61- Bunlar yanınıza
geldiklerinde, "inandık " dediler. Oysa
yanınıza, kafir olarak girmiş ve yine kafir olarak
çıkmışlardır. Allah onların gizli
tuttukları duygu/arı herkesten iyi bilir. "
62- Onlardan çoğunun
günahta, ölçüleri aşmakta ve haram yemekte birbirleriyle
yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları
şey ne kadar kötüdür.
63- Allah'a bağlı
bilginler ile din adamları bunları günah söz
söylemekten ve haram mal yemekten sakındırsalar ya!
Yaptıkları şey ne kadar kötüdür.
64- Yahudiler "Allah'ın
eli sıkıdır" dediler. Bu sözlerinden ötürü
elleri bağlansın. onlara lanet olsun! Tersine O'nun iki
eli de açıktır, dilediği gibi verir. Rabbin
tarafından sana indirilen ayetler onların çoğunun
azgınlığını ve kafirliğini
arttıracaktır. Onların arasına kıyamet gününe
kadar sürecek bir düşmanlık ve kin saldık. Ne
zaman savaş ateşini körüklediler ise, Allah onu
söndürmüştür. Onlar yeryüzünde hep fesad, bozgunculuk
peşinde koşarlar. Oysa Allah bozguncuları sevmez.
Bu ibareler,
Kur'an'ın eşsiz ifade tarzı uyarınca hareketli
tablolar ve canlı sahneler meydana getirmektedir. Bu ayetleri
okuyan, yüzyılların ötesinden -aynı düşünceyle-
Kur'an'ın sözünü ettiği bu topluluğu, -tercih
edilen görüşe göre- yahudileri seyredebilir. Çünkü
ayetlerin akışı onlardan söz etmektedir. Bu arada
Medine'deki bazı münafıkların kastedildiği de
düşünülebilir. Müslümanlara gelip "inandık"
demeleri göz önüne getirilebilir. Müslümanların
yanına girerken ve çıkarken
dağarcıklarında taşıdıkları
şeyin karşıtını dilleriyle söylemelerine
rağmen, dağarcıklarında "küfrü"
sakladıkları, girerken, çıkarken onu
taşıdıkları göz önüne getirilebilir.
Belki de bunlar, geceleri
komplolar kurup, kimisi kimisine; "sabahleyin Kur'an'a inanın
akşamleyin de inkar edin, belki dönerler" diyen
yahudilerdir. Bu kargaşa ve iğrenç olduğu kadar
aşağılık kuşkulandırma ile, müslümanları
dinlerinden döndürebileceklerini umuyorlardı.
"Allah onların
gizli tuttukları duyguları herkesten iyi bilir."
Bunu yüce Allah
söylüyor, çünkü gerçektir. Bir de müminlerin Allah'ın
desteğine güvenmeleri, düşmanlarının
tuzaklarından koruyacağından emin olmaları ve
O'nun ilmiyle bu gizli tuzakları
kuşattığını bilmeleri amaçlanmaktadır.
Sonra vazgeçerler diye, bu tür komploları kuranlar da
tehdit edilmektedir.
Ayetin
akışı, hareketlerini gözle görülebilir biçimde
çizmektedir. İfadede bunlar, açıkça seyredilebilir.
"Onlardan çoğunun
günahta, ölçüleri aşmakta ve haram yemekte birbirleri ile
yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları
şey ne kadar kötüdür."
"Musarea" işdeş
kipindendir. Topluluğu günah, düşmanlık ve haram
yemekte yarışır olarak tasvir etmektedir. Bu,
iğrendirmek ve aşağılamak için çizilen bir
tablodur. Ancak, fesat yaygınlaştığı,
değerler yok olduğu ve kötülük her tarafı
kapladığı her zaman ki toplumların,
sosyo-psikolojik durumlarından birini tasvir etmektedir. Böyle
bir duruma gelmiş toplumlara baktığında insan,
güçlüsüyle, zayıfıyla, içindeki her ferdin
kötülükte, günah ve düşmanlıkta
yarıştığını görecektir. Günah ve
düşmanlık, bu tür aşağılık,
bozulmuş toplumlarda sadece güçlülere özgü bir davranış
değildir. Güçsüzler de bu suçu işlerler. Bunlar da günah
akımına kapılırlar ve haksızlık
yapabilirler. Doğal olarak güçlülere, haksızlık
yapamazlar. Bunlar da birbirlerine haksızlık yaparlar.
Allah'ın yasaklarını çiğnerler. Çünkü
bozulmuş toplumlarda yöneten, yönetilen, hiç kimsenin
korumadığı serbest bölge burasıdır.
Dolayısıyla bozulduğu zaman, günah ve haksızlık,
toplumun özelliği olur. Bu tür toplumların işi, günah
ve haksızlıkta yarışmaktır.
O günkü yahudi toplumu
da böyleydi. Böyle haram yiyorlardı. Nitekim haram yemek,
yahudinin her zamanki özelliğidir.
"Yaptıkları
şey ne kadar kötüdür."
Ayetlerin akışı,
şeriatı uygulamayı üstlenen Allah'a bağlı
kimselerin ve dini bilimleri öğretmeyi üzerine almış
bilginlerin, tüm bunlara sessiz kalışlarını,
kavmin günah ve haksızlıkta
yarışmalarına, haram yemelerine ses çıkarmayıp,
kötülükte yarışmaktan alıkoymamalarını
kınarken, bozulmuş toplumlarının karakteristik
özelliklerinden bir diğerine işaret etmektedir:
"Allah'a
bağlı bilginler ile din adamları bunları, günah
söz söylemekten ve haram mal yemekten sakındırsalar ya!"
Bu özellik, toplumda
günah ve haksızlığın
yaygınlaşmasına, şeriat ve dini bilgileri
üstlenen kimselerin ses çıkarmayışı özelliği,
yıkılmağa yüz tutmuş bozuk toplumların
karakteristik özelliğidir. İsrailoğulları da,
Kur'an-ı Kerim'in haklarında buyurduğu gibi:
"İşledikleri
kötülüklerde birbirlerini sakındırmazlardı."
(Maide Suresi, 74)
İyi, faziletli,
canlı, güçlü ve dayanışmalı toplumun
özelliği; iyiliği emr, kötülüğü yasaklamanın
yaygın oluşudur. İçinde iyiliği emreden ve kötülüğü
yasaklayan kimselerin bulunmasıdır. Aynı
şekilde iyilik emrini ve kötülüğün yasaklanışını
dinleyecek kişilerin de bulunmasıdır. Ayrıca
bu toplumun geleceği o kadar güçlüdür ki, içindeki sapıklar,
bu emir ve yasağı engellemeye ve iyiliği emredip, kötülüğü
sakındıran kimselere eziyet etmeye cesaret edemezler.
Nitekim yüce Allah,
müslüman ümmeti nitelendirirken şöyle buyurmaktadır:
Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en
hayırlı ümmetsiniz, iyiliği emreder, kötülükten
sakındırır ve Allah'a inanırsınız.
(Al-i İmran Suresi, 110)
İsrailoğullarını nitelendirirken şöyle
buyurmaktadır: İşledikleri kötülüklerde
birbirlerini sakındırmazlardı (Maide Suresi, 79) Bu
iki özellik, toplumu ve iki grubu birbirinden ayıran
arakesittir.
Burada ise, günah ve
haksızlıkta yarışılmasına, haram
yenmesine ses çıkarmayan dolayısıyla, korumak
zorunda oldukları Allah'ın kitabında yeralan,
hakkı savunmamaları nedeniyle Allah'a bağlı
kimselere ve din bilginlerine yönelik bir kınama yer
almaktadır.
Aslında bu, dine
inanan herkese yapılan uyarıcı bir çağrıdır.
Çünkü toplumun dirliği ya da bozulması,
şeriatın ve din ilimlerinin korunmasına ve
iyiliğin emredilmesi, kötülükten sakındırmak görevinin
yerine getirilmesine bağlıdır. Ancak bu iş,
daha önce bu tefsirde dediğimiz gibi, emredip yasaklama
yetkisine sahip bir otoriteyi gerektirmektedir. Çünkü emretmek
ve yasaklamak, davet etmekten farklı bir şeydir. Davet
etmek açıklamaktır. Emredip yasaklama ise, egemenliktir.
Buna göre, iyiliği emredip kötülüğü yasaklayanların,
bu emir ve yasaklarının toplum içinde bir değerinin
olması için, otoriteyi ellerinde bulun-durmaları
gerekir. Yoksa bütün iş sözde kalır.
En iğrenç
şekliyle günah olan sözlerine örnek olarak, Kur'an-ı
Kerim, ahmak ve melun yahudilerin şu sözlerini anlatmaktadır:
"Yahudiler, "Allah'ın
eli sıkıdır" dediler. Bu sözlerinden ötürü
elleri bağlansın, onlara lanet olsun. Tersine, O'nun iki
eli de açıktır, dilediği gibi verir."
Bu, yahudilerin yüce
Allah'a ilişkin yanlış düşünceleridir.
Kur'an-ı Kerim, bu tür yanlış düşüncelerinden
bir çoğunu anlatmıştır. Allah yolunda harcama
yapmaları istendiğinde, "Allah fakir biz ise
zenginiz" demişlerdi. Nitekim "Allah'ın eli
sıkıdır" diyorlardı. Bunu cimriliklerine
neden gösteriyorlardı. İddialarına göre Allah,
onlara ve insanlara çok az mal veriyordu. O halde, nasıl
hayır amaçlı harcama yapsınlardı?
Duyguları o kadar
yanılmış, kalpleri o denli
katılaşmış ki, kastettikleri bozuk ve
yalancı anlam olan cimriliği, doğrudan doğruya
ifade etmeyip, daha çirkin, küstahça saldırgan ve kafirce
bir söz seçiyorlar: "Allah'ın eli
sıkıdır" diyorlar.
Gelen cevapta
onların, bu sıfatı hakkettikleri belirtilmektedir.
Söylediklerine karşılık lanetlendikleri,
Allah'ın rahmetinden kovuldukları bildirilmektedir.
"Bu sözlerinden
ötürü elleri bağlansın, onlara lanet olsun!"
Öyle de oldular. Allah'ın
yarattıkları arasında en cimri, en mal tutkunu
kişilerdir.
Ardından bu bozuk ve
hastalıklı düşünce düzeltilmekte, yüce Allah
üstün sıfatlarıyla vasfedilmektedir. O, kullarına
lütfundan hesapsız bağışlar:
"Tersine, O'nun iki
eli de açıktır, dilediği gibi verir.."
Yaratıklara yönelik
bitmez tükenmez bağışı, açıkça
görülmektedir. Açık el, tükenmez lütuf ve bol bağış
buna şahittir. Her dil bunu söylemektedir. Ancak yahudi bunu
görmez. Çünkü o, mal toplamak ve arttırmak, cimrilik,
nankörlük ve iğrenç sözler söylemekle meşguldür.
Allah hakkında bu tür sözler söylemekten çekinmez.
Yüce Allah, peygamberlik
için seçilmesinden dolayı ve bu peygamberliğin
onların eski, yeni bazı kirli çamaşırlarını
ortaya çıkarmasından ötürü, kendisine duydukları
kin ve öfke nedeniyle bu kavmin ilerde sergileyeceği
tavırları, peygamberine anlatmaktadır:
"Rabbin
tarafından sana indirilen ayetler onların çoğunun
azgınlığını ve kafirliğini
arttıracaktır."
Kin ve kıskançlık
nedeniyle, yüce Allah'ın, peygamberine indirdiği
kitapta durumlarını ortaya çıkarması
sebebiyle, birçoklarının azgınlık ve küfrü
artacaktır. Çünkü onlar, imandan yüz çevirmişlerdir.
Karşıt tarafta yer almaları kaçınılmazdır.
Cimrilik ve kötülüklerinin, küstahlıklarının ve
küfürlerinin artması doğaldır.
Dolayısıyla peygamber, müminler için rahmet, inkarcılar
için de bir ağırlıktır.
Sonra yüce Allah, takdir
edip aralarına saldığı, düşmanlık
ve öfkeleşmekten, son derece kızgın alevli
tuzaklarını boşa çıkarmasını ve müslüman
cemaate karşı giriştikleri kızgın
savaştan yenilgiyle döneceklerini ant almaktadır
peygamberine.
"Onların
arasında kıyamet gününe kadar sürecek bir düşmanlık
ve kin saldık. Ne zaman savaş ateşini körüklediler
ise, Allah onu söndürmüştür."
Kuşkusuz, yahudi
grupları birbirlerine düşmandırlar. Her ne kadar günümüzde,
dünya yahudilerinin dayanışma içinde oldukları ve
İslâm memleketlerine karşı savaş
başlatıp başarıya ulaştıkları görülse
de, kısa bir zaman dilimini ve gerçeği tümüyle
içermeyen görünüşü dikkate almamamız gerekmektedir.
Çünkü 1300 seneden beri, hatta İslâm öncesinden beri
yahudiler, düşmanlık,
aşağılanmışlık ve parçalanmışlık
içinde hayat sürdürüyorlar. Çevrelerine ne kadar dayanak
dikerlerse diksinler, sonları yine böyle olacaktır.
Ancak her konumun anahtarı yüce Allah'ın, onlarla
vaadini gerçekleştirdiği mümin topluluğun
varlığına bağlıdır. Allah'ın
vaadini karşılayacak, O'nun kaderine perde olacak ve yüce
Allah'ın onlarla yeryüzünde dilediğini gerçekleştireceği
günümüzün müslüman topluluğu nerede?
Müslüman ümmet
İslâm'a döndüğü, İslâm'a gerçek anlamda inandığı,
hayatını bütünüyle sistemine ve şeriatına
dayandırdığı gün, işte o gün, yüce
Allah yaratıklarının en kötüleri aleyhindeki
müminlere yönelik vaadini gerçekleştirecektir. Yahudiler
bunu biliyorlar. Bu yüzden, yeryüzünün her karış
toprağında ortaya çıkan İslâmî diriliş
hareketlerinin üzerine dağarcıklarındaki tüm
kötülük ve hilelerle çullanıyorlar, ellerindeki her
zorbalık ve saldırganlığı devreye
sokuyorlar. Kendi elleriyle değil ancak, işbirlikçilerinin
elleriyle vahşi ve iğrenç darbeler vuruyorlar. Mümin
topluluk hakkında bir sözleşme ve antlaşma gözetmezler.
Ancak Allah, karşı konulmaz egemenliğin sahibidir
ve Allah'ın vaadi kesinlikle gerçekleşecektir:
"Onların
arasına kıyamet gününe kadar sürecek bir düşmanlık
ve kin saldık. Ne zaman savaş ateşini körüklediler
ise, Allah onu söndürmüştür."
Yüce Allah'ın,
yahudide somutlaşan kötülük ve bozgunculuğu durdurup
ortadan kaldırıp göndermesi kaçınılmazdır.
Çünkü Allah, yeryüzünde bozgunculuk yapılmasını
sevmez. Bu yüzden yüce Allah'ın sevmediği şeyi
ortadan kaldırıp süpürecek kullarını göndermesi
bir zorunluluktur:
"Onlar yeryüzünde
hep fesad, bozgunculuk peşinde koşarlar. Oysa Allah
bozguncuları sevmez."
Dersin sonunda, büyük
bir iman kuralı yer almaktadır. Yeryüzünde Allah'ın
dinini yerleştirmenin anlamının, müminin hem
dünya hem de ahiret hayatı, için dirlik, kazanç ve kurtuluş
olduğuna ilişkin bir kural yerleştirilmektedir. Din
ile dünyayı ayırmak söz konusu değildir. Dünya
ile ahireti de ayırmak mümkün değildir. Çünkü
İslâm, dünya ve ahiret için, dünya ve din için
gönderilmiş bir sistemdir. Bu büyük iman kuralı,
Kitap Ehli'nin Allah'ın dininden sapmalarından, haram
yemelerinden ve şu yeryüzü nimetlerinden herhangi birini
elde etmek için, kelimeleri yerlerinden oynatmalarından söz
edilmesi münasebetiyle yer almaktadır. Şayet onlar,
Allah'ın yolunu seçselerdi, Allah'ın dinine uymak,
yerde ve gökte, dünya ve ahirette onlar için çok daha yararlıdır.