46- Bu peygamberlerin ardından
kendisinden önce gelen Tevrat'ı onaylayıcı olarak
Meryemoğlu İsa'yı gönderdik; O'na doğru yol
bilgisi ile ışık içeren, önündeki Tevrat'ı
onaylayan, takvalılar için yol gösterici ve öğüt
olan İncil'i verdik.
47- İncil ümmeti,
Allah'ın bu kitapta indirdiklerine göre hüküm versin. Kim
Allah'ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermez ise
onlar fasıkların, doğru yoldan çıkmışların
ta kendileridir.
Meryemoğlu İsa,
İncil'i bir yaşam düzeni, hüküm verilecek bir
şeriat olsun diye getirmişti. İncil'de, Tevrat
şeriatındaki bazı meselelerde küçük değişiklikler
dışında yasamaya ilişkin yeni esaslar
bulunmuyordu. Ama İncil, önündeki Tevrat'ı
onaylayıcı olarak indirilmişti. Söz konusu
meselelerdeki küçük değişiklikler arasında,
Tevrat şeriatını da yine kabul ediyordu. İncil
de, bir doğru yol kılavuzu, bir
aydınlatıcı, bir öğüt olarak indirilmişti.
Ama kimlere? Elbette ki takvalı insanlara... Takvalılar,
Allah'ın kitaplarının birer doğru yol
kılavuzu, birer ışık, birer öğüt olduğunu
kavrayanlardır. Onlar, yürekleri Allah'ın kitabı
sayesinde doğru yolu bulmuş, aydınlanmış
kimselerdir. Onlar, yürekleri bu kitaptaki doğru yolu ve
ışığı algılayabilmiş
kimselerdir. Ancak, yürekleri taşlaşmış, körelmiş
ve algılama gücünü yitirmiş kişilere gelince...
Onlar öğütten anlamazlar. Ayetlerin anlamını
kavrayamazlar. Ayetlerdeki buyrukların esprisini
kavrayamazlar. İnancın ne denli güzel olduğunu
bilemezler. Kitabın doğru yol kılavuzu
oluşundan, aydınlatıcılığından
faydalanamazlar. Doğru yolu bulamazlar. Gerçek bilgiye kavuşamazlar.
Kitab'ın çağrısına olumlu yanıt
vermezler. Gerçi ışık, önlerindedir. Ama,
ışığı görebilmek için açık bir göz
gerekir. Doğru yol, önlerindedir. Ama onu kavrayabilmek
için aydınlanmış bir ruh gerekir. Öğüt,
önlerindedir. Ama ondan yararlanabilmek için bilinçli bir kalp
gerekir.
Allah, İncil'i bir
doğru yol kılavuzu, bir aydınlatıcı,
takvalılar için bir öğüt, İncil ümmeti için
bir yaşam düzeni, hüküm verebilecekleri bir şeriat
olsun diye indirmiştir. Bir başka deyişle bu kitap
sadece İncil ümmetine özgüdür. Tüm insanlığa gönderilmiş
bir kitap değildir. İslâm dininden önceki, her kitap,
her peygamber için aynı olgu söz konusudur. Ancak
İncil'de -ki bu bir bakıma Tevrat'ta demektir-
Kur'an'ın hükmüne uyan şeriat esasları, yine
İslâm şeriatı demektir. Nitekim, bunu kısas
cezasına ilişkin hükümlerde görmüştük.
Dolayısıyla
İncil'e inananların, Allah'ın İncil'de
belirlediği ve Tevrat'taki şeriattan da
onayladığı esaslar doğrultusunda hüküm
vermeleri gerekiyordu:
"İncil ümmeti,
Allah'ın bu kitapta indirdiklerine göre hüküm versin."
Bu konuda kural, sadece
Allah'ın indirdiklerine göre hüküm vermektir.
Hristiyanlar ve yahudiler
-İslâm öncesinde- Tevrat ve İncil'in gereklerini
yerine getirmemişlerse ve -İslâm sonrasında- Allah
katından gönderilen Kur'an doğrultusunda harekât
etmemişlerse, neticede bir hiçtirler. Tüm bu kitaplarda tek
bir şeriat söz konusudur. Onlar bu şeriata uymakla yükümlüdürler.
Allah'ın, tek bir harfi bile olmaksızın
korunmuş son şeriatı da İslâm'dır:
"Allah'ın
indirdiği ayetlere göre hüküm vermeyenler, fasıkların,
doğru yoldan çıkanların ta kendileridirler."
Buradaki nassta da yine
genel ve kesin bir ifade kullanılıyor. Yalnız
burada, daha önceki "kâfirler" ve "zalimler"
biçimindeki niteliklere, "fasıklar" diye bir
yenisi daha ekleniyor. Bu, daha önceki ayetlerde bahsedilenlerden
farklı bir topluluk ya da değişik bir durum söz
konusu olduğu anlamında değildir. Durum yine
aynıdır. Olay, bu ayetle, hangi ulustan ve hangi
kuşaktan olursa olsun Allah'ın indirdiği ayetlere göre
hüküm vermeyen kişiye, daha önceki iki niteliğe ek
olarak, yeni bir niteliğin daha eklenmesinden ibarettir.
Küfür, Allah'ın
şeriatını reddederek O'nun
ilahlığını inkâr ederek olur. Zulüm,
insanları Allah'ın belirlediği şeriat
dışında bir şeriata uymaya zorlamak ve
onların yaşamlarında kargaşaya, bozguna neden
olmakla işlenir. Fasıklık ise, Allah'ın
sistemini bırakıp başka bir sisteme tabi olmak
demektir. İşte ilk fiil, bu niteliklerin her üçünü
de kapsamakta ve söz konusu fiili işleyen kişi her üç
niteliği de -aralarında hiçbir ayrım
yapılmaksızın- bütünüyle haketmektedir.
NİHAİ MESAJ
Nihayet sıra,
Allah'ın insanlığa gönderdiği son mesaja, son
şeriata gelmiştir. Bu şeriat insanlığa
"İslâm"ı nihaî biçimiyle sunmaktadır.
İslâm, kendi şemsiyesi altında toplayan bir nihâî
kaynak olmak üzere gönderilmiştir. İnsanların
yaşamında Allah'ın sistemini egemen kılmak
üzere indirilmiştir. Yaşamın her alanı bu
sistem üzerine oturtulacaktır. Yaşamda bu şeriat
eksen kabul edilecek, onun buyrukları doğrultusunda
hareket edilecektir. İnanç esasları, sosyal düzen,
bireysel ya da toplumsal davranışların nasıl
olacağı, bu şeriata göre belirlenecektir. İslâm,
sadece okunsun öğrenilsin ve sonuçta defterler ve kitaplar
arasına sıkışıp kalmış bir kültür
olsun diye değil, tam tersine Kur'an'ın ayetlerine göre
hüküm verilsin diye gönderilmiştir. İslâm her
şeyi dikkatle inceleyen, kılı kırk yaran bir
dindir. Yaşama ilişkin hiç bir meselede boşluk
bırakmamıştır. Yaşama ilişkin hiçbir
meselede onun koyduğu hükümler, şu ya da bu
şekilde kesinlikle değiştirilemez... Bu konuda ya
İslâm'ın hükmü vardır, ya da keyfï arzular doğrultusunda
belirlenen cahiliyye hükmü... İnsanları
uzlaştırabilmek, biraraya getirebilmek için dini
kolaylaştırmak yaftası altında da olsa hiç
kimsenin İslâm'a aykırı davranmaya hakkı
yoktur. Allah, dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı.
Ancak Allah, şeriatının egemen olmasını
istemektedir. Gerisi insanlara kalmış bir iştir: