82- İnsanlar
arasında müminlere en amansız düşman
olanların yahudiler ve Allah'a ortak koşanlar
olduğunu göreceksin. Buna karşılık müminlere
en çok sempati duyanların "Biz
hırıstiyanız" diyenler olduğunu göreceksin.
Çünkü hristiyanlar arasında Allah'a bağlı
bilginler ve din adamları varılır ve onlar büyüklük
taslamazlar.
MÜMİNLERE
KARŞI EHL-İ KİTABIN VE MÜŞRİKLERİN
TAVIRLARI
Bu bölüm, sûrenin yarısından
fazlasını kapsayan uzun konunun bir devamıdır.
Burada yahudilerden, hristiyanlardan ve müşriklerden, bu
üç kesimin peygambere (salât ve selâm üzerine olsun) ve
müslüman ümmete karşı tutumlarından söz
edilmektedir. Daha önce hem hristiyanların ve hem de
yahudilerin inanç sistemlerinin bozuk olduğuna temas
edilmiş, yahudilerin hem kendi peygamberlerine hem de son
peygambere (salât ve selâm üzerine olsun) karşı kötü
niyet beslediklerine, onlara karşı katı
tavırlar takındıklarına, peygambere
karşı müşrikleri desteklediklerine
değinilmiştir... Yahudilerin ve hristiyanların
kendi kitaplarını uygulamadıkları, Hz.
Muhammed'in (salât ve selâm üzerine olsun) kendilerine sunduğu
Kur'an'ı yalanladıklarından dolayı akide
olarak "küfre" düştükleri hükme bağlanmış
ve Tevrat'ı, İncil'i ve Rabblerinden kendilerine gönderilen
Kur'an'ı yürürlüğe koymadıkları müddetçe
hiçbir gerçeğe dayanmış olmayacakları
vurgulanmıştır.
Sonra hitap peygambere (salât
ve selâm üzerine olsun) yöneltilmiş ve Rabbinden kendisine
gönderilen vahyi müşrik, yahudi, hristiyan herkese
ulaştırması gerektiği bildirilmiştir. Bu
kesimlerin hepsi de İslâm'a girmeleri için İslâm'la
muhataptı. Ayrıca müslüman ümmete yöneltilen hitabta;
Allah'a, peygambere ve iman edenlere dost olmaları, yahudi ve
hristiyanlarla ise dost olmamaları gerektiği,
onların bir kısmının bir kısmına
dost oldukları, yahudilerin inkar edenlerle dostlukları
ve Hz. Davut ile Meryem'in oğlu Hz. İsa tarafından
lanetlendikleri belirtilmiştir.
Sûrenin geri kalan
şimdiki bölümünde ise, bütün bu grupların
peygambere (salât ve selâm üzerine olsun) ve müslüman ümmete
karşı takındıkları tavırlar dile
getirilmektedir. Ahirette hepsini bekleyen ceza
anlatılmaktadır.
Bu İslâm ümmeti,
Kur'an-ı Kerim'in direktifleri ve açıklamalarına göre,
stratejisini ve hareketini belirlemek, tüm insanlara karşı
tutumlarını bu direktiflere ve açıklamalara uygun
biçimde ayarlamak için inanıyor ve ona sahipleniyordu. Bu
kitap, İslâm ümmetine yön veren, onu harekete geçiren, kılavuzluk
eden ve yol gösteren bir kitaptı. Onun içindir ki bu ümmet
hep galipti, mağlup olmamıştı. Zira peygamberi
yüce ilahî direktifler doğrultusunda ona liderlik
ettiği andan itibaren, düşmanıyla
giriştiği savaşlarda, sürekli olarak doğrudan
Rabbanî bir liderliğe bağlı olarak hareket
etmiştir.
Bu Rabbanî direktifler
ve Kur'an-ı Kerim'in kapsadığı açıklamalar
halâ tazeliğini korumaktadır. Bugün de yarın da
İslâm'ın mesajını yüklenenler, bu
direktïflerle ve açıklamalarla sanki şu anda
kendilerine iniyormuş gibi muhatap olmak zorundadırlar.
Bu direktiflerin ve açıklamaların
ışığı altında çeşitli insan
kesimlerine, çeşitli görüşlere, ekollere, inançlara,
çeşitli kurumlara ve düzenlere, çeşitli
değerlere ve ölçülere karşı
tavırlarını belirlemek mecburiyetindedirler. Bu,
bugün böyle olduğu gibi yarın da böyle olacak ve kıyamete
kadar da öyle devam edecektir...
"İnsanlar
arasında müminlere en amansız düşman
olanların yahudiler ve Allah'a ortak koşanlar
olduğunu göreceksin...'
Ayet-i kerimenin ifadesi
Hz. Peygambere (salât ve selâm üzerine olsun) özel bir hitab
olabileceği gibi, genel geçer bir gerçeği dile getiren
genel bir hitap da olabilir. Çünkü her insanın görebildiği
apaçık bir realiteyi dile getirmektedir. Kur'an-ı
Kerim'in kendisiyle indirildiği dil olan Arapça'da bu tür
ifade biçimlerine rastlamak mümkündür. Ayet, her iki halde de,
değindiği gerçeği açık bir biçimde ortaya
koymaktadır.
Bu gerçeği
belirttikten sonra, ayetin ifade biçiminde yahudilere ortak koşanlardan
önce yer verilmesi dikkat çekmektedir. Yani iman edenlere en
amansız düşmanlar müşriklerden önce yahudilerdir.
Yahudilerin düşmanlığı müşriklerinden
daha yaman, daha acımasız daha apaçık ve düşünen
herkesin görebileceği bir realitedir. Düşmanlıkta
önce yahudiler sonra müşrikler gelir.
Evet, ifade
şekillerinde "ve" bağlacı ile
yapılan bağlamalar beraberlik ifade eder; bir
sıralama, bir öncelik sonralık anlamına gelmez.
Ancak burada yahudilerin önce kaydedilmesi, onların kökeni
ehli kitap olmaları nedeniyle iman edenlere karşı müşriklerden
daha az düşman olmaları gerektiği şeklindeki
anlayışla beraber ele alındığında bu
öne alışın, özel bir önemi olduğunu ve Arap
ifade biçimde "ve" ile yapılan atıflardan
farklı bir ifade tarzı olduğunu kestirebiliriz.
Çünkü bu öne alış en azından onların Ehl-i
Kitap oluşlarının, bir vakıa olan gerçeği,
yani onların da aynı Allah'a ortak koşanlar gibi
iman edenlere amansız düşman kesildikleri gerçeğini
değiştirmediğine dikkat çekmektedir. Bunun
"en azından" böyle olduğunu söylüyoruz.
Fakat böyle söylemiş olmak yahudilerin düşmanlıkta
Allah'a ortak koşanları da geçebileceği ihtimalini
ortadan kaldırmaz.
İnsan bu Rabbani açıklamayı,
İslâm'ın doğuşundan günümüze kadar somut
tarihi gerçeklerle açıklamaya çalıştığında,
yahudilerin iman edenlere karşı düşmanlığının,
müşriklerin düşmanlığına oranla daha
amansız, daha katı, daha ısrarlı ve daha köklü
olduğuna karar vermede asla tereddüt etmez!
Yahudiler, Medine'de ilk
İslâm Devleti kurulduğu andan itibaren İslâm'a
karşı düşmanca tavır koydular. İslâm
ümmetinin ilk ümmet olduğu günden itibaren ona karşı
tezgahlar kurdular. Kur'an-ı Kerim'in bu düşmanlık
ve düzenbazlıklara ilişkin açıklamaları ve
işaretleri yahudilerin tarih boyunca İslâm'a,
peygamberimize (salât ve selâm üzerine olsun) ve müslüman
ümmete karşı giriştikleri sürekli savaşı,
on dört asra yakın bir zamandır bir an dahi sönmeyen
ve bugün hâlâ yeryüzünün her bölgesinde bütün
şiddetiyle devam eden savaşı, tek başına
aydınlatmaya yeterlidir.'
Hz. Peygamber Medine'ye
vardığında ilk iş olarak yahudilerle bir arada
yaşama anlaşması yapmış ve onları
ellerindeki Tevrat'ı tasdik edene; İslâm'a çağırmıştı.
Fakat onlar bu anlaşmaya bağlı
kalmamışlardı. Nitekim tarih boyunca her zaman
Rableriyle ve daha önceki peygamberleriyle yaptıkları
her sözleşmeyi bozmuşlardı. Hatta onlar
hakkında Allah buyuruyor ki:
"Biz sana öyle
gerçekler, açıklayıcı ayetler indirdik ki,
onları sadece fasıklar inkar eder."
Onlar ne zaman bir ahit
yaptılar ise aralarından bir grup onu bozup bir yan;a
atmadı mı? Aslında onların çoğu inanmaz.
Onlara Allah
katından önlerindeki kitabı onaylayan bir peygamber
gelince, kendilerine kitap verilenlerin bir grubu, Allah'ın
kitabını hiç bilmiyorlarmış gibi onu
arkalarına attılar.
Allah'ın Evs ve
Hazreç kabilelerini İslâm'da birleştirdiği günden
itibaren İslâm ve müslümanlara karşı düşmanlıklarını
gizlediler. Artık yahudiler, onlar üzerinde ne olumlu ne de
olumsuz hiçbir etkiye sahip değildi. Müslüman ümmetin
liderliği belirginlik kazanıp Hz. Muhammed'in (salât ve
selâm üzerine olsun) dizginleri eline aldığı günden
itibaren yahudilerin otoritesine yer kalmamıştı.
Onlar yahudi düzenbazlık
dehasının ortaya koyduğu, Babil'deki esaretin,
Mısır'daki köleliğin ve Roma Devleti'ndeki
ezikliğin kendisine kazandırdığı her çeşit
silah ve vasıtayı kullanmıştı. İslâm,
tarih boyunca ulusların ve inançların kendilerine
uyguladığı baskıdan sonra, onlara geniş
imkanlar tanımasına rağmen, onlar ilk gününden
itibaren İslâm'ın nezaketini en çirkin tuzaklarla, en
alçak hilelerle geri çevirmişlerdi.
Arap
yarımadasında Allah'a ortak koşan bütün güçleri
İslâm'a ve müslümanlara karşı
kışkırtmıştı. Birbirinden
apayrı kabileleri müslüman kitleye karşı
savaşmak için, bir araya getirmeye çalışmışlardı.
İnsanların müslüman
olduğu devirlerde İslâm, onları hakkın gücü
ile mağlup edince, İslâm'a karşı daha sinsi düzenbazlıklara
yönelip, kitaplarına uydurma şeyler sokmaya çalıştılar.
Öyle ki bu tahrifatta yüce Allah'ın korumayı garanti
ettiği Kur'an-ı Kerim dışında
yakasını kurtarabilen tek İslâm kitabı
kalmamıştır. Ayrıca müslümanların
safları arasında ayrılık tohumlarını
ektiler. Daha yeni olarak İslâm'a girenleri, İslâm'ı
henüz iyice kavrayamamış müslüman ülkelerden birtakım
kimseleri kullanma metoduyla, fitneyi körüklemeye çalıştılar.
Dünyanın çeşitli ülkelerindeki İslâm düşmanlarını
bu dine karşı kışkırtarak da bir
takım komplolar hazırladılar. Onların bu
tavırları son asra kadar değişmeden geldi.
Şimdi onlar yeryüzünün her tarafında İslâm'a
karşı yürütülen savaşın liderliğini
yapıyorlar. Bu kapsamlı savaşta hem Haçlıları
hem putperestleri kullananlar, yeni akımlar oluşturan ve
müslümanların adlarını taşıyan
bazı kimseleri kahraman yapanlar, bu dinin temellerinden her
birini yok etmek; Haçlı-Siyonist bir savaş vermek için,
bu kahramanları ileri sürenler de yine onlardır!
Ve gerçekten yüce Allah
doğru söylemiştir: "İnsanlar
arasında müminlere en acımasız düşman
olanların yahudiler ve Allah'a ortak koşanlar
olduğunu göreceksiniz."
Medine'de kurulan
İslâm Devleti'ne karşı düşman kitlelerini
kışkırtan, Beni Kurayza ve diğer yahudiler ile
Mekke'deki Kureyş ve Arap yarımadasındaki
diğer kabileleri birleştiren yahudidir.
Hz. Osman'ın (Allah
ondan razı olsun) ölümü ile sonuçlanan ve ondan sonra baş
gösteren iç çekişmelerde göze çarpan fitne olayında
halk kitlelerini kışkırtan, dağınık
kitleleri birleştiren ve doğru yanlış haberler
yayan yahudilerdir.
Hz. Peygamber'in (salât
ve selâm üzerine olsun) hadislerine, rivayetlere ve İslâm
tarihine uydurma ve yalan şeyler katmaya önderlik eden
yahudidir. Bunu izleyen ve yeryüzünün herhangi bir yerinde
ortaya çıkan İslâmî direnişin öncülerine karşı
başlatılan savaşın arkasında yahudi
vardır.
Sonra, ateist-materyalist
ideolojinin arkasında olan yahudidir. Hayvanî seksüel
duyguların, serbestliğini öngören görüşlerin
arkasında yahudi vardır. Tüm kutsal şeylere ve
sınırlamalara karşı olan,
yıkıcı görüşlerin çoğu yahudi
tezgahıdır!
Yahudilerin İslâm'a
karşı başlattıkları savaş, Allah'a
ortak koşanların ve putperestlerin eskisi ve yenisiyle
İslâm'a karşı verdikleri barbarca savaşlardan
daha uzun boylu ve daha geniş çaplı olmuştur.
Allah'a ortak koşucu olan Araplarla girişilen
savaş, bütünü ile yirmi yıldan fazla bir zaman
almamıştı. Pers İmparatorluğu'yla
girişilen savaş da ancak bu kadar zaman
almıştı. Bu asırda ise, Hint
putperestliğiyle İslâm arasındaki
savaşın şiddetli bir savaş olduğu açık
olmasına rağmen, bu savaşın şiddeti,
Siyonizmin İslâm'a karşı sürdürdüğü savaşın
şiddetine ulaşmamıştır. Marksizm de bu
uluslararası savaşın bir boyutudur. Yahudilerin
İslâm'a karşı başlattığı sürekli
ve geniş kapsamlı savaşın, ilerde
değineceğimiz Haçlı savaşlarından
başka bir benzerine rastlanamaz.
Yüce Allah'ın "İnsanlar
arasında müminlere en acımasız düşman
olanların yahudiler ve Allah'a ortak koşanlar
olduğunu göreceksin" dediğini işitir ve
metinde yahudilerin, ortak koşuculardan önce kaydedildiğine
dikkat eder, sonra da tarihi realiteyi gözden geçirirsek,
yahudilerin, neden ortak koşuculardan daha önce yer aldığını,
Allah'ın buna ilişkin hikmetini bir ölçüde
kavrayabiliriz!
Bu yahudilerin, çirkin,
iğrenç karakteridir. Sürekli olarak gönüllerinde İslâm'a
ve peygamberimize karşı bir kin beslemişlerdir. Bu
nedenle Allah peygamberini ve müslümanları onlardan
sakındırmıştır. Yahudilerin bu çirkin ve
iğrenç karakteri ile İslâm ve İslâm'ı en güzel
biçimde yaşadıkları sırada müslümanlardan
başkası baş edememiştir. Bu çirkin ve
şirret karakterden dünyayı ancak İslâm
kurtarabilir, insanlar ona teslim olduğu gün.
"Buna karşılık
müminlere en çok sempati duyanların "Biz
hristiyanız" diyenler olduğunu göreceksin.
Çünkü hristiyanlar arasında Allah'a bağlı
bilginler ve din adamları vardır ve onlar büyüklük
taslamazlar."