünde dolaştırmıştı. Cumartesi günleri
dışında balıklar, sudaki normal haline dönüyorlardı.
Bunun üzerine yahudiler, Allah'a verdikleri sözde duramadılar.
Yahudi'dirler, meşhur karakterleri gereği; Allah'a
karşı kurnazlıklara başvurdular. Cumartesi günü
gelen balıkları kaçırmamak için, denize bir set
geriyorlardı. Ancak, o gün avlanmıyorlar, ertesi gün
sabah olunca setlerdeki balıkları tutmaya
gidiyorlardı! Yüce Allah'ın, yahudilerin
tavırlarını ve karakterlerini bildirmek için
Peygamberine (salât ve selâm üzerine olsun) yönelttiği
şey de buydu:
"Onlara deniz
kıyısındaki kasabanın halkının
yaptığını sor. Hani onlar Cumartesi
yasağını çiğniyorlardı. Çünkü
Cumartesi yasağına uydukları gün, onlara akın
akın balık geliyordu. Fakat, Cumartesi
yasağını çiğnedikleri gün, onlara hiç balık
gelmiyordu. Öteden beri fasık oldukları için, biz
onları böylece sınavdan geçiriyorduk." (Araf
Suresi, 163)
Yüce Allah müslüman
ümmeti de aynı şekilde sınamış,
yahudilerin kaybettiği bu sınavdan İslâm ümmeti
başarı ile çıkmıştı. Bu da yüce
Allah'ın bu ümmetle ilgili sözlerinin bir realite olarak
gerçekleşmesiydi:
"Siz insanlar için
ortaya çıkarılmış en bayırlı
ümmetsiniz, iyiliği emreder, kötülükten sakındırır
ve Allah'a inanırsınız. Eğer Kitap Ehli iman
etseydi onlar için daha iyi olurdu. Onlardan mümin olanlar vardır,
yalnız çoğunluğu fasıktır." (Al-i
İmran Suresi, 110)
Bu ümmet, yahudilerin
kaybettiği pek çok yerde, başarıya
ulaşmıştır. Bu nedenle Allah, yeryüzündeki
hilafet görevini yahudilerin elinden almış ve onu bu
ümmete emanet etmiştir. Yeryüzünde daha önceki hiçbir
ümmete tanımadığı imkanları ona
vermiştir. Çünkü Allah'ın nizaını,
hayatın tamamına hükmeden realiteye dayalı bir
sistem olarak, müslüman ümmetin hilafetinde temsil edildiği
gibi, hiçbir ümmet tarafından temsil edilmemiştir.
Elbette bu görevi ancak, gerçek müslüman olduğu günlerde,
İslâm'ı Allah'ın dini ve yasası olarak
beşer hayatına hakim kıldığı günlerde,
bu büyük emaneti yüklendiğinin bilincinde olduğu
devrelerde, Allah'ın nizamını insanlara tatbik
etmek ve Allah'ın emaneti ile onları idare etmekle yükümlü
olduğunun bilincinde olduğu sıralarda, yerine
getirmiştir.
İhramlı
olunduğu sırada rahat avlanabilecek hayvanların
avlanma yasağı, bu ümmetin başarıyla geçtiği
sınavlardan biriydi. Yüce Allah'ın bu ümmeti bu tür sınavlarda
eğitmesi, O'nun, bu ümmeti diğer ümmetlerin arasından
seçtiğinin ve onu koruduğunun bir görüntüsüydü.
Yüce Allah, iman
edenlere bu sınavın hikmetini açıklamıştır.
"Allah kendisini görmeksizin
O'ndan kimlerin korktuğunu belirlemek için."
Görmeksizin Allah'tan
korkmak, bu akidenin müslüman gönüllerdeki ana kaidesidir.
Akide binasının, yaşam tarzının üzerinde
kurulduğu sağlam kaidedir. Yeryüzünde hilafet
görevini Allah'ın sarsılmaz nizamına uygun bir
şekilde yerine getirmenin de ana kaidesidir bu.
İnsanlar
Allah'ı görmezler. Yalnız iman ettikleri zaman O'nu, içlerinde
bulurlar. Yüce Allah, insanlar açısından gaybtır.
Fakat insanların kalpleri görmeden O'nu tanır ve
kendisinden korkarlar. Bu tüyleri ürperten hakikatin, görmeden
Allah'a iman ve O'ndan korkma hakikatının gönüllerde
yer etmesi, bundan sonra gözle görmeye ve müşahedeye
ihtiyaç duyulmayacak hale gelinmesi, şehadete denk düşecek
hatta ondan daha da ağır basacak biçimde bu gaybın
bilincine varılması, Allah'ı görmediği halde
mümini, Allah'tan başka ilah olmadığına
şahitlik etmeye sevk etmesi... Evet bu hakikatın bu
şekilde gönüllerde yer etmesi, insan denen varlığın
yücelmesinde, fıtrî yapısında mevcut olan bütün
yeteneklerini en güzel biçimde kullanmasında büyük bir aşamadır.
Bu yükselişi ölçüsünde insanın yetenekleri düzeyinde
gayb alemini tanımayan hayvanî alemden onu uzaklaştırır.
Ayrıca insanın ruhu ve duyu organlarının
ötesindeki dünyalara açılmasını, sevgisinin
sırf duyu organlarının dairesi içinde sıkışıp
kalmamasını, değerli olan ilişki ve
buluşma cihazlarının hareketsiz
kalmamasını sağlar. İnsanın, "Maddi"
hislerden oluşan hayvanî düzeyde kaybolmasına müsaade
etmez!
Bu nedenle Allah, bu
hakikatı, bu sınamanın bir hikmeti olarak göstermiştir.
Müminlere de bu hakikatı açıklamıştır
ki, onların gönülleri bu hakikatı elde emek için
harekete geçsin. Yüce Allah, ledünni bir ilimle görmeksizin
kimin kendisinden korktuğunu bilmektedir. Yalnız yüce
Allah, kendileri hakkındaki ledünni ilmiyle insanları
hesaba çekmez. Onları yalnız kendilerinin bir realite
olarak yaşadığı eylemlerden sorumlu tutar.
İnsanın bu bilgiye uygun olarak yaşaması,
Allah'ın ledün ilmini realiteler ilmine dönüştürür.
"Kim bu denemeden
sonra yasakları çiğnerse, kendisini acıklı
bir azap beklemektedir."
Müminlere sınanma
haberi verilmiş, bu sınavla
karşılaşmasının hikmeti bildirilmiş,
sınavı kaybetmemeleri için gerekli uyarı
yapılmış ve başarının bütün yolları
gösterilmişti. Bütün bunlardan sonra kim yasakları
çiğnerse, acıklı bir azaba çarptırılması
hak ve adaletin gereğiydi. Bu cezayı bizzat kendisi seçmiş
ve onu hak etmiş olurdu.
Bütün bunlardan sonra,
bu aykırı davranışın
karşılığı daha ayrıntılı
olarak yasakla başlayıp tehditle sona ermektedir: