57- Ey müminler, sakın
sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve
kafirlerden dininizi alaya alanları, eğlence konusu
yapanları dost edinmeyiniz. Eğer gerçekten mümin
iseniz, Allah'tan korkunuz.
58- Birbirinizi namaza
çağırmak için ezan okuduğunuz zaman, onlar bu çağrınızı
alaya alırlar, eğlence konusu yaparlar. Bu
davranış onların aklı başında
olmayan kimseler olmalarından kaynaklanıyor.
Bu, kendisinde müminin
hamiyeti bulunan herkesi etkileyen bir durumdur. Dini alaya alındığında
ibadet ve namazı eğlence konusu
yapıldığında, Rabbinin huzurunda durduğu
an, oyun ve eğlence konusu yapıldığında,
tüm onurunun kırıldığını gören
müminin... Müminlerle, bu tür çirkin bir davranışı
yapanlarla, akılsızlıklarından ötürü böyle
bir suçu işleyenlerle dostluk yapmak mümkün müdür?
Allah'ın dinini ve müminlerin Allah'a yönelik ibadetlerini,
aklı başında bir insan alaya alamaz. Çünkü akıl,
-sağlıklı ve doğru olduğu zaman-
çevresindeki her şeyde Allah'a inanmanın
işaretlerini görür. Ancak bozulup sapıttığı
an, bu işaretleri göremez olur. Çünkü böyle bir durumda,
onunla varlıklar arasındaki ilişki bozulmuştur.
Oysa tüm varlıklar, kulluk ve ululanmayı hakkeden bir
ilahın varlığına işaret etmektedir.
Aynı zamanda akıl, sağlıklı, doğru
olduğu zaman, evrenin ilahına yönelik kulluğun güzelliğini
ve üstünlüğünü algılayacaktır. Eğer
sağlıklı ve tutarlı ise, Allah'a yönelik
kulluğu oyun ve eğlence konusu yapmayacaktır.
Bu alaya alma ve
eğlence konusu yapma, Kur'an-ı Kerim'in peygamberimizin
(salât ve selâm üzerine olsun) kalbine o günkü müslüman
kitle için indiği dönemde, kafirlerden, Ehli Kitap'tan da
özellikle yahudilerden kaynaklanıyordu. Peygamberimizin
hayatında hristiyanlardan böyle bir davranışın
meydana geldiğine ilişkin bir belgeye rastlamıyoruz.
Ancak, yüce Allah, müslüman kitle için düşünce ve hayat
sistemini dayandıracağı sürekli bir kural
belirliyor. Kuşkusuz yüce Allah, tarih boyunca, müslüman
nesillerin karşılaşacakları durumları
biliyordu. İşte biz, sayıca tüm kafirlerden,
yahudilerden daha fazla olan ve kendilerine hristiyan diyenlerden
oluşan, bu dinin ve müslüman cemaatin düşmanlarını
gördük, görüyoruz. Bunlar da -onlar gibi- İslâm'a düşmanlıkta
paylarını almışlardır. Ardarda geçen asırlar
boyu İslâm'a, tuzaklar kurmuşlardır. Hz. Ebu Bekir
(r.a) ve Hz. Ömer (r.a) döneminde İslâm'ın Roma
Devleti ile çarpışmasından beri kesintisiz bir
savaşa tutuşmuşlardır, İslâm'a karşı.
Bir süre "Haçlı seferleri, ardından hilafeti
ortadan kaldırmak için Haçlı devletlerinin yeryüzünün
her tarafından saldırıya geçtikleri "Doğu
sorunu" şeklinde sürdü bu savaş. Bir ara, Haçlıların
içlerinde gizledikleri ancak, kimi zaman ağızlarından
kaçırdıkları sömürgeciliğe zemin
hazırlayan ve ona dayanan "Misyonerlik"
şeklinde sürdü. Sonra bu kızgın savaş, yeryüzünün
hangi bölgesinde olursa olsun ortaya çıkan İslâmî
diriliş hareketlerine karşı sürmektedir. Bu saldırıların
tümünde yahudiler, hristiyanlar, kafir ve putperestler birlikte
hareket etmişlerdir.
Bu Kur'an, kıyamete
kadar müslümanların yol gösterici kitabı olması
için gelmiştir. İtikadî düşüncelerini kurduğu
gibi, toplumsal düzenlerini de kurmaktadır bu kitap.
Aynı zamanda hareket stratejilerini de belirlemektedir.
İşte bakın, Allah'tan, O'nun peygamberinden ve müminlerden
başkasını dost edinmemelerini öğretmektedir.
Yahudi, hristiyan ve kafirlerle dostluk kurmalarını
yasaklamaktadır. Bu sorun karşısında, en kesin
tavrı takınmaktadır. Çeşitli yöntemlere başvurarak,
bu derece genişçe ele almaktadır.
Kuşkusuz bu din,
taraftarlarına hoşgörülü olmayı, Ehli Kitap'la,
özellikle kendilerine hristiyan diyenlerle ilişkilerinde,
iyi davranmalarını emretmektedir. Ancak bunlarla dostluk
kurmalarını yasaklar. Çünkü hoşgörü ve iyi ilişkiler,
ahlâk ve yaşam tarzı sorunudur. Dostluk, yardım
demektir. iki grubun yardımlaşması demektir. Müslümanlarla
Kitap Ehli -diğer tüm kafirlerde olduğu gibi-
arasında işbirliğinin bulunmasıdır. Daha
önce de değindiğimiz gibi, müslümanın
hayatında yardımlaşma, din için ve onun sisteminin
ve düzeninin insanların hayatında kurulmasını
sağlamak amacıyla yapılan cihad için geçerlidir.
Bu konuda, müslümanlarla müslüman olmayanlar arasında bir
işbirliği olabilir mi? Nasıl olabilsin ki?
Bu, kesin ve net bir
sorundur, cıvıklığı kabul etmez. Bu
konuda yüce Allah, kesin bir ciddiyetten, müslümanın dini
konusunda takınması gereken tavra yakışır
bir ciddiyetten başkasını kabul etmez.
Müminlere yönelik üç
çağrı bitince hitap, Ehli Kitab'a karşı
şu soruları sorması için peygamberimize
yönelmektedir: Niçin müslümanları yadırgıyorlar?
Allah'a inanmalarından, Ehli Kitab'a indirilmiş olana ve
Ehli Kitap'tan sonra müslümanlara indirilene inanmalarından
başka bir nedenden dolayı mı onlardan
hoşlanmıyorlar? Müslümanlar inandıklarından,
onlar da -Ehli Kitap olarak- yoldan çıkmış
olmalarından başka bir nedenle mi nefret ediyorlar? Bu,
utandırıcı bir karşılamadır.
Aynı zamanda düşmanlığın asıl
nedenini ve yol ayırımını da ortaya çıkarmakta,
herşeyi açıklayıp kestirip atmaktadır: